Bizleri büyülü dünyalarında uçsuz bucaksız gezintilere çıkaran masalların hüküm sürdüğü uzun kış gecelerinde etrafında kümelendiğimiz sobalar vardı.

Masal anlatan nine veya halanın hiçbir hareketini kaçırmamacasına dikkat kesilirken; aynı zamanda ağzından çıkan her sözcüğü, hayallerimizde büyüttüğümüz kahramanlara yüklediğimiz anlamlar olurdu.

Devlerin saldırdığı sahnelerde korkudan birbirimize sokulurken, yiğitlerimizin akla hayale gelmedik yöntemler sayesinde zorluklarla başa çıkmasıyla, birbirimizden ayrılarak göğüs kabartmalarımız ne güzeldi.

Sadece bulgur pilavına büyük bir şükürle talim ettiğimiz akşamlarda, masalda serilecek sofralardaki kuzu çevirmeleri hasretle bekleyişlerimizle nasıl da sabırlıydık.

Kötülerin mutlaka cezasını bulacağı inancını, iyilerin eninde sonunda mutlu sona ulaşacağı fikriyle harmanlayarak, kurguladığımız güzel dünyalarımızda yaşardık.

Ertesi gün toz toprak içinde oynadığımız oyunlara konu ettiğimiz ve büyük bir heyecanla birbirimize anlattığımız iyi adamlara toz kondurmayışlarımız vardı.

Peki ya şimdi?

Bizim yerimize hayal kuran ve hayallerimize sınırlar çizen televizyon programları, telefonlar, tabletler var.

Bütün ahlaki sınırları zorlayarak önümüze konan vitrinlik modellere özenişlerimiz, sonunda nereye varacağı belli olmayan maceralara kendi rızamızla(!) atılışlarımız oluyor.

Aslında hiçbir zararı olmayan, ne kadar korkunç olsa da sonunda bizim mutluluğumuz için kahramanımıza başını feda edecek kadar alicenaplık gösterebilen devlerin yerini alan güzel görünümlü çıyan zorbalar karşısında çil yavrusu gibi dağılışlarımız ne kötü.

Ayrıldıkça küçüldüğümüz, küçüldükçe boyun büktüğümüz…

Kuş sütü eksik sofralarımızda şükür yerine şikâyet edişlerimiz, gülücük yerine öfke saçmalarımız, umut yerine kaygı devşirmelerimizle nasıl da sabırsızız.

Kötülerin mutlaka cezasını bulacağı inancını kaybettiğimizden, dünyadaki kötülüklerin artışı, iyilerin kötülere mahsus kalıplara hapsedilmesi nasıl da esir almış duygularımızı.

***

Yıllar önce düşündüğüm ve yazdığım bu düşünceler, yeniden belirdi zihnimde, bu masal kitabını elime aldığımda.

Kapak resminde, ilk defa babamdan öğrendiğim kâğıttan kayık ve o kayıkta mutlu mutlu gülücükler dağıtan iki çocuğu görünce, daha dünyayı yeni yeni tanımaya çalıştığım yıllarıma gittim.

Değerli eğitimci yazar Atilla Yaramış’ın Kayalıpark yayınlarından 2016 yılında çıkan “Denize Atılan Mektup” isimli masal kitabını bir çırpıda okudum.  Oldum olası masalları önemserim. Çünkü masallar bizim hayallerimizi, hayallerimiz ise dünyamızı kurgular.

61 sayfadan oluşan bu güzel kitabın içinde 12 tane şirin masal arz-ı endam ediyor. Okurken hem eğlendiren hem de düşündüren güzel masallar.

Mesela kitaba ismini veren Denize Atılan Mektup masalında; hayatında hiç deniz görmemiş Melike ile denizi “velinimet” bilen Hilal’in tatlı tevafuklarla dolu küçük hikâyeleri var. Bir gün denizde batan zehirli atık gemisinin denizi kirletmesi üzerine zor durumda kalan arkadaşı için hiç görmediğin denize masum bir mektup yazan Melike’nin denizi görmekle biten hikâyesi.

Kitabın ilk masalı olan Nilüfer ile Kaktüs’te; kendini çok beğenmiş, güzelliğine, alımlılığına güvenen Nilüfer çiçeğinin; kendisini besleyen göl ve çevresindeki diğer varlıklara böbürlenmesi sonucunda onları kaybetmesi anlatılıyor. Sonunda ait olmadığı bir çölde ölmek üzere iken yine hiç beğenmediği kaktüs tarafından kurtarılarak, kuşların yardımı ile eski yerine getirilen ve yaptığından pişman olan Nilüfer.

