Eğitim-Bir-Sen Kayseri 2 No’lu Şube Başkanı Mehmet Akgün, şahsı ve görev yaptığı üniversite ile ilgili bir sitede yer alan habere cevap verdi. Mehmet Akgün, yaptığı açıklamada, Türkiye’de internet gazeteciliğinin gelişme göstererek küresel medya dinamiklerini yakalamasını bekleyenler ne yazık ki daha çok bekleyecekler. Kes-kopyala-yapıştır mantığının miadını doldurduğunu zannedenler aldanmasın, ülkemizdeki bazı haber(!) siteleri artık buna bile zahmet etmiyor, laptopunu kucağına alıp, kaynağa, delile ve belgeye ihtiyaç duymadan kendi haberini kendi dilediği gibi yazıyor.

 

Bunun en kötü örneği, bir haber(!) sitesindeki, “ALİ YALÇIN'I FETÖCÜLERİ KORUYOR DİYE CUMHURBAŞKANINA ŞİKAYET ETTİLER” başlığı altındaki haberdir. Haber denilmesinin gazeteciliğe hakaret addedileceği zırvaya göre, güya “Erciyes Üniversitesi’nde görev yapan öğretim üyeleri güya Cumhurbaşkanına bir mektup yazarak Genel Başkanımız Ali Yalçın’ı FETÖ’cüleri korumakla suçlamış.”

 

Akgün, açıklamasında, “Şahsım, sendikam ve üniversitemizin adının geçtiği yalanın tarihi yeniden yazıldı diyebileceğimiz bir zırva yayına verilerek iftiradan başka bir şey ifade etmeyen haberin(!) gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını, Erciyes Üniversitesi’ndeki hiçbir öğretim görevlisinin böyle bir hareket içinde olmadığını; kendisi hakkındaki iddiaların ise gerçeğe aykırı olup FETÖ ile irtibatlandırılmak suretiyle uğradığı iftira, haksızlık ve mağduriyetin yine üniversitesi eliyle düzeltilerek görevine iade edildiğini” ifade etti.

 

Ancak haberi(!) ilginç kılan pek çok unsurdan ilki; ortada bir mektubun olmayışı. Gerçekten de habere baktığınızda isimli, imzalı bir mektup arıyor gözler ama bir bilgisayar ekranında açılmış word metninin cep telefonuyla çekilmiş bir görüntüsünden başka bir şey bulamıyorsunuz. Ne isim ne imza ne de tarih. İnsan ister istemez soruyor; bu ne hızlı bir habercilik anlayışıdır ki cumhurbaşkanına gönderilecek mektubu daha yazıcıdan çıkmadan öğrenip haberleştirme başarısı gösteriliyor.

 

Başkan Akgün, “Kadrosu o dönem üniversitemizde bulunan ve üyemiz olan Mustafa Bostancı hakkındaki iddiaların da gerçek dışı olduğunu, Bostancı’nın elindeki belgelerin de, iddiaların iftira olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyduğunu” ifade ederek, Bostancı’nın elindeki belgelere göre ceza hakimliği kararıyla bylock kullanmadığının ve FETÖ ile irtibatı bulunmadığının ortaya konulduğunu, Bostancı’nın Genel Merkez ve Genel Başkan Danışmanı olmadığı gibi, kendisinin birkaç kez akademik alanı olan “Sosyal Medya” konusunda eğitim verdiğini, sendikayla ilgisinin bundan ibaret olduğunu belirtti. Ayrıca Mustafa Bostancı yardımcı doçent değil, halen tutuklu değil, bir soruşturma geçirmiş olsa da şu an serbesttir.

 

Habere(!) göre, öğretim görevlisi Mustafa Bostancı’yı Ankara’da Yıldırım Beyazıt Üniversitesi kadrosuna geçirmek için özel gayret göstermişiz ama tüm çabalara rağmen getirememiş, daha sonra Ankara’da bulunan Beşeri Bilimler Üniversitesine (böyle bir üniversite yok) özel bölüm açtırarak YÖK’e baskı yaparak yardımcı doçent olarak atanmasını sağlamışız. Ancak haberde(!) iddia edildiği gibi Mustafa Bostancı yardımcı doçent de değildir. İnsan düşünmeden edemiyor; bu nasıl mantıktır ki, bir öğretim üyesini bir üniversiteden bir başka üniversiteye bütün çabasına rağmen getiremeyen biri nasıl oluyor da YÖK’e baskı yaparak olmayan bir üniversitede özel bölüm açtırıp bir de yardımcı doçent kadrosuna atanmasını sağlıyor.

Görünen o ki, sözde mektubu yazdıkları iddia edilen öğretim üyeleri, üniversiteleri dışındaki pek çok olay hakkında bilgi ve görgü sahibi. Bu itibarla FETÖ soruşturmaları kapsamında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu öğretim üyelerinin kimliğini tespit ederek bilgi ve görgülerine başvurmalı. Gerçi mektuba(!) “bir grup öğretim üyesi” diye başlayıp “bir grup akademisyen” diye bitirmelerine bakarsak kafaları biraz karışık gibi ama olsun, savcılık karşısında vatandaşlık görevlerini yerine getirirken, hafızaları yerine gelir diye ümit ediyoruz.

Özetle görünüyor ki, bu haberi(!) yapan sözde haber sitesi, kes-kopyala-yapıştır gazeteciliğini bile mumla aratacak bir masabaşı haber dönemine girmiş görünüyor. Ancak naçizane uyarımız; haberciliğini, gazeteciliğin demokratik bir topluma ulaşmak yolunda önemli araç olup bu vesileyle bir şerefinin olduğu; kendi şereflerini düşünmeseler bile hiç değilse haberciliğin şerefine saygı göstermeleri.