Türkiye’de, halkın büyük bir kesiminin memurlarla ilgili insaf dışı diyebileceğimiz ön yargıları mevcuttur. Bunların gözünde memurluk, ömür boyu iş garantisi olan, çalışmadan para kazanılan, yan gelip yatsan da kimsenin seni işten atamayacağı bir meslek olarak görülür.

Halkın ön yargılarından beslenenler de, sanki bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir hususmuş gibi memurların ömür boyu istihdam edilmesi ile ilgili çeşitli fikirler öne sürerler. Uğraşılan kitlenin büyüklüğü, bu konuda adım atmak isteyenleri her zaman korkutmuştur.  Ayrıca bu husus, memurların siyasi ayrıma düşmeden birlikte hareket edebileceği nadir durumlardan birisidir.   

İnsanlar, aldıkları eğitim, var olan kabiliyetleri, kendilerini yetiştirdikleri alanlar doğrultusunda mesleklerini seçerler. Memurlukta da, kökeni Çin İmparatorluğuna kadar dayanan köklü bir meslektir ve Türkiye’ye özgü bir şey değildir. Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli hizmetleri yerine getiren memurları diğer çalışanlardan ayıran özelliği “statü hukukuna” göre çalıştırılmalarıdır.

Statü hukuku, sözleşme ilişkinin tersidir.  Statü hukukunun ilk anayasal izlerini  1919 tarihli Almanya Weimar Anayasası’nda görüyoruz.  1919 Weimar Anayasası’nda aksi objektif düzenlemelerde gösterilmedikçe memurların yaşam boyu istihdam edileceği hükme bağlanmıştır. Memurlar, ancak yasa ile düzenlenmiş belirli koşul ve süreçlere bağlı olarak geçici biçimde görevden alınabilir, başka bir birime atanabilir ve emekli edilebilir. Memurlar statü güvencesi dışlında, bu güvencenin bir parçası olarak disiplin cezasına karşı yargı yoluna gitme güvencesini kazanmışlardır. Diğer yandan, memurların statülerinin yasa ile düzenleneceği anayasal güvenceye bağlanmıştır. Kabul edilen bir diğer anayasal ilke, memurların kazanılmış haklarının dokunulmaz olduğudur. Anayasa’da, memurların emeklilik hakları açıkça tanınmıştır. Amirleri tarafından verilen olumsuz sicile karşı memurların görüşlünün alınması ve memurların kendi sicillerine ulaşabilmesi hüküm altına alınmıştır. Memurların üçüncü kişilere verdiği zararlardan devlet ve memurun görev yaptığı kamu kurumu sorumlu tutulmuş ancak devletin memura rücu hakkı saklı tutulmuştur. Weimar Anayasası’nın oluşturduğu çerçeve, 1945 sonrasında bütün Batı ülkeleri ve Türkiye’de memurluğun ilkelerini oluşturmuştur.

1982 Anayasas'ında da Weimar Anayasası'ndakine benzer hükümler yer almaktadır. Her konuda taklit ettiğimiz Batı’yı memurlara gelince neden taklit etmekten vazgeçiyoruz acaba. İşin içinde başka işler mi var?