Vasatlık; niteliğin niceliğe mâhkum olması, vasıfsızlığın kişisel ilişkilerle yönetim kademelerinde yer bulmasının adıdır. ‘’Vasat tarihin her devrinde koruma ve korunma içgüdüsünün en yüksek olduğu zeminde açığa çıkar. İnsan hayatı da tıpkı toplum hayatında olduğu gibi bir kere kendi vasatının egemenliğine kapılırsa hiçbir şeyden vazgeçemez hiçbir yenilikçi adımı atamaz hale gelir. Vasatın yatağı sıcak verimi süreklidir.’’ (1)

Vasatta; temsil edilen kitlenin kendisiyle, kendisini temsil edenler arasında nitelik farkı görmeyip farkın sadece nicelik olduğunu düşünmesi gelecek süreçte bir yönetim sorunu da ortaya çıkarabilecektir. Liyakatsizliğin aynı zamanda vasatı hegemonik hale getirmesi de işin bir başka boyutu…

İmajın çağdaş toplumların temel unsuru haline geldiği; algının, olgunun önüne geçtiği post-truth (gerçek ötesi) iletişim ortamında söylenenlerin gerçeklerle desteklenmesinin gerekliliği ortadan kalkmaktadır. Söylenenlerin hakiki değerine bakılmaksızın ne işe yaradığı ve istenen sonucu üretip üretmediği temel iletişim stratejisi haline gelmektedir. Bu strateji doğrultusunda bilgi üzerinde tahakküm kurulmakta ve hakikat aşındırılmaktadır. Bu aşınma ise vasatın egemenliği kavramını ortaya çıkarmaktadır. (2)

Richard Sennett, yeni kapitalizmde işin kişilik üzerindeki etkilerini incelediği ‘’Karakter Aşınması’’ isimli eserinde; işin, emeğin niteliğinde meydana gelen değişimin kişide nasıl bir karakter aşınmasına yol açtığını gözler önüne sermektedir. Yeni kapitalizm, gelişen teknoloji ile birlikte herkesi her işi yapar hale getirerek meslekler ve ustalığın, uzmanlaşmanın ortadan kalkmasına yol açtı. Her işi yapabileceğini düşünme bir davranış biçimi haline geldi. Liyakatsizlikle sonuçlanan ve herkesin kendini her göreve layık görebildiği bu sürecin sonucu vasatın egemenliği oldu.

“Vasatlık hükümdarlığında, ortalama olan, bir kural haline gelir; orta yolculuk hâkim olur: Fikirler ve insanlar birbirinin yerine konabilir…’’  (3)

Alain Deneault, 2015 yılında Telerama’ dan Michel Abescat’a verdiği röportajda: vasatın egemenliğinde, en üsttekilere ve en alttakilere hayat hakkının olmadığını, en alttakilerin zaten yetersiz olduğunu, en üsttekilerin ise sistemi sorgulama ve eleştirebilme yeteneğine sahip olduklarından dolayı sistemin sahiplerince istenmeyeceğini vurguluyor. Vasat; salt bilgiye sahip olmalı ancak ideolojik sorgulamayı öğretmemelidir. Yani ‘’oyunbozanlık etmemeli’’, kısa vadeli çıkarlara hizmet eden beyaz yalanlara inanabilmeli, istenmeyen gerçekleri, verileri göz ardı ederek keyfiliğin baskın çıkmasına imkân tanımalıdır. Bu durumun sonunda da hile yapa yapa yozlaşmış kurumlar ortaya çıkacaktır. Vasatın egemenliğinde dengede, merkezde, tam ortada olmak kavramları yüceltilir.

Vasattan beklenen düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı olmak, sosyal medyada kendi gerçekliğinin iki versiyon üst sürümünü piyasaya sürmektir. Vasatın egemenliğinde yer bulabilmek için sanal alemde A’dan Z’ye her konuda fikir beyan edilmeli, sosyal medya hesaplarında tanınan tanınmayan binlerce kişinin doğum günü, evlilik yıldönümü, hastalığı, cenazesi ihmal edilmemeli, toplumsal hayatta ise; ekşi sözlük kullanıcılarına göre biraz milliyetçi, biraz dindar, biraz devletçi, biraz hakperest, biraz insancıl, biraz hayvan sever olmalıdır. Aziz Nesin’in ‘’Zübük’’ romanından esinlenen Türk sinemasının efsane karakteri ‘’zübükzade’’ gibi olmaktır bir anlamda… Çünkü; vasatta, iş bilenin dümen çevirenindir.

Deneault’a göre vasatın egemenliğine dahil olmamak: davet edildiğiniz sofraya oturmamak, sizi oyuna sokmak için yapılan tekliflere direnmek, zehirli avantaj ve ödüllerden imtina etmek, hayır demek, çileye girmek, kavramlara anlam ve değer katmak için tekrar okumaya, düşünmeye dönmektir. Kul Nesimi’nin ifadesiyle;

‘’Bir acayip derde düştüm, herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Huda’dır kula minnet eylemem.’’ Diyebilmektir.

Toplumsal değişim hedefi ve toplumu ıslah iddiasıyla yola çıkan kimi hareketlerin kurumsallaşıp organizasyonlarını büyüttükçe bırakın hizmetlerini genişletmeyi; kendilerinin ıslah edilme noktasına gelmeye başladığı bir süreçte liyakat konusunun üzerinde önemle düşünülmesinde yarar var. Aksi durumda bu kurumlar ve kamu vasatın hakimiyetine teslim olma seçeneğiyle karşı karşıya kalabilecektir.

Bir dostumun ifadesiyle buradaki asıl paradoks şudur; vasatın egemenleri adeta bir narkozun etkisinde gibidirler. Vasatta geçirilen süre arttıkça, narkozun etkisinin idraki flulaştırdığı gözlenmekte… Vasatın egemenleri ameliyat masasında üzerlerinde yapılan operasyonun farkında değildirler. Ancak; narkozun etkisinden çıkanlar olan bitenin farkına varabilmekte ve durumun vahametini idrak edebilmektedirler. Ne çare ki; narkozun etkisinde bulunan vasatın egemenlerine de narkozdan çıkanların sesi, sözü ulaşmamaktadır…

Narkoz metaforu, aynı zamanda ilgilisine neden şimdi sorusunun da cevabı olmaktadır.

1) Ömer Erdem, Karar, ‘’Vasatın Eğemenliği Ya da Kuşu Kuş İle Avlamak’’

2) Ahmet Eker, ODTÜ METU 3. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi Bildiriler ‘’İmaj, Post-Truth ve

     Vasatın Hakimiyeti’’

3) Alain Deneault, Michel Abescat – Télérama – 7 Aralık 2015/ Çeviri: Haldun Bayrı“Dünyayı

    Vasatlar Yönetiyor”

Celal DEMİRCİ

[email protected]

https://twitter.com/celaldemirci

https://www.facebook.com/celaldemirci4