Aşk ayağa düştü…

          Bu ifade asla mecazi anlamda kullanılmamış olup bile isteye dile getirilmiştir. Kazara ya da bir ima, ironi aranmasın zinhar...

          Toplu taşıma araçları ile seyahat ilginç tecrübe ve tespitlere imkan tanıyan önemli bir kaynak sayılabilir günümüzde. Özellikle kalem oynatan insanlar açısından hakikaten ilginç olayların yaşandığı ilginç mekanlardır bu araçlar. Toplu taşıma araçlarında olabildiğince kendi işimle meşgul olmayı elimde kitap varsa onu yoksa telefondan bazı yazıları okumayı tercih ederim. Bazen yorgunluk çökünce ve gözlerim ağırlaşınca ara verdiğimde ancak çevreyi görme ve gözlemleme imkanım olur. Bu da yeterli oluyor zaten.

          Metro’da giderken ineceğim durağa geldiğimde kapıya yanaşıyorum. Kapının dibinde bir çift var ve kızımızın kıyafetinde açık yer kapalı yerinden çok olunca kafayı yere eğdik doğal olarak. Ama ne çare; nereye dönseniz insan ve devamı olan haller. Genç kızımızın ayağının halhal bölgesinde Arap harfleri ile ‘’Ah Minel Aşk’’ yazıyor. Bir an için Arap kökenli bir şahıs olabileceğini düşünürken erkeğin anlamadığım ama türkçe bir şeyler söylediğini duyuyorum.

          Aşk gerçekten ayağa düşmüş artık bunu anladım. Aslında bunu hep düşünür ve sorgulardım iç alemimde ama bu kadar gözüme hiç sokulmamıştı. Gerçi bu durumu yaşamasaydım da yazacaklarım ve konu ile ilgili kanaatim yine aynı olacaktı belki ama bu yaşanan; işi hızlandırmış oldu benim açımdan.

          O sözü ilk olarak Arap (İslam) edebiyatında görürüz. Şeyh Galib terci-i bendinde bu ifadeyi kullanmıştır.

          Âh mine'l aşkı ve hâlâtihî


          Ahraka kalbî bi-harârâtihî.

          Ah aşk elinden ve onu ahvalinden (Haller burada yaşanan aşkın sürecinde uğranılan dert, çile veya vuslata benzer durumların yaşattığı neşe hali.)

          Ateşinden (Hararteinden) kalbimi yaktı… (Aşık her halinde yanar. Çünkü kendi içinden kaynaklıdır ve başka bir yakıcıya ihtiyaç hissetmeden yanmaya devam eder, eder, eder.)

          Aşk bir ateştir aslında ki yandıkça kalbi temizler. Ateş temizleyendir sair zamanda da. Aşkın hallerinden ah etmek ancak ateşi ile yanan kalbin amelidir. Beher sokak, cadde ve ev sadece ateşi aşk ile yanıp kül olmaklığa aşinadır. Aşık hakiki ise her yer o harareti hisseder. Ve kavrulur her bir nefes sahibi can.

          Halhal noktasında ki aşk;

          Eyvah Aşk ayağa düştü gerçekten.

          Mevlana der ki Aşk eski dilde üç harften müteşekkildir. Ayn, Şın ve Kaf. Ayn’ın dar ağzından geçmeyen, Şın’ın testeresinde enaniyetini kestirmeyen ve Kaf’ın kazanında kaynamayan aşkı anlayamaz.

          Aşk şiirde, şuurda, şarkıda, türküde yaşardı, nefes alır, can bulurdu. Aşık’a can üflemek için şiire, mısraya girer tatlı bir tebessümle yerleşirdi. Şimdi herkes aşık ama otada aşk yok. Vuslat sadece uzak bir hayal iken; vuslat olamayınca nefrete dönüşen bir ucube hissiyat sarmış her yeri.

