SURİYE VE TÜRKİYE

YADA BÜYÜK İSRAİL NASIL KURULUR

          İkisinin arasında ki tek fark bir kaç harften ibaret olan iki ülkeden bahs ediyoruz değerli okurlar. Sadece bir kaç harf ve şimdilik küçük bir kader ya da keder farkı. Oranın biz olduğunu bilenler aynı kader ve kederi birlikte yaşayıp aynı acıları çekmeye devam ediyor. Hani derler tek yumurta ikizleri bir birlerini ve yaşadığı hisleri uzakta bile olsa hissedermiş ya. Biz de tıpkı öylece bu hissiyatın tesiri altındayız. İsmi benzesin benzemesin bu böyledir yine tıpkı Arakan için hissettiklerimiz gibi.

          İran Irak savaşında sırf Saddam konusunda ABD’nin ve diğer küfür ehlinin kontrol ve desteği olduğu için İranı destekleyen Müslümanlara Humeyni ya da İrancı yakıştımalarını yapanlar daha sonra ki süreçte Abd ile savaşı sırasında Saddamı destekleyen Müslümanlara ki bunlar aynı insanlardı bu sefer Saddam’cı demeye başladılar. Değişen zaman zarfında değişmeyen tek şey Hakkın yanında yer alanların değişmemesi olduğu kadar Batılın yanında olanların da değişmemesiydi. Sonuç hep aynıydı hatta oyun da aynı. Hep aldanmışlık ve hep yanılgı.

          Ama artık tüm İslam coğrafyasında ki İslam şuuru ve farkındalığı taşıyanlar oyunu görmüş ve ne olursa olsun Hakkın yanında yer alma refleksini gösterir olmuştur. Karanlıklardan aydınlığa çıkış için artık fecre daha çok yakın olduğumuza inanıyor ve umuyoruz. Şimdi bir başına Suriye için mücadele veren Türkiye ne sadece orası için ne de sadece burası için mücadele veriyor olmadığını herkes biliyor. Çünkü Suriye de iş bitince sıra Türkiye’dedir. Tıpkı Irak’ta işi bitenlerin Suriye’ye geçişi gibi.

          Tüm bunları neredeyse herkes biliyor zannımca ama asıl endişelenmemiz gereken başka bir şey yok mu der gibi satırlara bakanlar olduğunu da düşünüyorum. Sabır içinde devam edelim. Amerika ilk kurulduğu dönemlerde yaşadığı sıkıntılı durumlarda Osmanlı’dan yardım istemiştir. Büyük bir yangın dolayısıyla 2. Abdulhamit’in yardım ettiği bilgisi çoklarınca bilinir. Dostluk’tan bahsedilecekse iki ülke arasında ki dostluğun bilgi ve belgesi burdan çıkabilir. Ancak büyük devlet olanların dostluğu sadece Müslüman ülke büyük olduğunda belki bir miktar geçerli olabilir. Aksi durumda dostluk menfaatin de ötesinde sömürmeye yarayacak bir araç olmaktan öteye geçmez.

          Ne Suriye ne Türkiye ne de başka bir İslam ülkesi için Müslümanlardan başka dost aramak pek imkan dahilinde değildir bu öncelikle bilinmelidir. Ancak dostane ilişkiler sadece karşılıklı anlaşmalar ve güçlü ülkeler açısından söz konusu olacaktır. Daha düne kadar dünya ne der diyen yöneticilerle iki paralık olan devlet itibar ve şerefimiz şimdi bir parça toparlanır gibi oluyor. Vize durdurması uygulamasına bire bir karşılık vermek sadece gereklilik değildi aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtı da. Abd ve diğer güçler karşısında eğilip bükülmüş devlet erkekliğinin tamiri anlamına gelen bu tutum ile Fırat kalkanı ve sonrasında ki İdlip operasyonu ile bir miktar daha artış sağlanmış olacaktır.

          Operasyon konusunda Rusya ile birlikte oluş bir miktar rahatlatıcı boyut içerse de ne Rusya ne Abd ne de İran merkezli bir duruş Türkiye’nin işine gelmemektedir. Daha doğrusu özellikle Suriye ama genel dış politik duruş açısından bir başına olmak kadar sadece kendi menfaatini koruyarak çalışmak kolay olmayacaktır. Ortak menfaatler çerçevesinde ortak adımlar atılması ise gayet doğal. Sadece Kenan Alpay’ın da dediği gibi Abd dolusundan kaçarken Rusya fırtınasına yakalanılmamalı.