Kitabın son masalı olan Asil Millet ve Aç Gözlü Kral’da ise aniden esen kötü rüzgârlar sonucunda tarla, bağ ve bahçelerini kaybeden asil bir milletin yaşadığı ülkenin durumu anlatılıyor. Son derece onurlu, mutlu ve zengin bir ülke iken esen bir muhalif rüzgârla zor duruma düşen bu iyi yürekli insanların padişahı, komşu ülkeden yardım ister. Kötü kalpli bir kralın yönettiği komşu ülkede her şey yerli yerindedir. Ne var ki kötü kalpli kralın istekleri çok ağırdır. Yardım etmek karşılığında her evden bir köle ister. Ondan yardım istemekle hata ettiğini anlayan asil milletin iyi yürekli padişahı, yanına milletini de alarak hep birlikte Allah’tan yardım isterler. Sonuçta Allah’ın yardımı ile eski refahına kavuşurlar. Kötü niyetli kralın ise sonu kötü olur.

İçindeki her masal, kaybettiğimiz veya kazanmamız gereken bir hasleti anlatıyor “Denize Atılan Mektup” un.

Bu kitap, kadim medeniyetimizin zenginliğini yansıtıyor aynı zamanda, satır aralarındaki mesajlarla…

Renkli görsellere desteklenen bu güzel masal kitabı okunmaya değer âcizane kanaatimce. Bilhassa büyüklerin okuyup küçüklere anlatması veya okuma çakındaki çocuklara okutması gerektiğini düşünüyorum.

***

Denize Atılan Mektup kitabının yazarı Atilla Yaramış değerli bir dostum ve arkadaşım aynı zamanda. Bu onun ilk kitabı.

Buradan ilk defa ben açıklamış olayım, ikinci kitabı da yolda…

1986 Konya Emirgazi doğumlu olan yazarın ilk şiiri Hece dergisinin Eylül 2004 sayısında yayımlandı. Gözardı dergisini çıkarak ekipte yer aldı. Şiir ve yazılarıyla Hece, Yedi İklim, Derkenar, Gözardı, Memleket Dergi, 40ikindi, Kitap Postası, Milli Gazete ve Mahalle Mektebinde yer aldı. Masal okumayı, dinlemeyi, yazmayı ve çocukları seviyor…

Yaramış, sadece kitap yazmıyor aynı zamanda kitap kumayı ve okutmayı çok seviyor. Türkiye’nin birçok ilinde uygulanan Anadolu Mektebi Yazar Okumaları Projesi kapsamında da, tabiri caizse, gece gündüz çalışıyor. Gençlerle birlikte okumalar yapıyor, okudukları yazarlarla ilgili paneller düzenliyor ve okuma meraklılarına öncülük eden böylesi güzel projelerin içinde de yer alıyor.

***

Değerli dostlar, şimdi masal anlatma zamanı…

Şimdi dünyayı masallarla güzelleştirme zamanı…

Çocuklarımıza masal anlatalım durmadan, çöküşünü hazırladığımız atmosferde yeniden nefes almamızı sağlayacak düşler kurabilmeleri için. Kötülerin bir gün yenileceğine olan inançlarını o kadar kuvvetlendirelim ki; o inanç eyleme, o eylem ise düş sahnelerinin dekoruna dönüşsün.

Anne – babalar her akşam bir masal anlatsınlar çocuklarına, öğretmenler her derse bir masal anlatarak başlasınlar…

Hep beraber bir dünya kuralım, o dünyada bütün güzel düşüncelerimiz olsun.

***

Kitabın tanıtım yazısı ile bitirelim bu hafta da:

“Masallar, kültürümüzün temel değerlerini geçmişten günümüze aktaran en önemli edebiyat ürünlerindendir. Hayal gücümüzün imkânlarından faydalanarak yazılan ve söylenen masallar, siz değerli çocukların gelişiminde çok önemli bir yer tutar. Çok masal okuyan ve dinleyen çocukların geleceğe dair daha büyük umutları ve hayalleri vardır. Bu kitapta yer alan masalların da kalbinize dokunarak hayal dünyanızı genişleteceğini ümit ediyoruz.”

Selam ve muhabbetle…