Bu ülke (sol merkezli) aydını ya da elitist tabakası hiçbir zaman gerçek anlamda gözünü hakikate çevirememiştir. Bu gün gibi aşikar olmakla beraber sorun ya da soru şu. Dünya bu noktaya geldiği halde neden gerçeklere ve insani normal değer yargılarına bile hala sırtlarını dönebiliyor olduklarıdır. İsterseniz şöyle bir yol takip edelim. Yıllar önce bir üniversitenin tuvalet duvarına yazılan bir yazı ve ona verilen cevap üzerine düşünelim. Duvarda aynen şu yazmaktadır. Basit. Yaşasın Sosyalizm ( Komünizm de olabilir.). Tabi Berlin duvarı yıkılalı az bir zaman olmuş ve henüz taze gündem. Bu yazıya diğer gençler tarafından verilen harika cevaplardan biri şu.          

       - Oğlum senin kafan Berlin duvarından da mı kalın? Bu kesimin bir miktar gerçekleri algılama sorunu olabilir mi? sorusunu akla getiriyor olamsı bakımından dikkate değer.

      Şimdi bir kez daha sol diyalektiğin savunucusu olmak istidadında olduğunu kabul edenlere dikkat edelim. Türkiye de yaşanan her hangi bir olumlu süreçte ne tür bir küçücük katkıları vardır. Ha! sağlam muhalefet edebilme yetenekleri! hariç tabi. Bazı yorumlara göre zaten iktidar olma heveslisi oldukları da söylenemez ya. Ama ben bir solukta bir sürü olumsuz iş ve işlemde onların ve siyasi yapılarının zararlı katkılarını bir bir sayıp dökebilirim. Hatta Türkiye’de yaşayan her hangi bir vatandaşa sorsanız onlar da bu konuda sizi epeyce aydınlatabilir. Fakat ben genel değil özel yani bana özel bir takım şeyleri paylaşabilirim.

      Rahmetli babaannem Zernişan hanımefendi bizim aile şifacımızdı. Başı ağrıyan, dişi ağrıyan dizine yatar o bir süre okur ve bi iznillah şifaya vesile olurdu. Onların imanının zerresi şimdi ki toplumumuzun tamamına yeter derecededir. O imanları ve teslimiyetleri sayesinde Allah’ın sayısız lütfuna mazhar oldular dünyada. Şimdi Ahiret yurdunda da Rabbim en büyük nimetleri ihsan etsin inşallah. Babaannemden bir gün sesli okumasını rica ettim. Aman Allah’ım. Ben okuduğu şeyleri neredeyse anlayamıyordum ki ben Kur’an eğitimi almış ve veren bir kişi idim. Benim şaşkınlığımı fark edince;

      -Evladım biz kitaptan öğrenmedik. Yasaktı. Hoca ahırda okur biz tekrar ederdik. Hem iş çok, kıtlık zamanı hem korku var Jandarma gelir diye. Şimdi bazıları diyebilir ki tuttunuz bir kötü örnek; vur ha vur. Ben de derim ki dur ha dur.

     Daha böylesi yazılası nice örnek işleriniz var sizin. Anlatayım da dinleyin. İlk görev yerine atandığımızda stajyerlik eğitimi kursları düzenleniyor. Bu kursların programını sair günlerde öğlen namazı vaktinde eğitim olmamasına rağmen özellikle Cuma günü namaz saatine ders konmak suretiyle giden olursa o anda işini bitirmeyi ya da gidilmesine mani olmayı marifet sayan kafanın sahibisiniz siz.

       Sırf İHL’lere zarar verebilmek için çıkardığınız icatlara bakalım. Bu uğurda meslek liselerinin tamamını yerin dibine batırmayı göze aldığınızdan bahsetmiyorum bile. İHL’de 9. Sınıf hatta 10. Sınıf okumuş bitirmiş bir öğrenci düz liseye geçeceği zaman o yılları yok sayarak tekrar 9. Sınıftan başlayacağını emrettiniz! Buna mukabil sırf bu emrin insanlığa ve vicdana uymayacağını düşündüğü için bir İHL öğrencisini geldiği seviyeye denk sınıfa kaydeden okul müdürünün sizinle aynı düşünceden olmasına rağmen gözünün yaşına bakmadan müdürlüğünü bitirdiniz.

     Sırf sizin partinin il başkanının yakınını merkezde tutabilmek için haksız yere yerini değiştirdiğiniz genç öğretmen hanım bunalıma girip intihar ettiğinde hiç zerrece vicdanınız sızlamadı. Hem de hiçbir soruşturma bile açtırılmadı.