          Aşıklar savaşta en önde koşarlardı. Kimse değil önce onlar şehadeti yudumlamalıydı, ve sevgiliye en önce onlar ulaşmalıydı sırf dava aşkı ile. Şimdi de herkes en önde koşuyor ve istediği, hedeflediği makama ulaşamayınca nefret, ulaşınca hiddet ve şiddet saçıyor her halinde…

          Onun için Aşk ayağa düştü.

          Aşk elinden Ah! diye Ah Mine’l Aşk dediğinde İskender Pala özetliyordu bizim için biraz… Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir topraklan altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır. (Tanıtım Bülteninden)

          Kadın ya da erkek olarak hayalini kurduğu mükemmel ailenin müstesna çocuğu için çabaladı aşkla. Sonra çocuk istediği, umduğu, hayal ettiği mükemmellikten uzak ve kendi gibi kusurlu olunca aşk bitti ve çöl başladı. Ağlayan, konuşamayan çocuğuna merhameti unutan, işkence eden annelerin sesi komşu evde oturan erkeğin gözünde yaş oldu bir kaç damla. Sorumsuz babanın haberi olsa ne diyecekti sanki. İş güç çoktu ve gelecek için çok çalışmalı ve geleceğini kurmalı, kurtarmalıydı, para kazanmalıydı çocuğunu iyi yaşatabilmek için…

          Aşk ayağa düştü maalesef…

          Kalbi mest halinde çocuksu bir coşku ile ve aşkla çalıştı KPSS’ye. Hayali vardı aşkla öğrencilerini yetiştirecekti. Onları en güzel okullara hazırlayacaktı. Ama ilk atandığı okulda ki yaramaz bir kaç öğrenci onu hayatından bezdirmiş ve deliler gibi hayalinin peşinde koşarken artık dayanamıyorum el alemin çocuğunun derdini çekmeye demeye başlamıştı nefretle.

          Halbuki ne güzel cümleler vardı okuduğu kitapta.

          ‘’Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet kopsa umursamazcasına hareket, gayret ve ardı sıra gelen bereket olur. Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat. Aşk, Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansur'dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur. Velhasıl, klasik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de aşktır. Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için kâfidir.’’ (Alıntı)

          Aşk imiş her ne var alemde

          İlim bir kılu kal imiş ancak! dendiğinde bırak edebiyatı diye uyarılar yapılır olmuş. Değil ilim; bir adet kitap dahi hayatına girmemiş ki anlasın aşkı ya da en azından ilme olan aşkı. İlim aşkı hidayeti bulmak ve hidayetlere sebep olmak için değil; aşkla, canla başla çalışıp daha çok insanı etrafına toplayıp kendisi gibi düşünmelerini sağlamaktan ibaret olacakmış. Ya da Bel’am dediğimiz ilmi, kitabi ucuza satmak heyecanı içinde olanların heyecanı ve aşkı olacakmış. İlmi gayretle ömrü geçmiş bir değerin sözüdür aslında bu ifade. Aşk’ı bulduğu dergahın kapısında dile gelmiş bir alim lisanı.

          Nerden bilirdik ki Aşk bu denli ayağa düşecek.

          Aşkım hitabı o kadar yaygın ki kullanıldığı dilden kayıp yüreğe inmiyor. Kalbi bir kişi için dahi olsa çalışan bir kişinin duyarsız olması asla mümkün değildir. Gerçekten sevgiden söz edilecekse yanında eşlik edecek hisler vardır. Mazluma merhamet, Hakkı yüceltmek, Adaleti kendi aleyhine bile olsa muhafaza etmek, Vermek olabildiğince, ve daha neler neler. Benliğin imhasıdır Aşk ama nerde? Aşkım dediği insanı bile nefsinin kölesi kılma arzusu… Heyhat…

          Aldanmak ve aldatmak, ihanet ve entrika…

          Aşka dair konuşulmayacak bu kavramlar günümüz Aşk edebiyatının(!), filmlerinin, Roman ya da tiyatro eserlerinin dahi ana kavramları haline gelmiş.

          Bu arada Aşk’ın edebiyatında ''Aşkın'' bir edep vardır bilene.

          Vesselam

          Cevat YEK

          20.08.2017 20.08