Ücret sendikası ve hizmet sendikası” karşıtlığı üzerine sendikal bir söylem kurmak, olgusal açıdan mümkün değildir. Bu yaklaşım öznesi aynı olan iki olguyu ayrıştırıp, karşı karşıya konumlandırmakta olmanın ötesinde, adil ücret talebini da tahkir ve tezyif etmektedir. Söz konusu iki olgunun karşı karşıya getirilip “hizmet sendikacılığının” tercih edilmesi sendikal açıdan yapısal bir çelişkidir.

Hizmet sendikacılığı yapıp ücret talep etmemek, ya da ücret sendikacılığı yapıp hizmet talep etmemek de yapısal çelişki olur. Bu derin araştırmalar gerektirmeyen yalın akılın görebileceği açık bir durumdur.

Adil ücret alan emekçiler hem kamu, hem kurumu, hem de özelden her türlü hizmeti alabilmekteyken, adaletle ücret hakkına ulaşamayan emekçiler hem kamu, hem kurumu hem de özel hizmet alımı konusunda perişandır. Yani, adil ücret sağlanmaksızın, eşitlik zemininde adil ve insani hizmete ulaşmak mümkün değildir. Hizmet sendikacılığı belki sosyal adalet, eğitim ve sağlığın kamu garantisinde olduğu sosyalist rejimlerde mümkün olabilir. Serbest ya da yarı serbest hiçbir ekonomik ve siyasal düzende ücret sendikacılığı yapmadan, emeğin eşit ya da adil olana yakın bir hizmete ulaşma imkânı yokken, adil ücrete yaklaştıkça her türlü hizmete ulaşma imkânı artmaktadır. O halde emeği temsil eden hiçbir sendika, adil ücrete karşı “hizmet sendikacılığı” savını ileri süremez.  

Sendikacının maddi imkân sağlayanlara karşı minnet duyan vakıf veya dernek yöneticileri gibi, temsil ettiği emekçilerin işverenlerine karşı minnet duyması gerekmez. Bu durum, hele de Müslümanlar için hiç gerekmez. Çünkü İslam sermaye sahibine alın teriyle tasarruf ettiği sermayesinin bir bölümünü emeğinden hiçbir şekilde yararlanmadığı, ihtiyaç sahibi insanlara veya kurumlara verirken dahi minnet beklemeyi nankörlük ve hakkı örtme sayar ve bilakis, verenin elinde biriken emanetin yükünü üzerinden aldığı için alana şükran içinde olmasını salık verir. Bu şartlar altında kendi kendine çoğalamayacak sermayesine ömrünün bir bölümünü katarak çoğaltana veya hizmet edene karşı minnet duymaları gerekir.

Başka bir ifadeyle sendikalar, hayırlı örgütler olsalar da hayır örgütleri değil, çıkar örgütleridir. Söz konusu olan çıkar da, sendikal etik açısından adaletinin tecellisindeki emeğin çıkarıdır. Bu şartlar altında adil ve insani bir ücrete ulaşmak için çaba gösterilmesini “ücret sendikacılığı” söylemi ile tezyif etmek iyi niyetli ise kafa karışıklığıdır.  

Sendika; kelimesi dilimize Fransızca syndicat kelimesinin telaffuzuyla geçmiştir. Kelime Fransızca syndicat, İngilizce union, Almanca Gewerkschaft kelimeleri ile karşılanmaktadır. Anlamları; örgütlenmişlik ya da birliktir. Kelime Fransızca'ya Latince'de savunan, avukat, temsilci, vekil, kayyum anlamında sýndikos/σύνδικος kelimesi karşılığı olarak geçmiştir. Temsil ve savunma muhteviyatına sahip olsa da, “birlik” gibi içeriği emek lehine öncellikli bir yargıdan uzaktır. Oysa Latince ve güncel Yunanca'da sýndikos kelimesi aktif avukat ve savunma anlamında kullanılmaya devam etmektedir(Nişanyan). Sendika olgusunda temsil ve savunma içeriğini ikinci sıraya koyduğumuz andan itibaren ve temsil ve savunmada da emeğin karşılığı ücreti ikinci sıraya koyduğumuz andan itibaren, içini emperyalist ülkelerde olduğu gibi sermaye sınıfı, onların temsilcisi iktidarlar ve bağlaşıkları güçler dolduracaktır/doldurmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz, bir avukat, vekâletini aldığı müvekkilinin “haklarını savunmak” için girdiği mahkemede müvekkiline, “hukuka, devlete ve millete hizmet” adına savcı ile aynı istikamette konuşmaya başlıyor ve bu durumunu da “hizmet avukatlığı” olarak tanımlıyor. Tam bu noktada başlayan temsil krizi, iyi niyetli ise ikinci dereceden basit bir mantık problemini aşamamaktan kaynaklanır. Bu durum, söz konusu mahkemenin adaletine zarar verecek ve vicdanları yaralayarak, hizmet edildiği söylenen “hukuka, devlete ve millete” zarar verecektir.

En nihayetinde ücret meselesi, yalnızca emeğin ve ailesinin geçimi ve ücret adaleti meselesi değildir. Üretimle artan servetin kimin elinde olacağını belirleyen, mülkiyet dağılım ve bölüşüm sürekliliğini toplumdan, dolayısıyla haktan yana ya da aksi yönde eğimlendirebilen bir meseledir. Bu meselenin en azından kapitalist toplumlar içinde emekten yana garantisi de sendikalardır…

Hasan KÖSE / Milat Gazetesi