Benim adıma kullanacakları tüm silahların yazılı olduğu bir ‘operasyon talimatı' hazırlayıp imzalamam için önüme koydular. Reddettim. Dertleri “sivil alanlara saldırmaktı.” Ardından da bu talimatı gösterip suçu bize atmaktı. Eğer sivilleri tahliye etmeseydik bu tezgah çok daha büyük şeylere sebep olabilirdi. Bana baştan ‘evleri yıkın' talimatı verdirmeye çalıştılar. Bir şekilde infial yaratmak istediler. Eylül ayında çatışmalar yoğunlaşınca askerden destek istedik. Ancak bu desteği Tuğgenaral Salih Kırhan uzun süre vermeyerek bizi oyaladı. Yaklaşık 6 aylık bir oyalamadan sonra 14 Mart'ta Nusaybin'deki büyük operasyon başladı. Operasyon komutanı olarak Tuğgeneral Salih Kırhan görevlendirildi. Komutanları sürekli ilk başta sınıra yakın olan Zeynel Abidin Mahallesi'nden operasyona başlamaları konusunda uyardık. Resmen teröristlerin tünel kazmasına fırsat verildi. Değiştirdikleri planla operasyon başladı ve ilk andan itibaren maalesef çok şehit vermeye başladık. EYP'ler döşenmiş sokaklara askerleri şehit olacaklarını bile bile gönderiyorlardı.Tugay komutanı Salih Kırhan, Orgeneral Adem Huduti ve Korgeneral İbrahim Yılmaz bunu en baştan kurgulamıştı. “Huduti'den karakoldaki astsubaya kadar hepsi işin içindeydi.” FETÖ'cü generallerin istemediği Tuğgeneral Levent Ergün'ün operasyona başlamasıyla teröristler gruplar halinde teslim oldu. Tuğgeneral Ergün, ilk olarak tünellerin kazıldığı  Zeynel Abidin Mahallesi'nden başladı ve bölgeyi 1 ayda az zayiatla temizledi. (Dönemin Mardin Valisi  Ömer Faruk Koçak 19 Ağustos 2016 Akşam Gazetesi)

BİLE BİLE ÖLÜME GÖNDERDİLER

Coğrafi yapısının düz olması, sokakların genişliği nedeniyle kolayca hendek kazan teröristlerden temizleneceği düşünülen Nusaybin gibi bir yerde bile sadece 70 güvenlik görevlisi şehit olmuştu ve verilen şehit sayısının çokluğu günlerce konuşulmuştu. Nusaybin'le beraber Şırnak, Cizre, Silvan, Sur, Dargeçit, Derik'te başlatılan hendek operasyonlarında toplam 198 güvenlik görevlisi şehit olmuştu.  Dönemin Mardin Valisi Ömer Faruk Koçak'ın yukarıdaki beyanlarından “Fetö'cü komutanların sivil alanlara saldırıp, infial yaratarak Kürtleri Hükümete karşı galeyana getirmeye çalıştıklarını, bile bile EYP döşenmiş boş binalara asker ve polisleri göndererek şehit sayısını artırdıklarını, şehit cenazeleri üzerinden de Batı'da hükümete karşı halkta infial yaratmaya çalıştıklarını, PKK'ya bilgi sızdırdıklarını” tüylerimiz ürpererek öğreniyoruz. Ve bu operasyonları yöneten dönemin 2.Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti, 7. Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz ve diğer rütbelilerin çoğu 15 Temmuz Fetö'cü darbe girişimi sonrası darbeden dolayı da tutuklanıyorlar. Silopi'de yakalanan PKK'lı Özcan S. verdiği ifadesinde : “Silopi Terörle Mücadele Şubesinde FETÖ üyesi bir polis vardı. Bize ertesi gün operasyon yapılacak mahalleleri haber verirdi. Bizde o yollara her defasında bomba koyardık.” İtirafıyla Fetö'nün açık bir biçimde asker ve polisleri hedef gösterdiğini, tuzağa düşürdüğünü ve PKK'nın da hunharca şehit ettiğini anlatıyor.

BÖLGENİN VİCDANİ SESLERİNE DE KULAK VERİN

Şaşırdık mı bu vahşete, bu alçakça plana? 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesinde bu devletin helikopteri ve uçağıyla Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı külliyesini bombalayan, F-16 ile 47 özel harekat polisini ve onlarca Ömer Halisdemir'i, yüzlerce sivil halkı acımasız bir şekilde şehit eden bir ihanet şebekesinin, terörün şehirlere taşıdığı hendek ve çukur operasyonlarında darbe şartlarını olgunlaştırmak için operasyonlara katılan Ahmet'e, Mehmet'e askere, polise acıyacaklarını, ülkenin bölünmemesi, terör ve şiddete teslim olmaması için şerefiyle mücadele ettiklerini düşünebilir miyiz? Kilis'e hergün sonu gelmez bir şekilde Suriye tarafından bombaların atıldığı ve halkın galeyana gelerek hükümet aleyhine sloganlarla vilayete doğru yürütüldüğü günlerle beraber hendek ve çukur olaylarının yaşandığı günlerde dahi hükümet aleyhine darbe şartlarını olgunlaştırmak için planlanan büyük ihaneti ve hain tuzağı fark etmiştik; yetkilileri defalarca yüz yüze ve çeşitli kanallar aracılığıyla uyarmıştık. Ancak o dönem “sussak gönül razı değil, konuşsak da dinleyen yok”şiarıyla etiğimiz sözlerimiz uygulamada yerini bulmamıştı adeta suya yazmıştık. Yenilenen bu süreçte devletin de gözünü ve kulağını açarak bölgenin vicdani seslerine kulak vermesi, uyarılarını, görüşlerini de dikkate alıp, daha fazla bedel ödenmesine de izin vermemesi gerekir.                   

BU İHANET CEZASIZ KALMAMALI

Yazının Devamını Okumak İçin TIKLAYIN