Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, yaptığı bir konuşmada zorunlu eğitim süresini 13 yıla çıkaracaklarını söyledi.

Bakan Yılmaz konuşmasında, “İnsanımızın eğitim süresini arttırmamız lazım. Biz geldiğimizde insanımızın  eğitim süresi yaklaşık 5 yıldı şimdi 8 yıl. Ortalaması 12 yıl olması lazım. Zaten  12 yıl zorunlu eğitimi getirdik. Okul öncesi eğitimi de bir yıl alacağız.  Dolayısıyla Türkiye'deki zorunlu eğitimi 13 yıla çıkaracağız. Dersliklerdeki öğrenci sayısını azaltacağız, öğretmen sayısını artıracağız, öğretmen başına  düşen öğrenci sayısını azaltacağız. Daha kaliteli bir eğitim vereceğiz.  Öğretmenlere performans sistemi getireceğiz. Türkiye iyi bir yolda ilerliyor.”, dedi.

Bakanın açıklamasından anladığımız kadarıyla mevcut 12 yıla eklenecek 1 yıl okul öncesi eğitimden geliyor. Burada da zorunlu bir düzenleme olmasa bile toplumun doğal eğilimi okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak yönünde. Bugün toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir nitelik arz etmiyor oluşu toplumun göstermiş olduğu bir çekince değil devletin söz konusu yaş aralığına ilişkin verdiği hizmeti sınırlı sunabiliyor oluşu ile ilgilidir. Bu şerhi düştükten sonra bu konuşmada da içkin olan zorunlu eğitimin süresini arttırmakla eğitimde niteliğin ve kalitenin artacağı yönündeki korelasyondur. Toplumun tüm kesimlerince kabul edilen ve herhangi bir şüpheye mahal bırakmayan bu kabul ayrıca on yıllardır tartışılmayı bekleyen zorunlu eğitim uygulamasını da gölgelemektedir.

Mevcut eğitim düzeneği yeni başlayan bir uygulama olsa, o zaman sonuçlarını görmek, iddialarını ispatlamak için bir süre vermek şeklinde bir yol tutturabilirdik. Bir takım eksikliklerini, yanlışlıklarını tolere eder, düzeltmesi için katkı bile sunabilirdik.

Oysa elimizdeki yapı yaklaşık iki yüzyıllık serencamıyla önümüzdedir. Varoluş koşullarını bildiğimiz gibi performansını da biliyoruz. Dolayısıyla karşımızda performansından potansiyeline değin bildiğimiz bir yapı var. Eğitim-kültür alanında başarısızız şeklinde pek çok kez açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sisteme büyük bir hevesle girip üç ay sonra hevesi kursağında kalmış küçücük öğrencinin memnuniyetsizliğine değin uzanan muzdaripliği de biliyoruz.

Bildiğimizi bilmiyormuş gibi yaparak varlığı artık anlamsızlaşmış bir geleneğin ötesine taşmayan bu yapıda ısrarla kendimizi kandırdığımız aşikâr. Zira ne bu sistemi var eden tarihsel koşullara ve bu yapıyı motive eden siyasal konumlanışa ne de başarı göstergeleri bu halde olan bir yapıya razı gelmemizi mümkün kılan hiç bir sağlıklı gerekçe gözükmüyor. Bize kadar ulaşan bu gelenekte keşfedilmedik bir hikmet olduğu vehminden başka elle tutulur bir gerekçe bulmak mümkün değil.

Eğitim faslında zorunlu eğitimin kendisini de sorgulamaya alacak yapısal okumalara ihtiyaç var. Sistemi sadece aksayan yönleri üzerinden ele alan ve teknik arızi tedbirler ile hal yoluna koymayı varsayan naiflikten sıyrılmış sahici bir bakış ve okumaya ihtiyacımız var. Bu da sarahatle eğitim sistemi ile ne yapmak istediğimiz, attığımız bu taşla kaç kuş vurmak istediğimizi açık etmekle başlıyor.

Toplum ile devletin sisteme ilişkin anlayış birliğinde buluşması, bu yapının varlığı ve amaçları konusunda birleşmesi icap ediyor. Zira anlaşılan o ki devlet kendisi açısından mevcudiyetini ve işlerliğini kabul edilebilir buluyor ancak aynı şeyi bu ülkenin bugününü ve yarınlarını dert edinenlerin söylemesi mümkün değil. Zira bu yapı varlığı, işleyişi, mevzuatı vs. ile arkaik bir yapı olduğu gibi muhatap aldığı nüfus için de bir cendere-kapatılma vaziyetindedir.

Eğitim düzeneğinin salt bilgi aktarma- bilgi yükleme istasyonu olmadığını açık etmemiz lazım. Örtük müfredatından başlayarak ideolojik niteliğine, davranış kazandırmadan itaati aşılamaya, sosyalleşmeden oyun ihtiyacına, toplumun ve özellikle devletin sembolik sistemini içselleştirmeye varan pek çok boyutuyla iş başında olduğunu bilelim…. Buralara kazma vuralım açık edelim.

Sonra zorunlu eğitim yapılanmasının zorunluluğuna, mekân tasarımından aktarılacak şeyin niteliğine, aktarılma zamanına, aktarılma şekline, aktarılmasının gerekli olup olmadığına ve mevcut yürütülen aktarımın başarısına ve şüphesiz başarısızlığının gerekçelerine… Dolayısıyla samimi konuşacaksak ve ne dediğimizi neyin üzerinde konuştuğumuzu biliyorsak önümüzde uzun soluklu bir tartışma var demektir.

Ali AYDIN / MİLAT

kamu haber, kamu ajans, Kamudan haberleri ve gelişmeleri  Ajanskamu farkıyla aktarmaya devam edeceğiz.

Ajans kamu Haber/ www.ajaskamu.net