          Ülke menfaatlerimiz kadar İslam dünyası liderliği hissiyatını besleyen ya da besleyecek olan icraatler çok değerli olacaktır. Bu arada özellikle Abd’nin ihanet gibi uygulamalarına karşın sessiz kalmadığımız gibi Irak ile ortak tatbikat de kıymetli ama gerektiği kadar etkin olmadığını düşünüyorum. Çünkü işgal gücü gibi ve İsrailin vilayeti gibi davranma refleksi ciddi anlamda rahatsız edici ve etkili cevap almadıkları taktirde gemi azıya almış gibi işlerin durmayacağı kesin.

          Elbette İdlib operasyonu ile oluşturulmaya çalışılan Kürt Devleti'nin can ve nefes borusu mahiyetinde düşünülen denize ulaşma hedefinin önü kesilmelidir. Ancak sadece bu kadarla yetinilmemeli ve daha yukarılarda oluşabilecek bir bağımsız Kürt devletinin de önü tıkanmalıdır. Hem siyasi hem askeri açıdan yapılabileceklerin tamamı süratle yerine getirilmesi acilen hayata geçirilmelidir. Hiç bir şart altında bağımsız bir devlete müsade edilmemelidir ki bu İran, Irak, Suriye ve Türkiyenin de toprak bütünlüğünü korumanın tek ve vazgeçilmez yoludur. Öyleyse alanda Abd ile savaşıyor olduğumuzu da unutmadan ve tam da Türkiye’nin yapmaya devam ettiği gibi tüm kuvvetleri ve Suriye ve Irak halkının tümünün haklarını koruyan bir yol yöntem bulunması ve uygulanması için gerekli çalışmaları hızlandırma sorumluluğu bizim üzerimizdedir.

          Abd’nin İran salvosu her ne kadar petrol vb. bazı hesaplar ile ilgili de olsa ve Suud’un ekonomik krizden kurtulmasını hedefliyor olsa da ve petrol fiyatlarının yükselmesini merkeze almışsa da bu fırsat iyi değerlendirilmelidir. Türkiye köşeye sıkıştırılmış İran’dan daha önce çok güzel istifade etmişti; bunu yeniden ve daha profesyonel şekilde yapabilir. Bu bir yandan da bombaların bir yandan hastalıkların diğer yandan toplu ve çoklu ölümlerin yaşandığı gönüller sultanı Veysel Karaninin evlatlarının acılarına bir son verme gayretinin de önünü açacaktır diye düşünüyorum. Çünkü Yemen çağdaş bir mezalim ve soykırımı andıran bir süreç içerisinden geçirilmektedir.

          İster Suud olsun ister İran olsun temelde kendi menfaatinin önünde hiç bir şeyi düşünemeyecek durumda olan takıntılı ve siyasi ucube durumunda ki yapılara inat Türkiye’ye bu vazife düşüyor yine de. Çünkü ne olursa olsun doğru ve Müslüman tarafında tavır belirleme becerisi bir inanç ve düşünce meselesi olduğu kadar büyük ve lider devlet ve lider devlet adamı olmayı da gerektirir. Asya’dan Afrika’ya ordan Avrupa’nın göbeğine ve tüm İslam Coğrafyasına her yerde Erdoğan sempatisinin her geçen gün dünya lideri ve halife sevgisine dönüşmesinin ardında ki hakikat budur tam da.

          Şimdi burada yabancı olan Abd ve Rusya’nın tesirini azaltacak ve sadece bölgenin sorunlu değil sorumlu davranabilen güçlerinin söz sahibi olacağı ve BM’nin dahi benimseyeceği bir yol haritası oluşturulup güçlü bir şekilde hayata geçirilmezse neler olabileceğini öngörmek çok ta zor olmasa gerek.

 ✓ Birinci olarak kurulması hedeflenen Kürt devleti hem de Irak ve Suriyeden alınacak topraklarla kurulacak.

 ✓ İkinci olarak her iki ülke de en az üçe hatta dörde bölünecek. Ve özellikle Suriye’de Esed iktidarını sürdürmeye devam edecek.

 ✓ Üçüncü olarak parçalanan iki ülkenin tüm öbekleri iç savaşlar ve bombalamalarla kan ağlamaya devam edecekler. Suriye ve Irak’ta ki devletçikler arası savaşlar artarak devam edecek.

 ✓ Dördüncü olarak Türkiye ve İran bir biçimde savaştırılmaya çalışılacak. Ve kısırlaştırılmış bir Mısır da devre dışı bırakılınca bölgenin tek gücü İsrail yapılacak.

          Eh artık sonrasında Büyük İsrail’i (!) kurmak çocuk oyuncağı olacaktır doğal olarak. Hadi bu oyunu bozma görevi Osmanlı’nın çocuklarının dışında kimin işi ise bir bana söylesin.

          Vesselam

          Cevat YEK

          14.10. 2017 14:10