Milat Gazetesi yazarı Ufuk COŞKUN son günlerin tartışılan konusu Akademisyen ihraçlarına noktayı koydu. 

COŞKUN; Bugün eğitim, 90 yıllık bir öğütme aracı olarak karşımızda dev bir sorun olarak duruyor. Ülkesine, tarihine, değerlerine düşman kendine yabancı bireyler yetiştiren bu köhnemiş sistemden kurtulmak durumundayız.' dedi.

İşte O yazı;

1128 akademisyen tarafından imzalanan bildiride Türkiye, vatandaşlarını fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmek, yerleşim yerlerine ağır silahlarla saldırmak, bölge halklarına karşı katliam gerçekleştirmek ve bilinçli sürgün politikası uygulamak gibi gerçek dışı ithamlarla suçlanmıştır. PKK'nın yıllardır ülkemizi kana bulayan, sivilleri hedef alan, devletimizi parçalamaya çalışan faaliyetleri karşısında sessiz kalan akademisyenlerin, güvenlik güçlerimizin ülkemizi korumak adına sürdürdüğü operasyonlar karşısında böyle bir bildiri yayımlaması nereden bakılırsa bakılsın izahı mümkün olmayan bir ihanet örneğidir.

Türkiye'yi uluslararası kamuoyunda “katil devlet” pozisyonuna düşürmeyi amaçlayan bu bildiriyi imzalayan akademisyenleri savunanlar da bir o kadar art niyetlidir. Hatta öyle bir noktaya gelindi ki muhafazakâr bir gazetenin köşe yazarı hızını alamayarak, terör destekçisi akademisyenleri geçmişte başörtüsü zulmüne karşı tepki koyan akademisyenlerle aynı kefeye koydu! Neyse meselemiz bu değil. Arkaik, eprimiş zihniyet üzerinden eğitim meselemizi sorgulamak ve başkanlık sistemi çerçevesinde bir öneri sunmaktır gayemiz. 

Neticede CHP zihniyetiyle kurgulanmış bir eğitim sisteminin yol açtığı tahribattan bahsediyoruz. Birçok kere yazdım, eğitim sisteminin “tek” bir anlayışa mahkûm edilmesinin sonuçlarını başta Gezi kalkışması olmak üzere yakın zamanda yaşanılan kırılgan toplumsal hadiselerde ve birbirinden şiddetli yıldırma operasyonlarında gösterilen tutum ve tavırlarda gördük. Bilindiği gibi toplumsal hayatı üsten kumanda yöntemiyle kontrol etme eğilimi ilahi tabii süreç denilen hayatın doğal akışına karşı geliştirilmiş bir müdahaledir. 

Yıllardır tek parti zihniyeti çerçevesinde, Tevhid-i Tedrisatçı bir zihniyetle kurgulanan ve militarist uygulamalarla da küçük yaşlardan itibaren tüm insani değerleri, medeniyet birikimini ve özgürlük alanlarını gasp eden eğitim sistemi, bugün hala bu misyonunu devam ettirmektedir. Türkiye'de, Tevhid-i Tedrisat yasasıyla birlikte resmi ideolojinin toplumun tüm kesimlerince benimsenmesi için CHP'nin kontrolünde devletin ideolojik aygıtları diyebileceğimiz türden bir kısım kurumlar vasıtasıyla endoktrinasyon mekanizmaları geliştirildi. Bu düzenek son yıllarda AK Parti tarafından kısmen kırılsa da ne yazık ki eğitim hala en başarısız olduğumuz alanların başında gelmektedir. 

Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu hakikati dile getirdi ve bir özeleştiri yaptı. Son 14 yılda en zayıf halkanın eğitim ve kültür olduğunu ifade ettikten sonra “Bu konularda hayal ettiğim düzeylere ulaşamamış olmamızdan fevkalade müteessirim. Bu bir özeleştiridir ama gerçektir” dedi. Bu fakir de son 10 yıldır sürekli eğitime vurgu yaparak AK Parti'ye medeniyet perspektifli bir eğitim sistemi inşa etmesi noktasında baskı yapıyor. Çünkü biz, 93 yılda 76 eğitim bakanı değiştirmiş bir ülkeyiz. Sadece AK Parti döneminde 6 eğitim bakanı değişti. Ancak hiçbiri eğitimin yapısına dönük ciddi bir müdahalede bulunamadı. Anlaşılan o ki ülkenin en büyük sektörü durumundaki eğitim kurumu kemikleşmiş statükocu bürokratik bir kesim tarafından koruma altına alınmış. Bu engeli bir türlü aşamıyoruz. Eğitimde ciddi bir zihniyet değişikliğe gidilmeden atılan her adımın başarısızlıkla sonuçlanmasının yegâne nedeni de budur. 

Türkiye, 2016 tarihi itibariyle hala 1924 yılında yürürlüğe sokulan ve Anadolu'nun bin yıllık birikimini yok sayarak faaliyet yürüten Kemalist eğitim sistemini devam ettirmektedir. Batılılaşma hareketleri çocuklara hala büyük reformlar olarak takdim edilmekte ve bu uğurda idam edilen âlimler,siyasetçiler ise ders kitaplarında yer bulamamaktadır. 2013'te yazdığım bir eğitim kitabında “Eğitim hayatında özgür ve adil ortamların tesis edilmesinin yollarını aramalı, tarihi ve kültürel kodlarımız üzerine yeni bir eğitim sistemi inşa etmeliyiz. Kuşkusuz yeni anayasa süreci tam da bu noktada önümüze konulmuş bir fırsat gibi duruyor” demiştim. Ne var ki Cumhurbaşkanımız 2023 hedeflerinden bahsederken eğitim 19. yüzyıl dünyasını hedef yapıyor! 

Malumunuz küresel tefeci sistemin bilhassa topraklarımızda yol açtığı tahribat dehşet verici boyutlara ulaştı. Bu düzene karşı Erdoğan'la birlikte çetin bir mücadele veriyoruz. 16 Nisan'da da sistem değişikliğine giderek daha güçlü daha dirençli bir ülke olmanın önünü açacağız. Başkanlık sistemiyle birlikte ülkenin birinci gündem maddesi eğitim olmalıdır. 19. yüzyıl paradigmasıyla oluşturulan ve bireyin içsel dünyasını tahrip eden bu eski eğitim anlayışının kökten değiştirerek buraya ait bize özgü, kendi imalatımız olan yeni bir eğitim sistemini artık inşa etmeliyiz. 

Bugün eğitim, 90 yıllık bir öğütme aracı olarak karşımızda dev bir sorun olarak duruyor. Ülkesine, tarihine, değerlerine düşman kendine yabancı bireyler yetiştiren bu köhnemiş sistemden kurtulmak durumundayız. Eğitim, entelektüelliğin birilerin inancına, diline, görüşüne küfretmekten geçmediğini farklı kimliklerin özgürce bir arada barış içinde nasıl yaşamaları gerektiğine dair yeni sosyolojik fikirler geliştirmek olduğunu idrak ettirmelidir. İnsan ve değerleri üzerine temellendirilmelidir. Ahlak, erdem ve vicdan sahibi fikir adamları, sanatçı, mimar, sosyolog, hukukçu, romancı, siyasetçi, doktor, kimyager, mucit insanlar yetiştirmelidir. Başkanlık sistemi bu yönüyle de ülkemize büyük bir avantaj sağlayacaktır.

Ufuk COŞKUN / Milat Gazetesi