      Kendiniz gibi düşünmeyen herkesi vatan haini, cahil, gerici vb. yaftalarla dışlamak hem rekabet ihtimalini bertaraf ediyor hem de çalıştığınız ortamlarda dilediğiniz gibi at koşturmanızı temin ediyordu. Kimse size hesap soramıyor, yahu bu yaptığınız ne dünyevi ne uhrevi hiçbir kitaba, yasaya, vicdana sığmaz diyemiyordu. Dediğim dedik çaldığım düdük anlayışı ile ülkeye yıllar kaybettirdiniz. Ağzınıza sakız ettiğiniz muasır medeniyet hedefleri uzaya doğru ilerlerken siz ha bire yerin dibine doğru eşeleniyord/sunuz.

      Göreve başladığım andan itibaren benimde yakamdan düşmediniz. Önce toplumsal baskı yollarını denediniz olmadı. Selam verdiğimizde sanki uzaydan gelmişsiniz gibi inadına Aleyküm Selam dememek için merhaba diye cevapladınız. Yüzümüze karşı söyleyecek cesareti bulamadığınız kirli fikirlerinizi arkada dedi kodu ile çevreye işittirdiniz. Yetmedi dışarıda görev verip ardından niye yerinde değildin diye inceleme başlattınız.

      Doymanız mümkün değil. Bu gün bile elinize zerre bir güç, iktidar geçse (Allah Korusun) aynısını hatta daha fazlasını yaparsınız eminim/z. Daha sonra bulunmadığımız bir ortamda yaşananlardan dolayı soruşturmalar yaptırdınız. Zaten genel bir toplantı ortamında açıkça irticai davranışları olanları ihbar edin korkmayın arkanızda biz varız diye konuşulması perşembenin gelişini haber veriyordu çarşambadan. İrtica dediğiniz ve kendi uydurup kendiniz oynadığınız bu orta oyununda bir av safarisi, bir cadı avı yapmak istiyordunuz. Ama olmadı uyarı cezası bile almadım.

      Ne oldu. Elinize ne geçti. Yaptığınız tüm Mobbing’ lere rağmen biz inancımızdan aldığımız güçle çalışmaya, bu ülkeye ve bu şerefli millete aşkla hizmet etmeye devam ettik. İlginç olan şey ise bu tutum ve davranışların Eğitim Bir Sen’e üye olduğum haberinin ardından artan bir seyir kazanmasıydı. Boğmaya çalıştığınız düşünce ve mensupları artık Türkiye’nin yüz akı olarak milyonluk bir teşkilat oldu. Bu günden geriye dönüp baktığımda en küçük bir üzüntü ya da pişmanlık yaşamadığım gibi tüm bu yaşananları iftiharla paylaşıyorum. Elhamdülillah.

      Başta ki soruya dönecek olursak; devleti yıkmak pahasına bir devrim gerçekleştirmeyi düşünebilen, bu uğurda cam, çerçeve indirmeyi marifet sayan, polisine, askerine kurşun sıkan, hatta kendi düşüncesine yakın terör örgütlerini hak mücadelesi yapan iyi yürekli gençler olarak değerlendirebilen bir insan güruhunun değişmesi, gelişmesi zaten düşünülemezdi değil mi? Neyi nerede kimlerde arıyorsak işte. Tüm bunlara ilaveten bir de toplumun manevi değerleini aşağılayan, onlara hakareti bir hüner sayan yazılar, romanlar, hikayeler, filmler ve tiyatrolar. 

      Bir önce ki referandumda otuz dokuz derece ateşler içerisinde saat 16:50 de gidip oyumu kullandım. Yani iki eliniz kanda olsa derler ya tam da onu diyorum ki mutlaka oy kullanıp geleceğimizi koruma yolunda bir adım daha atalım.

İşte tüm bu pervasızlıklarınızın bir daha bu güzel ülkede yaşanmaması için EVET.

İnsanımızın hak ettiği bir huzuru yaşaması için EVET.

Gerçek anlamda refah ve adaletin tesisi için EVET.

Herkesin eşit, hür ve mutlu, müreffeh olduğu bir Türkiye için EVET.

Tüm hakların ve inançların özgürlüğü için EVET.

Büyük ve güçlü bir Türkiye için EVET.

                                                                                                                                         Selehattin DUMAN

                                                                                                                                           17.02.20017. 04:45