Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk milli eğitim bakanlığına Prof. Dr. Ziya Selçuk atandığında sevinmiştim.

Sayın Bakanın öğretmenleri motive eden, yöneticilere moral veren, eğitimin tüm paydaşlarını kucaklayan açıklamalarını okuduğumda umutlanmıştım.

Sistemle ilgili iddialı, güven veren, kararlı söylemlerini duyduğumda eğitimde “ahbap-çavuş ilişkisinin” sona ereceğine, bir şeylerin değişeceğine inanmıştım.

Ama milli eğitimin yapılandırılmasında, politikalar oluşturmasında akıl verecek, projeler üretecek “Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu” üyelerini öğrendiğimde hayal kırıklığı yaşadım.

 

Teknik eğitim, üretim ve yaşam kalitemizi artıracak, ara insan gücü yetiştirecek, işsizliğe çözüm bulacak Mesleki ve Teknik Eğitim Genel müdürlüğünün başına çocuk doktoru getirildiği açıklandığında “dağ fare doğurdu” dedim.

Resmi gazetede yayınlanan atamaları okuduğumda Sayın Cumhurbaşkanının “Kimse bu benim yakınım, buyum, şuyum diye teklifle gelmesin” sözlerini hatırladım.

Ziya hocanın bakanlık koltuğuna oturduğu günkü “Öğretmen arkadaşlarım, benim şahsımda milli eğitim bakanlığı koridorlarında temsil edildiğini asla unutmamalı. Tek güvencem öğretmen arkadaşlarımız, meslektaşlarımız” konuşmasını anımsadım.

Sayın bakanın, 2003-2006 yılları arasında görev yaptığı Talim

Terbiye Kurulu başkanlığından istifa gerekçelerini düşündüm.

 

9 ÜYENİN 6’SI PROFESÖR

Geliniz, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan  “Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu” üyelerini tanıyalım.

Prof. Dr. Abdullah Atalar (Bilkent Üniversitesi Rektörü), Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar (Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA Başkanı), Prof. Dr. Öktem Vardar (TED Üniversitesi eski rektörü), Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu (Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü), Prof. Dr. Umran İnan (Koç Üniversitesi Rektörü), Prof. Dr. Yavuz Ata (YÖK üyesi, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı), Kemal Şamlıoğlu (Özel Öğretim Kurumları Eski Genel Müdürü), Selçuk Pehlivanoğlu (Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı), Ahmet Gündoğdu (Eğitim Bir Sen eski genel başkanı ve AK Parti eski milletvekili).

9 kişilik kurulda alanı ve branşı eğitim olmayan 6 profesör, 2 özel okul eski yöneticisi, bir eski sendikacı var.

81’i il ve 63 bini okul müdürü olmak üzere bir milyon öğretmenin görev yaptığı milli eğitim bakanlığında deneyimli, başarılı, donanımlı, liyakatlı tek isim yok.

Öyle anlaşılıyor ki kurul; okul öncesi, ilk, orta, liseye değil de daha çok üniversitelerin yapılandırılmasına, politikalar oluşturmasına akıl verecek, projeler üretecek isimler tercih edilmiş.

Kurula keşke, sendika genel başkanı olduğu yıllarda sosyal barışın bozulmasına, öğretmenlerin ayrışmasına neden olan isim yerine sahada başarılı, deneyimli, donanımlı bir milli eğitim müdürü, bir öğretmen alınsaydı.

Ya da üretim ve yaşam kalitemizi artıracak, ara insan gücü yetiştirecek, işsizliğe çözüm bulacak mesleki ve teknik eğitimle iç içe, okul-sanayi işbirliğine destek veren bir sanayici seçilseydi.

 

MESLEKİ EĞİTİME DOKTOR

Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulunun çoğunlukla profesör üyelerden oluşturulmasını anladık.

Milli eğitim bakanlığı mesleki ve teknik eğitim genel müdürlüğüne çocuk doktoru profesör atamasına ne demeli?

 

Profesör kurul üyeleri ve genel müdürün bilim insanı olarak ürettiklerine, mesleki alanlarındaki başarılarını eleştirmek haddim de değil, bana da yakışmaz.

Hele hele bakan yardımcılarının kadrosunu oluşturması da en doğal hakkıdır.

Ama çocuk cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kemal Varım Numanoğlu’nun mesleki ve teknik eğitim genel müdürü yapılmasına bir değil birkaç itirazım var.

Neden itiraz ettiğimi anlatayım;

Bir: Mesleki ve teknik eğitim, profesör de olsa bir çocuk doktoruna teslim edilmeyecek kadar önemli bir kurumdur.

İki: Mesleki ve teknik eğitim kurumları çocuk doktoruna teslim edilemeyeceği gibi ahbap-çavuş ilişkisi ile de yönetilemez.

Üç: Mesleki ve teknik eğitim genel müdürü Prof. Dr. Kemal Varım Numanoğlu ile mesleki ve teknik eğitimden sorumlu bakan yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Özer Bülent Ecevit Üniversitesinde başlayan amir-yardımcı ilişkisi hep sürmüş.

Dört: Prof. Dr. Mahmut Özer’in Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü iken Prof. Dr. Kemal Varım Numanoğlu rektör yardımcısı imiş.

Beş: Bakan yardımcısı Özer, ÖSYM Başkanı olunca Kemal hocayı da yardımcısı yapmış.

Altı: Prof. Dr. Mahmut Özer bakan yardımcılığı koltuğuna oturur oturmaz “kankası” çocuk doktoru Prof. Dr. Kemal Varım Numanoğlu’nu sorumlu olduğu mesleki ve teknik eğitim genel müdürlüğüne getirmiş.

Yedi: Prof. Dr. Kemal Varım Numanoğlu, Bülent Ecevit Üniversitesinde görev yaptığı yıllarda “top sakallı ve kulağı küpeli” akademisyen olarak eleştirilmişti.

 

ZİYA HOCA ŞAŞIRTTI

Milli eğitim bakanı Ziya hoca 3 ay gibi kıssürede “umut” görenleri şaşırttı.

En çok da başarısız ve yetersiz bulduğu için görevden aldığı Özel Öğretim Kurumları eski genel müdürü Kemal Şamlıoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurul üyeliğine atanmasına sessiz kalmasına.

Ziya hocanın 8 Temmuz 2006 tarihinde dönemin bakanıyla ters düştüğü için talim terbiye kurulu başkanlığından istifa etme gerekçesini bilenler bugün çalışmak istemediği bir bürokratın kurul üyeliğine getirilmesini içine sindirmesine hayret ediyorlar.

SONUÇ: Hani atamalarda ahbap-çavuş ilişkisine yer yoktu? Hani deneyimli, donanımlı, başarılı isimler mesleki ve teknik eğitim gibi kariyer gerektiren görevlere getirilecekti. Eğitimde kalitenin neden yakalanamadığı, başarı çıtasının neden aşağılarda süründüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor.

GALİP ATAMAN / BİZİM YAKA