*Kişilerin bireysel olarak benlik merkezinde değildir sorun;

başka güçlü merkezleri kabul sorunu vardır.          

         

          Bir çok kişi bir diğerini eleştirirken '' Dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanıyor '' diye bir ifade kullanır bazen. Aslında tıpkı Nasrettin Hoca’nın dediği gibi söyleyen de haklı suçlanan da. Çünkü sadece insan değil tüm varlıklar öyle sanırlar da var olurlar ya da var olma savaşı verirler. İlginç olan ise sadece akıl sahibi insan bu konuda bazen haddi aşabiliyor. Konuya biraz farklı açıdan bakarak değişik bir sosyolojik tespit yapmayı düşünüyorum. Umuyorum bireysel tecrübelerimle yapacağım bu tahlilden dolayı zaman zaman büyüklerin gençlere bazı ifadelerini yanlış anlama dolayısıyla yaptıkları türden bir haksız değerlendirme yapmam; veya toplumun bir kısmını ayrıştırcak türden damgalama yapmak hatasına düşmem.

          Öncelikle Allah-u Teala her varlığa var olma ve varlığını devam ettirme dürtüsü vermiştir ki hayat normal bir cereyan üzere akıversin. Ancak tabiattaki olayların bir zincirleme olduğu sanrısına kapılan vahiyden uzak toplumlar Panteizm gibi sapmalara düşerek verilen mucizevi ikramın reddi gibi bir sonuç ortaya çıkarmışlardır. Çünkü var oluştaki harikalar İman edilmesini teminine yönelikken Şeytan’ın da katkısıyla mesele tam zıddına hizmet ettirilecek hale getirilmiştir. Şimdi biz kendi derdimize bir yanalım bakalım.

          Özellikle var olma öncesi yani varlık alemine geçiş elbette İrede-i Külliye olan Allah’a ait olup hiç bir varlık bu konuda verilen kararı değiştirme yetkisine sahip değildir. Ancak var olma iradesi sonrasında kah iç güdü ile kah Cüz-i İradesiyle varlık kendisi karar verme ve devamlılık için imkanları çerçevesinde mücadele yürütmeye başlar. Bu mücadelede önemli olan en temel mesele varlığı tüm varlığa armağan mı yoksa bir çile ya da imtihan mı olduğu meselesidir.

          Bu arada doğal olarak ben merkezciliğin kısımları söz konusu olacaktır / olmalıdır. Neden demeyin çünkü mutlak olarak var olmak ve varlığı devam ettirmek Varlık'ın kendi sorumluluğundadır. Bu konuda bence atalarımızın şu ifadesinde de ortaya konduğu üzere dikkatli düşünmek gerekecektir. Önce can sonra canan. Gerçek anlamda var olmak ve varlığı devam ettirmekle ilgili en akılcı ifade olarak tarihteki yerini alacaktır bu atasözü. Ben merkezlilik;

          1) Doğaldır. Allah en küçük bir böceğin bile rızkını verir ancak o rızka ulaşması için bir mücadele yürütmesi gereken bir alan vardır. Tüm verilen ve verilecek nimetler kulun davetine açıktır… Güneş ne kadar merkez ise diğer gezegenler de kendi bulundukları yer ve form itibariyle kendilerini merkezde bilmek / bulmak zorundadır. Özellikle de dünya yaşamın ber devam olduğu bir gezegen olarak merkezi hak edecektir. Öyle ise var oluşun kendi doğası gereği ben merkezcilik vardır.

          2) Gereklidir. Eğer kendini ve var olmayı içsel bir dürtü ile arzu etmeseydi varlıklar,yaşam anlamsızlaşır / amaçsızlaşır ve her türden, yoldan yokluğa merak artış gösterir intihar kahvaltı kadar sıradanlaşırdı. Bir var oluş mücadelesinin gerekliliğini anlatmak üzere belki de şu ifade yanlış olmayacaktır. ‘’ Elbette Rızık Allah’tan ancak onu elde etmek için de çabalamak, çalışmak gerekir.’’ Her varlık kendi ihtiyacını, doyumunu, yaşamsal gereksinimler kadar duygusal ve psiko motor varlığını devam ettirmek için zarureten kendi öz varlığını merkeze alacaktır. Avcı ile av arasında ki ilişkide av zayıf görünse de varlığının devamı için sonuna kadar direnç göstermesi fıtrat ve merkeze oturttuğu benlik duygusu ile sürdürülebilir hayatın gerçeğini ortaya koymuş olur.

          3) Dışa Dönüktür. Vermek merkezlidir. Kendisinde var olanı dışarıya bilaücret verebilmektir Ben merkezci olmak. Ben neden veriyorum dememektir ve sadece ben mi varım ve neden kimse yok sorularını sorma ihtiyacı duymadan o sadece kendisi varmışçasına çalışır, gayret eder, ve imkanları devam ettiği sürece vaz geçmez. Ancak benim gibi bir değer neden heba oluyor diyenler beklerken çok şey kaçırabilir ve yapabileceği bir çok iyi işin ecrinden mahrum olur. Dolayısıyla biz yani var olanlar birleri ikram da bulunacağı ve ihsan ettiği için var isek onun yokluktan farkı kalmaz idi.

