Önce ki bakanlarımızdan sayın Nabi Avcı iki bin on beş yılında bir konuşmasında eski Maarif Nazırı Emrullah Efendi’yi rahmetle yad ederek ‘’ Şu mektepler olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim ‘’ sözünü gerçekten söylediğini ama yanlış anlaşıldığını ifade etmiş. Bu yazıyı kaleme almadan önce bu haberle karşılaştım ve o dönemde sefarethanelerin güdümünde ve başına bir çok sorun çıkarmış olan kısmi bir okul grubunu kastettiğini öğrenmiş oldum. Hoca her vesile ile eğiten kişidir ki sayın bakan bu açıklamasıyla beni de aydınlatmış olduğu için müteşekkirim.

          Şimdilerde yeni yayınlanmış; hayır şey yeni ilan edilip sonra durdurulmuş olan okul müdürleri görevlendirme takvimine dair bir şeyler söyleyelim isteriz. Her ne kadar yayımlanması ile durdurulması arasında üç dört gün bu olayın üzerinden de bir o kadar geçmiş olsa da bir önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi yine her bir ucundan birileri tutmuş çekiştirmeye başlamış oldu bile. Tıpkı şu cinsiyet eşitliği projesi meselesi gibi veya Amerika ile yapıldığı söylenen Fulbright Sözleşmesi meslesinde olduğu gibi.

           İşin ilginç tarafı tüm bunlar herkesin dilinde olduğu halde bu konularla ilgili kamuoyu aydınlatılmamaktadır. Veya hatta ve hatta sadece bakanlık personeli Öğretmen camiası açısından bile bir bilgilendirme, açılama yapılmayarak sürüncemede bırakılmaktadır. Sadece anlık kısa bazı bilgi kırıntıları ile yetinilmekte ve tabiri caizse konunun sakız gibi uzatılarak gündemde uzun süre kalmasına ve yerli yersiz eleştiriler arasında kaybolmasına müsade edilmek istendiği izlenimi verilmektedir.

           Şimdilerde bazı açıklamalarla bir taraftan Öğretmen meslek kanunu konuşulurken ortaya rijit sayılabilecek ifadeler bırakılarak öğretmenler tedirgin edilirken bir taraftan da bir türlü çıkmayan 3600 ek gösterge hususunda ümit veren veya şüpheye düşüren açıklamaların ardından kah oturup kah kalkan bir camia oluşturuldu. Örmeğin sanki 657 sayılı devlet memurları kanununda yokmuş gibi öğretmenler meslekten çıkarılabilmelidir gibi iler tutar yanı olmayan beyanlar veriliyor. Hem de hali hazırda da meslekten çıkarılmayı gerektiren türden örneklerle izah edilmeye çalışılıyor en yüksek mevkilerden.

          Öğretmen üzerinde cumhuriyet tarihi boyunca ve uzun zamandır oluşturulan meslek itibarını zedeleyici tutumlar artırılarak devam ettiliyor hissi zihinleri allak bullak etmeye yetiyor. Meslek kanunu öğretmenin saygınlığına ve mesleki itibarına hizmet etmeyecekse mevcut durumdan geri bile götürecekse çok bir anlamı da kalmayacaktır elbette. Çalışmalardan ümidimizi kesmek değildir derdimiz, ümitvar olmaya çalıştıkça; iten, öteleyen beyanlarla öğretmen mevcut yerinden, kazanımlarından edilmek endişesi ile baş başa bırakılmaktadır.

          Öğretmenlik mesleği özellikle sözleşmeliydi, ücretliydi, onların haklarının iyileştirilmesiydi derken bin bir sorunla uğraşmak zorunda bırakılarak zaten bir dar boğazdan geçiyor pozisyonundadır. Üstüne üstlük bir de Bakanlık adına okullara nezaret eden müdürler üzerinde olur olmaz beklentiler açısından türlü yol yordamlar denenmek suretiyle bu güvensiz ortamı hazırlayan bizzat uygulayıcılar olmuştur. Kimsenin acelesi yokken ve hiç bir itiraz geliştirilmemişken neden aceleyle ilan edilip sonra da neden durdurulmuştur. Şimdi tabi bir çok farklılık arz eden izahlar yapılacaktır. Ancak bizden söylemesi işleri ne kadar irdelerseniz o kadar başarısızlık mesajı vermiş olursunuz.

