“Bu millet şerefli bir millettir. Bu millet inançlarıyla, gelenekleriyle birdir. Bu millet başkası için canını feda edendir. Kefenini giyip tankın üzerine çıkandır. Mazluma acıyan, onun için kendini tehlikeye atandır…”(sf 117)

Bu sözleri söyleyen Yavuz amca, Abdullah Enes’in babasının arkadaşı.

15 Temmuz ihanet kalkışmasında tankları durduran nice kahramandan sadece bir tanesi.

Bir roman kahramanı gibi görünseler de onlar aslında gerçek…

Duran Çetin’in “Ateşe Uçan Kelebekler” isimli romanını iki saatte okudum. Bu satırları yazarken kitap, aldığım notlar, dalgınlıkla soğuduğunu zannedip kafaya diktiğim çayın yaktığı damağım ve çay bardağı arasında, garip duygular içerisinde bilgisayarın tuşlarına basıyorum.

Kitap beni alıp o geceye ve sonrasındaki günlere götürdü.

Okuduğum satırlar, Abdullah Enes isimli bir gencin gözüyle anlatılan o anları gözümde canlandırdı. Babasıyla birlikte, komşuları ile birlikte, arkadaşları ile birlikte vatanı savunmak için tankların önüne atladıkları o destansı geceyi hatırlattı.

Bir ay içeri girmeyen, yirmi dört saatini dışarıda geçiren, tehlike anında idareyi bizzat eline alan büyük milletin hikâyesini hatırlattı yeniden.

Bu kitabın yazarı ile birlikte günlerce meydanlarda beraber nöbet tutmuşluğumuz da oldu. Tanıdığım, değer verdiğim, kitaplarını özellikle gençlere, çocuklara tavsiye ettiğim bir yazar Duran Çetin.

Bu romanda anlattıklarının hiçbiri masa başı hayalleri değil, hepsi yaşanmış ve kendisinin de yaşadığı gerçekler.

Ateşe Uçan Kelebekler, bu yönüyle, bir anlamda tarihe not düşmektir belki de. Bir belgesel roman da diyebiliriz.

15 Temmuz gecesi bir anlamda bu şerefli milletin ateşle imtihanı idi. Millet bu imtihandan başarıyla çıktı. Tıpkı Kurtuluş Savaşında, Çanakkale Savaşında, İstanbul’un Fethinde, Malazgirt Zaferinde olduğu gibi…

İnsan, onuru ve namusu için yaşar, derdi dedem.

O zamanlar pek bir anlam veremezdim söylediklerine. Büyüdükçe anladım, sözlerinin ne kadar derin anlamlar taşıdığını.

İnsan, bizatihi var olmak hesabıyla, şerefli ve onurlu bir varlıktır.

Sonradan kendi iradesi dairesinde ortaya koyduğu duruş ve amelleri ile onu daha da yüceltir veya kaybeder.

Dünya ve içindekiler, şüphesiz, insanı etkiler.

Bir eline güneşi diğer eline ayı verseler yine de davasından, rabbinin emrinden yani onurundan vazgeçmeyen Fahr-İ Kainat’ın (sav) yanındaki en temiz sahabeleri bile zaman zaman etkilenmişlerdir masivadan.

15 Temmuz bizim millet olarak onurumuzu, namusumuzu çiğnetmeme savaşımızdı. Bunu başardık. Ama daha çook yolumuz var hedeflerimize ulaşmak için. Romanımızın başkahramanı Abdullah Enes ile devam edelim:

“Bunu yapabilmek için güçlü olmak gerekir. Güçlü olmak için bilgili olmak şart. Bilgi güvün kaynağıdır. Bilgisiz hayal kurmak bile zor. O halde babam haklı, okumadan olmaz. Ülkemizin kalkınmazı için bize düşen, okumak, anlamak, düşünmek ve yapabileceklerimizi yapmak…”(sf. 16)

Romanın kahramanı Abdullah Enes görünüşte günümüz gençlerinin tipik bir örneği. Bizim o beğenmediğimiz, çok sanal bulduğumuz, değişik değişik giyinmeyi seven, saçlarına garip garip şekiller vermeyi marifet bilen, konuşurken ağzını burnunu yayan gençler….

Ama 15 Temmuz gecesi hepsi birer kahraman oldular. Sadece bir ihanet çetesini değil, onları üstümüze salan ve kendini dünyanın tanrısı zanneden küresel şer güçlerin hayallerini de yerle bir ettiler.

Öldü zannettikleri dev aslında sadece uyuyordu. Onların yaptıkları ise devin uyanmasını sağladı. Biz ise çok ama çok şey öğrendik. Önemli tecrübeler kazandık.

Duran Çetin ile ilgili dikkatimi çeken bir hususu da belirtmek isterim. Okuduğum kitaplarından dikkat ettiğim kadarıyla, çocukların gözüyle verdiği olaylarda, onların dünyasını gayet başarılı bir şekilde yansıtıyor. Gençler kendilerini o satırlarda buluyorlar ki ilgiyle ve merakla okuyorlar.

Son olarak kahramanımızın sözleriyle bitireyim, gerisini kitabı okuyunca zaten öğreneceksiniz:

“Kalktım ve koştum: Dilimde tekbir, elimde bayrak, gönlümde vatan sevdası, aklımda mü'min olma sevinci, düşümde şehitlik...

Önümde insanlar vurulup düşüyorken diğerleri ateşin üzerine doğru koşuyordu. Ateşe koşan kelebekler gibi...

Silahlı satılmışların darbe yapmak için başladığı gecenin ağırlığına milletin darbesi el koymuştu. O hain plan gecesi, artık milletin gecesi haline dönüşmüştü. Silah seslerine karşılık olarak tekbirler duyuldu. Dualar arşa yükseldi yeniden...”

***

Bu vesileyle 15 Temmuz gecesi şehadete uçan yiğitlere Allahtan rahmet diliyorum. Şehadet için sokağa inen Millet-i İbrahim’in tümünün niyetleri mukabilince sevap almalarını niyaz ediyorum.

***

(Not: Değerli Dostlar, bundan sonra her Pazar günü, okuduğum bir kitabı sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Selam ve muhabbetle…)