Ülkenin birinde, bir bakanın basınla arası pek de iyi değilmiş. Ne yapsa ne etse bir türlü yıldızları barışmıyormuş.

Hangi işe el atsa basını karşısında buluyormuş. Her gün mutlaka onu eleştirecek bir nokta bulur ve kıyasıya saldırırlarmış.

Ara sıra bakana inceden mesaj veriyorlarmış, barışmanın tek şartı biraz avantadır, diye ama bakanın da milletin malını onlara peşkeş çekmeye niyeti yokmuş. Böyle olunca da bu amansız mücadele sürüp gidiyormuş.

Bu sürtüşmeler, bakana zarar vermeye ve onun güzel icraatlarının halka olumsuz yansıtılmasına sebep olmaya başlayınca işin rengi değişmiş.

Bakan düşünmüş taşınmış, şu hokkabazlara bir güzel ders vereyim demiş. Derken bir plan gelmiş aklına. Çağırmış danışmanını, vermiş talimatı; yarına bütün basına haber ver ve denizin üzerinde yürüyeceğimi söyle, demiş.

Danışmanın eli ayağı birbirine dolanmış. Aman efendim, yaman efendim, demiş. Bu adamlarla zaten aramız bozuk. Yaptığımız en güzel işleri bile tersyüz ediyorlar. Bu sefer ellerine bir koz verirsek biteriz, demiş.

Ama bakan dinlememiş onu. Tekrarlamış talimatı. Emrim yerine getirilsin, demiş. Danışman çaresiz vermiş haberi.

Ertesi gün bütün basın mensupları büyük bir merak ve heyecanla toplanmışlar deniz kenarında, söylenen yerde.

Bir süre sonra bakan gelmiş, şöyle bir göz ucuyla basın ordusuna bakmış. Sonra da başı dik bir şekilde denizin üzerinden yürüyüp geçmiş.

Bütün herkes donmuş kalmış. Bakan bu olayın mutluluğu ile makamına dönüp basın danışmanını çağırmış. Ne dersin, yarına ne yazar bu gazeteler, diye sormuş. Danışman hala atlatamamış şoku. Bilmem ki efendim. Herhalde artık kötü bir şey yazmazlar, diye cevaplamış.

Saatler dakikaları, dakikalar saniyeleri kovalamış, gün bitip yeni bir gün başlamış. Bakan makamına geçer geçmez hemen gazeteleri istemiş. Getirmişler gazeteleri.

Manşetlerde ne olsa beğenirsiniz?

Hepsinin başlığı aynı imiş: “Bakan Yüzme Bilmiyor”

Değerli dostlar, kıymetli arkadaşlar. Yıllar önce bir yerlerden duyduğum ve biraz da kurgulayarak yazdığım bu hikâyeyi neden anlattım biliyor musunuz?

Oradaki basını Avrupa’ya, bilhassa kendini beğenmiş batılı derinlere benzetiyorum. Yıllar yılı alışmışlar kendi adamları ile milletin malını sömürmeye, şimdi birinin çıkıp onlara engel olmasına tahammül edemiyorlar.

Cumhurbaşkanımıza bu kadar saldırmalarının altındaki en temel sebep bu.

Bize biraz avanta ver, barışalım, diyorlar. Cumhurbaşkanımız ise içinden çıktığı, maneviyatından beslendiği, irfanıyla şekillendiği bu milletin malını onlara peşkeş çekmek istemiyor.

Onlar istiyorlar ki, küçük bir grup, kendi adamlarından müteşekkil bir zümre, her türlü imkânlarla devleti yönetsin, daha doğrusu yönetir gibi yapsın, onlar da malı götürsün. Milet de gaz kuyruğu senin, tüp kuyruğu benim, yarı aç yarı tok sürünsün dursun.

Hâlbuki Cumhurbaşkanımızın derdi milleti ulaştırdığı refah seviyesinin çok daha üst seviyesine taşımak.

İşte bu sebepten batı bütün gücüyle üstümüze çullanıyor.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, onlara avanta vermediğimiz sürece, onlar üstümüze saldırmaya devam edeceklerdir. Eskiden kuklaları ile saldırırlardı, şimdi ise bizzat kendileri saldırıyorlar.

Aslına bakarsanız bu da iyi. En azından bizim onların kuklalarıyla eşit olmadığımızı biliyorlar artık. Nihayet onlarla muhatabız. İnşallah yakın gelecekte onları da muhatap kabul etmeyeceğiz.

Sebep ve sonuç ne olursa olsun, batı bizi asla kabullenemeyecek ve onların dinine geçmediğimiz sürece de bize saldırmaktan ve sömürmeye çalışmaktan asla vazgeçmeyecektir.

En çok kendileri biliyorlar ki, Cumhurbaşkanımız, dünyanın en meşru ve halkın tercihini yansıtan lideridir. Ama dedim ya, denizin üstünde de yürüse, ağzıyla kuş da tutsa nafile. Batılı azgın sömürgecilerin derdi belli, onun duruşu belli.

Onun için gerek içerde, gerek dışarıda ve gerekse başka platformlarda Cumhurbaşkanımızı ve devletimizi yıpratmaya dönük söz, davranış ve dedikodulara itibar etmemeliyiz. Artık çok iyi biliyoruz ki, batı bizim dostumuz değil, onların içimizdeki kuklaları hiç değil.

Ne demişti rahmetli Cemil Meriç:

“Olimpos dağının çocukları Hira dağının evlatlarını asla kabullenemeyecektir.”

Mesele anlaşılmıştır.

Selametle kalın.