Bilindiği üzere bir milyondan fazla öğretmen ve yirmi milyondan fazla öğrencinin bulunduğu eğitim camiasında ne yazık ki  zaman zaman istenmeyen sorunlar yaşanmaktadır. Hatta bazen ülke olarak çok üzüldüğümüz ve toplumda infial yaratan sorunlar dahi ne yazık ki yaşanabilmektedir.

Her ne kadar bu durum hiç kimse tarafından asla ve asla tasvip edilmese de toplumun tamamında yaşanan sorunların benzerleri, yine toplumun bir parçası olan bu kesimde de ne yazık ki görülmektedir.  Bu durum aslında insanın olduğu her yerde sorunların da olduğu gerçeğinden hareketle hayatın doğal akışında var olan şeylerdir. Bir başka ifadeyle toplum neyse okullar da odur, toplumda ne yaşanıyorsa okullarda da o yaşanıyor ve nihayet toplumda ne tür sorunlar oluyorsa okullarda da benzer sorunlar ne yazık ki oluyor. Tıpkı toplumun tamamında yaşanan sorunlar, kökten çözülemediği yahut engellenemediği gibi okullarda yaşanan sorunlar da tamamen engellenemiyor.

Buraya kadar her şey aslında hayatın doğal akışına uygun ve bilinen şeylerdir. Ancak çözüm yöntemine yahut ceza yöntemine gelince okullar aleyhine durum değişmektedir. Nitekim toplumun genelinde yahut diğer devlet kurumlarında herhangi bir suç yahut kabahat işlendiğinde doğal olarak suçun gerçek faili veya faillerini bulmaya yönelik gerekli araştırma ve tahkikatlar yapılarak işin sonunda gerçek suçlu kim ise o cezalandırılmaktadır. Zaten hukukun en temel ilkelerinden biri olan suçun şahsiliği ilkesi de bu demektir ve bir hukuk devletinde olması gereken de budur.

Ancak eğitim camiasında yahut okullarda yaşanan üzücü olaylar ortaya çıktığında, bu üzücü olayın gerçek faili veya suçlusu henüz araştırılmadan direk okul müdürünün görevden alınması artık neredeyse teamül haline gelmiş durumdadır. Hele de olay kamuoyuna yansımış ve medya organlarında haber konusu olmuş ise daha haberin mürekkebi bile kurumadan O okulun müdürü görevden alındı şeklindeki klişe cümleyi alt yazılarda okumak artık vakayı adiyyeden bir durum olmuştur.

Bir başka ifadeyle ne olup bittiği bile henüz doğru düzgün araştırılmadan sıcağı sıcağına sırf kamuoyunu teskin etmek için okul müdürünü toplumun önüne atıp rahatlamak artık rutin bir uygulama halini almıştır. Bu durum hukuk devletinde suçun şahsiliği  diye bir ilke orta yerde dururken sırf toplumu teskin etmek ve rahatlamak adına yapılan bu keyfi uygulama Bana Mazlum’u getirin! repliğinden başka ne ile izah edilebilir?

Gerçek şu ki insanın olduğu her yerde ne yazık ki suç işleyen birileri hep olduğu gibi, milyonlarca insanın olduğu okullarda da ne yazık ki suç işleyenler elbette olmaktadır. Olayı derinlemesine araştırmak, gerçek suçluları bulmak ve suçun gerçek faili kim ise onu cezalandırmak zaten hukukun gereğidir ve olmak zorundadır. Buna kimsenin itirazı olamaz, aksine öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin ve nihayet toplumun selameti için bu zorunludur.  Ama suçu işleyen gerçek fail müdür ise elbette müdür görevden alınmalı, öğretmen ise öğretmen görevden alınmalı, hizmetli ise hizmetli, servis şoförü ise servis söforü, veli ise veli cezalandırılmalı… vs.

Her ne kadar okul müdürünün kurumda olup biten her şeyi denetlemek gibi bir resmi sorumluluğu var ise de olup biten her şeyi her an müdürün denetlemesi hayatın doğal akışına ve eşyanın tabiatına aykırıdır. Kaldı ki okullarda olup biten her şeyi denetleme görevi sadece okul müdürlerine ait bir görev değil aynı zamanda ilçe ve il müdürleri, kaymakam, vali ve bakanlık olmak üzere üst konumumda olan herkesin görevidir.  Denetim sorumluluğu var diye öğretmenin, velinin ya da şoförün işlediği suçtan dolayı üst makamda olan devlet görevlilerinin görevden alınması ne kadar anlamsız olursa, okul müdürünün görevden alınması da en az o kadar anlamsızdır. Doğru olan suçun gerçek failini bulup onu cezalandırmaktır.

Nitekim son günlerde ortaya çıkan ve kamuoyuna yansıyan üzücü olaylarda gördüğümüz manzara ne yazık ki hep aynıdır: Yani Bana Mazlumu getirin! repliğine benzer şekilde bana müdürü getirin! yaklaşımıdır. Tüm bu gariplikler yaşanırken sendikaların bu tablo karşısındaki duruşu ise çok daha vahimdir. Zira sanki başka bir gezegende yaşıyorlarmış gibi, sanki tüm bu olup bitenlerden hiç haberleri yokmuş gibi, sanki bu üzücü tablonun vahametini idrak edemiyorlarmış gibi  derin bir sessizliğe bürünmüşler ya da sus payı niteliğinde cılız seslerle vaziyeti geçiştirmektedirler. Örneğin bu keyfi uygulama karşısında bir günlük iş bırakma eylemini müdürlere çok görmektedirler.  Oysa bu ülkede eğitim sendikalarının okul müdürleri üzerine kurulu olduğunu ve tüm sendikaların müdürlerin omuzlarında var olduğunu herkes pekala bilir. Dahası kendi sendikasının tüzüğünü okumadığı halde yönetici atama yönetmeliğini ezbere bilen sendikacılar çok daha iyi bilir… Zira eğitim camiasında müdürler hapşırırsa sendikalar hasta olur. Bu gerçeği idrak ederek tüm sendikaları bu keyfi uygulamalar karşısında okul müdürlerini korumaya davet ediyoruz. Biz de Lider Eğitimci Yazarlar Derneği olarak okulların tüm yükünü üzerinde taşıyan, devletin yapamadığı birçok işi elini taşın altına koyarak fedakarca yapan okul müdürlerimize yönelik her türlü hukuksuzluğun ve keyfiliğin karşısında;  hukuka uygun olan her konuda ise müdürlerimizin yanında olduğumuzu kamuoyuna saygıyla sunarız.

04.12.2019

Lider Eğitimci Yazarlar Derneği