          Sonunda görev verecek yönetici bulunamaz hale gelinirse şaşırılmasın. Geçmiş dönemde bunun örneği yaşandı. Özellikle orta okul seviyesinde yönetici bulma krizi alanda bir takım desteklerle çözülmeye çalışıldı. Özellikle türlü yasal sınırlamalarla dar bir hareket alanı tanınmış olması ve yetki olmadan sorumluluğun olduğu yerler olması bakımından müdürlük eski değerini yitirmiş olmasına rağmen demek ki hala bazılarının hayalini süsleyen makamlar olma özelliğini yitirmemiştir. O zaman bunları daha değerli ve özgün adresler haline getirmek, farklı siyasi / sendikal mülahazaların dar çerçevesine hapsetmemek gerekir.

          Daha önce bu işler el değiştirirken devr edenlerin yeni gelenlere Liyakat üzerinden geliştirdikleri söylemi şimdilerde yine aynı çerçevede devr almak isterlerken aynı kesimlere dillendiriliyor olması manidardır. Onlar eskiden de en layık olanlardı, ehil olnalardı ve ellerinden nahak yere alınmıştı ki o zama okullarda öğretmenlik yapanlar bu düşüncelerin çokta gerçeği yansıtmadığını biliyorlardı / hala biliyorlar. Şimdi de yeniden talip olunurken aynı türküyü tutturmuş olmalarının da gerçek ile bir bağlantısı olmadığı alanda ki herkesin malumudur.

          Emanet kendilerine verilenler; o zaman bu emanetlerin el değiştirmesinin ne mahzuru var? bu insanlar uzaydan mı geldi? bunlar da bu ülkenin evladı değil mi? diyordu. Şimdi de diğerleri aynı tonlarda benzer ifadeleri kullanıyorlar. Sadece bu ifadede haklı olabilirler elbette ancak kurulu düzenin alaşağı edilmesine kadar işi götürecek bir aç gözlülük üzerinden yürütülmemelidir bu gibi işler. Eğer bir cenahın taleplerinin karşılanması söz konusu ise bunun yolu tüm istekleri gerçekleştirmek adına her şeyi göze almak olmamalıdır. Eleştirdiğiniz şeyleri bir müddet sonra siz birbir kopyalamak hatta daha ötesine gitmek isterseniz sonuç dolap beyigiri gibi olduğu yerde sayan bir toplumsal kaotiğin zeminini oluşturmak olur.

          Ezcümle yaşanan reel politik gelişmeler ve siyasi risk paylaşım ve dağılımı dolayısıyla bir bakanlığı devralmak söz konusu ise bunu fiilen sabırla ve işlerin genel saiki çerçevesinde yapmak en azından siyasi ve sosyolojik nezaket ve nezahetin gereğidir. Kaldı ki bir emanet dağılımı değil de bir ganimet paylaşımı hissi ile hareket edilirse daha üst ideallerin bereketi zail ve zayi olur ve bundan en çok ta memleket zara görür. Mesele daha önce de bir çok şekilde, bir çok vesileyle ifade edildiği gib Aşil Tendonu’nun korunması ve Şah Damarının kesilmesi kavramları çerçevesinde ele alınırsa Türkiye ve tüm eğtim camiası zarar görür bundan.

          Kısa süre önce tüm eğitim camiasını heyecanlandıran 2023 vizyon belgesi açıklamaları eski Türkiye algılarına kurban edilmemelidir. Başarılı olanların korunması tüm eğitim camiasının yararınadır. Mesele profesyonel bir takım havalı konuşmacıların cümleleri üzerinde çözülmeyeceğine göre ve alanda uygulayıcıların iç huzuru ve desteklenmesi her şeyde değerli olduğuna göre meseleyi çok daha büyük bir özen ve dikkatle ele almak gereğini tekraren ifade etmiş olalım. Çünkü sayıları binlerle ifade edilen kurum yöneticileri sahipsizlik ve kadir bilmezlik hissi ile başarıya odaklanamazlar. Netice itibariyle başarısız olanların tespiti çokta zor olamasa gerektir diye düşünüyoruz.

          Vesselam

          Selehattin DUMAN

          31.01.2019 03:50