eleceğin entelektüel sermayesi, ülkemizin belkemiği ve üretimin insan gücünü yetiştiren üniversitelerin durumu nedir? Sorunun cevabını bulmak önemli. Çünkü kültürel gelişme ve ekonomik kalkınmanın temelinde bu geleceğin entelektüel sermayesi olacak. Üniversitelerimiz de bunları hazırlayan kurumlar. Bu nedenle üniversitelerimize zaman zaman dönüp bakmak gerekir. Sorunlarımızı tespit edip onlara çözüm aramamız şart.

 

 


 MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK
İÇİN TIKLAYIN

 

İlerleme de böyle sağlanır. Eğitim ile ilgilenen bir sivil toplum kuruluşu olan Eğitim-Bir-Sen, bu konuda önemli çalışmalardan birisini yapmış. Oldukça önemli bilgiler veriyor. Çalışmanın adı, “Yükseköğretime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme”. Araştırma oldukça kapsamlı. Dünya ile mukayeseli bir biçimde Türk üniversitelerinin durumuna ayna tutuyor.

Üniversitedeki öğrenci sayımız toplam 7 milyonu aşmış durumda. “ Son 10 yılda yükseköğretimde toplam öğrenci sayısı ciddi bir artışla 2 milyon 485 binden 7 mil­yon 560 bine yükselmiştir. 2007’de %38,2 olan yükseköğretimde brüt okullaşma oranı 2016 yılında %102,2’ye yükselmiştir. 2007-2016 yılları arasında brüt okullaşma oranları toplamda ve her iki cinsi­yette de sürekli bir artış eğilimindedir”. Uluslar arası öğrenci sayımızda da önemli bir artış var. “2008 yılında 17 bin uluslararası öğrenci ülkemizde öğrenim görmekteyken, 2017 yılında bu öğrencilerin sayısı 118 bine ulaşmıştır”. Bu oranlar oldukça sevindirici. Ancak gelişmiş ülkeler ile mukayese edildiğinde farklı sonuçlar çıkıyor. Mesela “2016 yılında OECD ülkelerinde 25-64 yaş arası yükseköğretimden mezuniyet oranı %37 iken Türkiye’de bu oran %19 ile OECD ülkelerinin oldukça altında kalmıştır”. Bu göstergeler üniversitelerimizde belli bir mesafe kaydedildiği, ancak bunun yeterli olmadığı ortaya çıkıyor.

Üniversiteyi taşıyan en önemli kaldıraç akademisyenlerdir. Rapor onlar hakkında da önemli bilgiler sunuyor. Türk üniversitelerinin bu konuda önemli bir gelişme ve hamle içinde olduğunu gösteriyor. “2008-2017 yılları arasında toplam öğretim elemanı sayısı 98 binden 158 bine; öğretim üyesi sayısı 39 binden 77 bine; öğretim görevlisi sayısı 24 binden 35 bine; araştırma görevlisi sayısı ise 35 binden 46 bine yükselmiştir”. Özellikle kadın akademisyenler açısından sevindirici bir noktadayız. “Türkiye’nin kadın öğretim elemanı oranı OECD ülkeleri ortalamasıyla aynı olup %43’tür. Yani cinsiyet oranı olarak ifade edecek olursak; 100 erkek öğretim elemanına karşılık 75 kadın öğretim elemanı düşmektedir”. Bununla beraber dünya ortalamasıyla baktığımızda uluslar arası öğretim elemanı ve öğrenci sayısı açısından düşük çıkıyoruz, bunları yükseltmek için uğraşmamız gerekir.

*

2002 yılından bugüne yükseköğretimde önemli adımlar atıldı. Beş yıldızlı otel misali kampüslerimiz çoğaldı. Laboratuvarlar yapıldı, kadrolar genişletildi, yurtdışına gönderilen öğrenci sayısı arttı, üniversite sayısı 200’ü geçti. Bu maddi imkanlarla beraber üniversitenin anlamında nasıl bir derinleşme yaşıyoruz? Düşünce ve bilim üretiminde, insan ve bilim adamı yetiştirmede, toplumu aydınlatmada, gençlerimizi geleceğe yetiştirmede neler yapıyoruz? Bunu nicel göstergelerin ötesinde de kavramaya yönelik göstergelerimiz olmalı. Akademik kadroların niteliğini artırmalıyız, nitelikli olanlara kamuoyunu aydınlatma rolünü vermeliyiz, özgür düşünme ve yayın yapma konusunda cesur davranmalarının önünü açmalıyız, gençlere karşı ideolojik tutumları aşan mesuliyetler yüklenmeleri için teşviklerde bulunmalıyız. Üniversite eğitimi iyi meslek, iyi bilim, iyi insan yetiştirmek için yapılır. Üniversite akademik bilgi üretmek, araştırma yapmak ve talebe yetiştirmek için tercih edilir. Akademisyenler de bunun peşinde koşmalıdır. Üniversite için hem hükümetin hem de akademinin büyük mesuliyeti var. Çünkü siyasal karar merkezleri akademisyenlerle çalışıyor. Üniversiteleri yöneten de akademisyenler.

Üniversiteler açılırken nereye doğru gittiklerini, ne tür sorunları var olduğunu ve bu sorunları nasıl aşabileceklerini bilmek çok önemli. Eğitim Bir Sen’in araştırması bunları yapmış. Bu sorunları aşmak için önerileri de var. “Büyümenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden ziyade, bundan sonraki büyümenin nasıl daha iyi yönetileceği ve planlanacağı olmalıdır... “Daha kaliteli ve rekabetçi bir yükseköğretim sistemi kurabilmek için Türkiye’deki uluslararası öğretim elemanı sayısı artırılmalıdır. Bu çerçevede, yükseköğretimde birlikte yönetim ilkesi benimsenmeli, üniversitelerin özerkliği artırılmalı, akademik özgürlükler genişletilmeli, araştırma altyapısı güçlendirilmeli ve uluslararası öğrenci ve araştırmacılar için cazip finansal koşullar oluşturulmalıdır”.

Gençler! Her şeye rağmen üniversiteler çok önemli alt yapıları ile araştırma yapmanızı, kitap okumanızı, seminerler sunmanızı bekliyor. Sadece diploma için koşmayınız. Kendinizi bulun, okuyun, seminerler sunun, hocalarınıza soru sorun. Bilginin, öğrenmenin, düşünmenin ve hocaların peşinde koşun. Hayatınızın en canlı ve coşkun zamanlarını değerlendirin. Düşünme ve öğrenmenin öznesi olun!

ERGÜN YILDIRIM / YENİ ŞAFAK