Milat Yazarı Ufuk COŞKUN son yılların muhteşem tespitlerinin yer aldığı bir yazı kaleme aldı. 

İşte  O Yazı ;

Erdoğan’da tarihi gördüler

Bir taraftan Fatımiler, Haşhaşiler, diğer taraftan Franklar/Haçlılar ve Sicilya Normanları… Selahaddin Eyyübi'nin bertaraf edilmek istendiği yıllar. Çünkü Selahaddin, içeride Fatımi kadılarını(Hâkim ve Savcıları) azlederek Sünni kadılar tayin etmiş, Cami'ül Ezher'deki Fatımilerin propaganda merkezini de kapatarak Sünni akideyi yaymak için adımlar atmaktadır. (1170) Haşhaşilerin kontrolündeki medreseleri(okul ve dershaneleri) kapatarak yeni medreseler açmıştır. Bilhassa medreselerin açılması Fatımilerin İsmailiye mezhebine karşı indirilmiş en büyük darbeydi. Öyle ki, Selahaddin Eyyübi kendi askerleri kılığına girerek ordugâhına sızan Haşhaşi militanları tarafından tam iki kez ölümcül suikasttan son anda kurtulmuştu.

Sultan bu hadiseden sonra bizzat tanımadığı kimseleri yanına yaklaştırmadı. Haşhaşilerin Suriye imamı Raşidüddin Sinan'ın oturduğu Misyaf'ı yerle bir eden Selahaddin Eyyübi'nin nihai hedefi içerideki fitneyi sonlandırıp İslam birliğini tesis etmek ve Kudüs'ü Haçlıların elinden kurtarmaktı. “Ya bu uğurda ölürüm ya da bu mübarek şehri Haçlılardan kurtarırım” diyen Selahaddin Eyyübi bu hedefine ancak 20 Eylül 1187'de Hıttin zaferiyle ulaşır. Bugün Siyonistlerin ve küresel çetenin hafızasından silip kazıdığı ve asla hatırlamak istemediği ve bir o kadar da korktuğu Hıttin Savaşı…

Nicholson İslam âlemindeki ilmi ve kültürel gelişmeler hakkında; ”Müslümanlar üç kıtada rahatça ve cesaretle dolaşıyorlar sonra da bal taşıyan arıların kovanlarına dönüşleri gibi memleketlerine dönüyorlardı” der. Almanlar ile Macar, Slav ve İskandinavyalıların ayrı ayrı yaptıkları işgalleri anlatan Avrupalı bir tarihçi ise sıra Müslümanlara geldiğinde yüksek kültür ve medeniyet götürdüklerinden bahseder. Türkler, İslam medeniyetine dâhil olduklarında önce kendi içlerinde siyasi birliği/ortak aklı inşa ettiler. Adaleti tesis edip medeniyetin şahlanmasında çok mühim roller üstlendiler. Gittikleri yerlere adalet, ilim, sanat, kültür ve insanlıktan başka bir şey götürmediler. Aradan bin yıl geçse de bu değişmedi. Erdoğan'ın Cerablus Cerablusluların, Musul Musulluların diyerek oradaki mazlum halklara kucak açması gibi…

Ne var ki Haçlı zihniyeti bin yıllık kini bir türlü içinden söküp atamadı. İslam'ı ve Türklüğü yeryüzünden kazıma emellerinden bir an olsun vazgeçmediler. 1920'de Filistinli Araplarla savaşmak için “Haganah” adlı Siyonist terör örgütünü kuran ve yöneten Viladimir Jabotinsky aynı zamanda da bir gazeteciydi. 1916 yılında yayınladığı “Turkey And The War” adlı kitabında; 1. Dünya Savaşı'nın Alman militarizmi yüzünden değil “Şark Meselesi” yani Osmanlı'nın parçalanması için yapıldığını açıkça ifade eder. Kaldı ki bu projeye direnen Abdülhamid Han engelini de ortadan kaldırmışlardı. Hem de içerideki şebekenin büyük ihanetiyle! Celal Nuri gibi ayda bin sterlin maaşla küresel çeteye hizmetkârlık yapan gazetecileri, siyasetçileri, şairleri, romancıları, din adamı kılıklı ajanlarıyla yürütülen büyük bir operasyondu bu. Yıllardır Gladyo'ya hizmet eden cuntacıların eliyle de devlet ve millet olma vasfımız köreltilmeye çalışıldı.

Siyaset sahnesine adım attığı günden beri evvela içeride dağılan siyasi birliği yeniden tesis ederek ortak akıl inşa etme noktasında büyük gayretler gösteren Erdoğan'ı hedefe koymalarının önemli bir nedeni var. Çünkü onda tarihi gördüler. Onda Selahaddin Eyyübi'yi, Fatih'i, Sultan Selim'i, Abdülhamid'i gördüler. Hatırlayın, küresel sistemin ideologlarından birine; “Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi'si son metroda durduruldu' başlığı attırmışlardı. Çünkü Selahaddin Eyyübi demek Kudüs demek Müslümanların birliği demek. Tek amaçları; bin yıllık kadim medeniyetin ve Müslüman Türk kimliğinin izlerini silerek ülkenin iplerini küresel güçlerin eline vermek. Kendine münhasır seçkinci, halkı aşağılayan, kendilerini doğuştan yanılmaz gören, iyi eğitim görmüş(!) bir aydın kesimiyle de mensubiyet duygularımız köreltilmeye çalışıldı. Yıllardır manipülasyonlarla, gazete manşetleriyle, ajan yazarlarıyla, tuzaklarla, kumpaslarla, halkın iktidar ettiği hükümetleri kolayca devirebilen bu kudretli, totaliter zihniyetin beli ancak Erdoğan liderliğinde kırıldı. Ve tüm maskeler düştü.

Yıllardır dindar Anadolu insanına göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, pis köylü, taşralı, mantıksız, cahil, koyun sürüsü, makarnaya kendini sattı diyen zevat bugün de hayır cephesinin başını tutmaktadır. Bugün Erdoğan'la tekerrür eden bir tarih var. Türkiye, devletiyle ve milletiyle bir bütün olup tarihin bu evresinde yeniden ayağa kalkarak hem içeride hem de dışarıda ciddi bir birliktelik tesis etmek istiyor. 200 yıldır dünya halklarını dolandıran, savaş ve krizlerle açlığa, gözyaşına ve ölüme mahkûm eden bu devasa şeytani düzeneğin tüm tuzaklarını boşa çıkarmak için mücadele ediyoruz. Epeydir istikrarlı, güçlü, kendi politikalarını belirleyebilen, bağımsız bir ülke olma yolunda da önemli adımlar atıyoruz. Hamdolsun, mazlum insanlar için esaslı/samimi mücadele eden, dünyayı bu felakete karşı bilinçli olmaya çağıran, ülkesini her geçen gün güçlü bir ülke yapmak için kelle koltukta mücadele eden bir liderimiz var. Onun yükünü birlikte omuzlamalıyız. Bakınız, bizler 16 Nisan'da sıradan bir anayasa değişikliğini oylamayacağız. Kendi coğrafyamızın efendisi olduğumuzu dünya âleme deklare edeceğiz.

Ufuk COŞKUN / MİLAT