29 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan 675 sayılı KHK ile başta öğretmenler olmak üzere, yönetici pozisyonundaki okul müdürü ve şube müdürleri ile maarif müfettişlerinin de aralarında bulunduğu 2 219 Milli Eğitim Bakanlığı personeli kamudan ihraç edildi.

İhraç edilen bu görevlilerin, 675’i Eğitim Sen üyesi öğretmenler olup, bunların 248’i de, 9 Eylül 2016 tarihinde bölücü terör örgütü bağlantılı oldukları iddiasıyla açığa alınan 11 285 öğretmen arasında yer alan personellerden oldu.

675 sayılı KHK’de, ne açığa alınıp ihraç edilen, ne de hiç açığa alınmadan doğrudan ihraç edilen öğretmenlerin, neden ihraç edildikleriyle ilgili olarak, herhangi somut bir iddiaya yer verilmezken, ihraç nedeni olarak; KHK’nin, “Kamu personeline ilişkin tedbirler” başlıklı 1.maddesinde; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik  Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.”[i] açıklaması yer aldı.

Normal dönemlerde 657 sayılı DMK kapsamında görev yapan memurların, devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve halleri ilgili yasanın 125.maddesinin (E) fıkrasında yer alır. Bu fiil ve hallere 676 saylı KHK ile (l) bendi de eklenmiştir. Eklenen hüküm şu şekildedir; “Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak.”

15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile ilgili olarak kamudan yapılan ihraçlar ile ilgili kriterler belirlenirken, terör örgütü ile ilgili yapılacak ihraçlar için de; MİT ve emniyet raporlarında ismi geçenler, sosyal medya hesaplarında örgüt lehine paylaşımlarda bulunup güvenlik güçlerini hedef alanlar, sosyal çevre araştırması neticesinde elde edilen veriler, terör örgütüne yönelik operasyonlarda teknik takibe takılanlar, DBP'li belediyelerle birlikte düzenledikleri piknik ve gezi organizasyonlarında çocukların kandırılıp dağa götürülmesine zemin hazırlayanlar, terör örgütüne yakın kültür ve gençlik merkezleri ile derneklerde gönüllü olarak çalışanlar, okulların ilk açılış haftasında Kandil'in çağrısı doğrultusunda öğrenci ve velilerini dersleri boykot etmeye teşvik edenler, 50 kişinin hayatını kaybettiği 6-7 Ekim Kobani eylemlerine katılanlar, öğrencileri de yanlarına alarak örgüt bağlantılı gösterilere öncülük edenler, polis ile askerin taş ve sopalarla hedef alındığı protesto gösterileri sırasında kameralara yakalanan ya da gözaltına alınıp hakkında tutanak hazırlananlar, terör örgütü üyeliğinden hakkında dava açılanlar, kurum içi soruşturmalarda müfettişlerin tespitleri doğrultusunda uyarı ve kınama cezası alanlar, okulda örgüt propagandası yapıp öğrencileri örgütün paravan merkezlerine götürenler ve öğrenci velilerinin bizzat şikâyet ettiği isimler, gibi kriterler belirlenmiştir.

Eğitim Sen üyelerinden ihraç edilenlerin, yukarıdaki kriterlere göre değerlendirildiğini düşünüyoruz. Ancak bu kriterlere göre yapılan ihraçların gerekçelerinin, normal hukuk düzenine geçildiğinde, geçersiz ve hukuki temelden yoksun olduğu görülecektir. Çünkü devlet memurluğundan çıkarılmayı düzenleyen 657 sayılı DMK’nin 125.maddesi yürürlükteyken haklarında herhangi bir işlem yapılmayan memurlar, olağanüstü hal döneminde belirlenen kriterlere göre ihraç edilmişlerdir. Üstelik bu kriterlerin yer aldığı yasal mevzuat bulunmamaktadır. Örneğin, MİT ve emniyet raporlarında ismi geçenler, sosyal medya hesaplarında örgüt lehine paylaşımlarda bulunup güvenlik güçlerini hedef alanlar, sosyal çevre araştırması neticesinde elde edilen veriler, gibi kriterler, yasal temelden yoksundur. Sonradan yapılan düzenlemeler hukuki değildir ve hukukun temel ilkelerine aykırıdır. 657 sayılı DMK’nin 125.maddesi (E) fıkrasına eklenen bent, hukuki düzenlemeleri geriye yürümezliği ilkesi gereği, düzenlemeden önceki durumlara uygulanamaz.

Hukuk kuralları belirli bir tarihte yürürlüğe girer, belirli bir süre yürürlükte kalır ve nihayetinde belirli bir tarihte yürürlükten kalkarlar. Çeşitli zamanlarda, farklı nedenlerle hukuk kurallarının değişmesi gündeme gelebilir. Hukuk kurallarını değiştiren makamın, sınırsız bir değişiklik yapma yetkisi olamaz. Bu yetki, hukukun genel ilkeleri ile anayasal ve yasal ilkelerle sınırlandırılmış durumdadır. Zira hukuk kuralları değiştirilirken bir yandan toplumun yeni ihtiyaçlarının karşılanması, diğer taraftan değişiklik tarihine kadar var olan mevcut hukuki durumun ve oluşmuş istikrarın zedelenmemesi gerekir. Hukuk kurallarının sık sık değişmesi hukuki istikrar ve belirliliği yok ederken, bu değişikliklerin geçmişte tamamlanmış ve/veya kazanılmış haklara geriye dönük olarak uygulanması belirlilik ve istikrarın yanı sıra hukuki güvenliğin de zedelenmesine sebep olur. Değişiklik yapma hususunda sınırlamanın geldiği son nokta ise “hukuki güvenlik ilkesi”dir.[ii]

Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk kurallarında sık sık değişiklikler yapılarak hukuki istikrarı ve belirliliği yok eden kurallar ihdas edilmemesi, geriye yürüyen kuralların kazanılmış haklara dokunmadan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alması gerektiğini ifade eder. Bu ilke, temel haklarda korunan ortak bir değerdir ve hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur. Anayasa’nın bütününe egemen olan temel bir ilke görünümündedir. Hukuk devleti ilkesi, en kısa tanımıyla; “vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır.” Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.[iii]

Hukuki güvenlik ilkesinin anlamı ve kapsamını belirlemede, esas alınması gereken iki temel ilke vardır. Bunlar, geriye yürümezlik ilkesi ve kazanılmış haklara saygı ilkesidir.

Geriye yürümezlik ilkesi, hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanmasıyla ilgili temel bir ilkedir. Bu ilke hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanmasında en dikkat çekici olan ilkedir. Bu ilke; yürürlüğe giren yeni kuralın yürürlük tarihinden önceki dönemde hukuki sonuçlar doğurmasını yasaklayan ve kuralın ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasını emreden hukukun genel prensibidir.

Kazanılmış hak; doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen hukuk düzenince korunması gereken haktır. Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukuk devletinde bulunması ve uyulması gereken mutlak bir zorunluluk; devlet ve idareciler için bir yükümlülüktür.[iv]

Gerek geriye yürümezlik ilkesi gerekse kazanılmış haklara saygı ilkesi, uluslararası hukukun kabul ettiği evrensel prensiplerdir. Bu iki kavramla ulaştığımız hukuki güvenlik ilkesi ise hukuk devletinin olmazsa olmazları arasındadır. Bu nedenle idare, faaliyetlerini icra ederken, geçmişe yönelik sonuçlar doğuran işlemler tesis etmemeli, kazanılmış haklara saygı ilkesini daima gözetmelidir. Bu güvence, ancak idari faaliyetlerin belirli oranda öngörülebilir olduğu devletlerde olur. Yarın hangi sürprizle karşılaşacağı endişesini taşıyan bireylerin var olduğu toplumlarda, demokratik gelişim hiçbir zaman istenilen seviyeye gelemez. Bu nedenle hukuk devletinin, vatandaşlarına hukuki güven içinde yaşadıklarını her an hissettirmesi zorunludur. Unutulmamalıdır ki hukuk devleti ilkesinin gerçek anlamda özümsendiği bir ülkede bireyler kazanılmış haklarına, dokunulacağı endişesiyle değil, dokunulmayacağı güvencesiyle yaşarlar.[v]

Bu nedenlerle idare, ihraçları yaparken, olağanüstü hal yönetiminin ilelebet sürmeyeceğini, normal hukuk düzenine geçildiğinde yaşanan bu ihraçların hemen hemen tümünün ulusal ve uluslararası hukuk tarafından iptal edileceğini bilerek işlem tesis etmelidir.

Konunun bir başka yönü açığa alınarak bekletilen öğretmenlere ilişkindir. Başta Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem olmak üzere, MEB’den bilgi alarak açıklama yapan AKP ve CHP milletvekilleri tarafından yapılan açıklamalarda, 9 Eylül tarihinde açığa alınan 11 285 öğretmen ile ilgili yapılan araştırma ve incelemelerin tamamlandığı, belirlenen kriterlere göre 675 sayılı KHK ile ihraçların yapıldığı, kalan diğer öğretmenler için de çeşitli idari cezaların verilerek görevlerine iade edilecekleri ifade edilmişti.

675 sayılı KHK’nin yayınlanmasının üzerinden 1 hafta geçmesine rağmen açıkta bulunan diğer öğretmenler hakkında henüz bir işlem tesis edilmemiştir.

1.yazılı sınavların yapılmakta olduğu, TEOG ve YGS sınavlarının yaklaştığı bu günlerde, açıkta bulunan öğretmenler, öğrenciler, veliler ve okul yöneticileri sabırsızlıkla, ilgili öğretmenlerin görevlerine iade edilmelerini beklemektedir.

Öğretmenler için okulda geçirilmeyen bir günün bile eğitimi engelleyici niteliğinden bahisle soruşturma açan MEB’den, aynı duyarlılığı, açıkta bulunan ve incelemeleri tamamlanan öğretmenleri göreve iade etme sürecinde de bekliyoruz.

 

[i] http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/10/20161029-4.htm Erişim Tarihi: 06 Kasım 2016

 

[ii] Altundiş, Mehmet. (2008) Hukuki Güvenlik İlkesi. http://www.yasader.org/web/yasama_dergisi/2008/sayi10/Hukuki_Guvenlik_Ilkesi.pdf Erişim Tarihi: 06 Kasım

 

[iii] a.g.e  s.61

 

[iv] a.g.e. s.83-84

 

[v] a.g.e s.94