          Her varlık zarureten devam ettirdiği yaşamda kendine bir rol biçer veya o rol kendisine yapışıktır. Etçil ya da otçul olmak tercih değildir elbette yaratılış gereğidir. Ancak insan tercihte bulunur ve yiyeceğini seçer. Valık gereğini de kendisi seçer. Vermek ise bir yönü ile dini veya manevidir ancak özellikle son zamanlarda başkaları için ve hiç bir karşılık beklemeden bir şeyler yapmak bireysel beden sağlığı için bile tedavi maksatlı tavsiye haline gelmiş bir sıhhi / ruhi tedavi değerindedir. Bu zaviyeden bakınca ister dini ister dünyevi insani birikim açısından bakın fakir ama mutlu hikayesinin o kadar da efsane olmadığını takdir edeceğimiz bir durumu gözlemleriz.

          4) İçe Dönük Olamaz / Olmamalıdır. İnsan ben merkezciliği sadece doğası gereği ve iç güdüsel olarak yaşayamaz / yaşamamalıdır. Bundan dolayı içeriye almacı değildir / olamamalıdır. Alıcı olmak züldür sadece her şeyi var edenden alış zaruri ve doğal süreçte kabullenilmeye uygun / layıktır. Her ne kadar almaya odaklı tüm varlıklar sevimsiz olsa da ve asalak olarak tanımlanıyor olsa da bu tür insanda daha çok itici ve rahatsız edici olur. Ve böylelikle var oluş amacı zarar görmüş olur. Kendi menfaatini yükseltmek için iyilik yapanların hizmeti sadece kendine olacağı için ne sıhhi anlamda be ruhi anlamda yaptıkları işten bir kazançları da olmayacaktır. İşte tam da burada devreye dinin bize öğrettiği iki şey akla düşüyor. Biri ‘’ Riya ‘’ diğeri ameller niyetlere göredir hadisinin gereği olarak ‘’ Niyet. ’’  

          Bir başkasını ‘’ Ben merkezli olmak’’ ile suçlayan kişiler acaba kendi açılarından ne kadar ben merkezcilikten uzak olarak değerlendirme yapmış olabilir? Çoğu zaman diğeri karşısında kendini zayıf hissedenlerin yakındığı bir durum olan bu tarz değerlendirmeler falsolu mücadele için kullanılmaya başlarsa sağlık açısından da tehlikeli sonuçlar beklenebilir. Mesela bu tarz üst kapasiteli rakibi alt edemeyen kişiler yaşına veya konumuna bakmadan muhatabına '' Deli '' '' Tuhaf '' vb bir takım yakıştırmaları çevre ile paylaşınca kendisini rahatlamış hissedebilir. Ancak aynı kavramların kendisi açısından değerlendirileceği hiç aklına gelmez. En basitinden '' Sen çok akıllı isen idare eden ve tolerans tanıyan olman gerekmez mi '' derler adama.

          Bir diğer durum ise gerçekten birileri kendi varlığı için tehdit olarak gördükleri insanları dışlayarak tek merkez kendileri olsun isterler de bu yüzden ben merkezci davranışlar sergilerler. Bu diğerine nazaran daha sıkıntılı bir durumdur. Hele bir de iki tane aklı evveli çevresine toplamışsa artık verir aleme nizamat kendi halinden bi haber olarak. Kurumsal olarak yüksek makamda olmak ta bu tipleri kurtamamayacaktır. Bu ise hem kişisel açıdan zaafiyet hem toplumsal açıdan rahatsızlık oluşturacaktır. Böylelikle her iki tarafında dışlanması ya da en azından her iki kesimin de şerhe tabi olmasını getirecektir. İşte tam bu noktada bireysel zaafiyet içinde olanlara tavsiyemiz güçlü rakipler karşısında telaş etmeyin ve sakin olarak süreci yönetmeye çalışın. Çünkü yaptığınız her yanlış rakibe puan kazandırcak ve emekleriniz tümden zayi olacaktır.

          Öyle ise dışarıya nizamat vermek yerine bir miktar içe dönmekte yarar olacağını düşünebiliriz. Diğerinin karşısındakine nazaran böyle kendini merkeze koyduğu tespiti için bile bir özen gerekecektir. Merkezde olmak değil sorun herkesin kendini merkezde görmesine alışmak ve başka merkezlerin varlığından rahatsız olmayacak öz güven ve öz varlığını güçlü kılmak elzemdir. Aksi taktirde çok komik sahneler yaşanabilecektir.

          Örnek resim hayat kitabının bir çok sayfasında mevcut.... :))

          Dip Not: '' Gerçek anlamda mümin olabilmek için bir birini sevmek ve kendisi için istediğini kardeşi için istemek '' konuları ağır gelebilir ama bir daha denense / gözen , gönülden geçirilse faydası olur sanki... 

          Vesselam

          Selehattin DUMAN

          17.04.2018 00:52