Eğitim-öğretim sezonunu bitirdiğimiz şu günlerde eğitimciler ‘mış gibi’ yapılacak işlerle boğuşmaktalar. Bunlardan birisi de yıl içinde en az üç kez yapılan zümre toplantılarıdır.  Yıl sonu itibariyle tüm ülke genelinde yapılan bu toplantıların nasıl göstermelik bir formalite, eğitimcilerin üzerlerinden savuşturacakalrı bir angarya olduğunu, yapılış tarzı ve planlaması ile eğitimi ve eğitimciyi itibarsızlaştıran- değersizleştiren bir uygulama olduğu izahtan varestedir.

Normal şartlarda toplantı ilçedeki tüm okul zümre başkanlarını bir araya getirir. Bir araya gelmenin amacı da o öğretmenlerin branşlarıyla ilgili sorunları konuşmaları, müfredata ilişkin görüş alışverişinde bulunmaları, konuların öğrenciye aktarımında veya kazanımların verilmesinde etkili yöntemler üzerinde durmaları ve o sezon boyunca yürütülecek ortak uygulamalar konusunda karar almaları içindir. Eğitim yılının başında ve ortasında olmak üzere iki kez toplanan zümre başkanları aldıkları kararları ve konuşma tutanaklarını e-müfredata girerek tüm branş öğretmenlerinin ulaşımına açarlar. Aynı zamanda bu tutanakların MEB’in ilgili organları tarafından incelenerek tutanaklarda belirtilen eleştiri, görüş ve önerileri dikkate alması ve geri dönüş vermesi beklenir. 

Ancak gerçeklik başka şekilde cereyan eder. Toplantıya gidenler işin göstermelik olduğunu bilirler. Zira bugüne değin bu toplantılar üzerinden ne bir ilişki oluşmuş, ne bir geri dönüt verilmiştir. İlin veya ilçenin belirlenmiş bir okulunda eğitimciler bir araya gelir. Mekan çoğu zaman pazar yerini andırmaktadır. Toplantıdan ziyade önemli olan imza atmadır. Zira kimsenin neyi konuştuğunuzla, ne konuştuğunuzla ilgilendiği görülmemiştir. İmzanızın olup olmaması önemsenmiştir. Bu önemseyiş zaten eğitimcilerin neye dikkat etmesi gerektiğini, onlardan neyin beklendiğini serahaten açık ediyor. Dolayısıyla herkesin bildiği ancak bilmemezlikten geldiği eğitim sistemimizin bu pratiği esas itibariyle atılacak bir imzadan ibarettir. İmza atılmışsa görev tamamlanmış, maksat hasıl olmuştur. 

Aynı tablo sene başında ve ortasında da aynıyla yaşanır. Sadece sene başında yapılan ilçe zümre toplantısında bir farklılık vardır; o da kimin başkan seçileceğinden kaynaklanmaktadır. Malum Türkiye’de herkes bir şeylerin başkanı olmak için can atarken burada kimse ilçe zümre başkanı olmak istemez. Olmamak için dile getirilen inanılmaz mazeretler duyarsınız. Çünkü ilçe zümre başkanı olacak kişi il zümre başkanları toplantısına katılmak zorundadır ve kimse aynı eziyeti yaşamak istemez. O yüzden kura çekilir ve biri mecburen başkan olmak zorunda kalır. 

Yukarıda betimlediğim yaşananlar her yıl aynı şekilde cereyan etmektedir ve bu durum belli bir ilçeye veya ile özgü değildir. Her yerde uygulama aşağı yukarı aynı minvaldedir. Okullardaki zümre toplantıları internetten paket olarak indirilir ve isimler değiştirildikten sonra imzaya açılır. Tıpkı her öğrencinin tek tek konuşulup değerlendirilmesi gereken şube öğretmenler kurulu toplantısının sınıf rehber öğretmeni tarafından toplantı yapılmış gibi yapılıp diğer öğretmenlere imzalanması ve dosyalanması gibi.

Anlayış, uygulama, süreç bu şekildedir ve okul müdüründen bakanlığa kadar herkes işleyişin farkındadır. Önemli olan kağıt üzerinde her şeyin nizami olmasıdır, gerisi önemli değildir. Toplantı yapılmış ve imzalar tam mı? Sorun yok o zaman. Yapılan iş hayata dokunuyor mu? ‘Öğrenciye değen, faydalı bir yönü var mı?’ çok önemli değildir. Toplantılar yapılır, tutanaklar yazılır, raporlar hazırlanır fakat her biri evrak olarak bulunması amacıyla yapılan bürokratik bir angaryadır. Öğretmen bilir ki layıkıyla yapsa bile kimse okumayacak, önerileri kimse bilmeyecek, bilse bile ciddiye almayacak. Çünkü sistem merkeziyetçi ve hiyerarşik doğası gereği üstte alınan kararı tüm teşkilatın bünyesinde standardize eder. Sahadaki öğretmene sadece o alınan kararı gelen talimatlar doğrultusunda herhangi bir inisiyatif kullanmaksızın harfiyen uygulamak düşer. 

Sürekli olarak öğretmenin itibarsızlaştırılmasından bahsediyoruz. MEB’in bünyesinde boy veren bu ilişki öğretmenler başta olmak üzere MEB’İ de itibarsızlaştırmaktadır. Kendisine saygısı olan bir insanı tamamen görüntüyü kurtarmaya yönelik; zaman, emek ve para israfı işlerle muhatap kılarsan, evrak üzerinde de olsa sahtecilik yapmaya zorlarsan o kişiyi değersizleştirmiş, şahsiyetsizleştirmiş ve itibarsızlaştırmış oluyorsun. Yaptığı işin anlamsızlığını, önemsizliğini idrak eden bir insanın bu işlerle sarmalanması açık ki kendisiyle, kurumuyla ve muhatap olduğu öğrencileriyle ilişkisini aşındırır, saygınlığına halel getirir. 

O yüzden öğretmenin mali özlük haklarından zümre toplantısına değin önümüze çıkan tüm sorunlar sistemin zihniyeti, planlanması ve işleyişiyle top yekûn değişimini zorunlu kılıyor. Bu ilişki biçimi, anlayış ve pratikten anlamlı bir sonuç çıkmaz. Bu düzenekten geleceğimize umutla bakmamızı sağlayacak bir nitelik beklemek beyhudedir. Maalesef ‘’mış gibi’’ yapılan uygulamaların herkes tarafından  görüldüğü, kabullenildiği ve normalleştirildiği bir vasatta ne yapılan işe, ne işi yapana, ne de işi uhdesinde tutan bakanlığa saygı duyulur.

11.06.2018

Bekir BİRBİÇER

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi

 


2 Ek