Değerli dostlar, şimdi Cuma namazına gitmek memura yasal hak olarak verildi ya…

“Eee…” diyeceksiniz biliyorum. Lakin utandığımı da ifade etmeliyim. Çünkü Cuma Namazına gitme hakkı verilen yer;

 ABD değil, 

Fransa değil,

Almanya değil,

Madagaskar hiç değil… (Gerçi o ülkelerin çoğunda zaten serbest!)

Ya neresi? Türkiye efendim, Türkiye…

Çok uzak değil canım. Hani bizim ülkemiz. Uğruna canlarımızı vermeye hazır olduğumuz güzel vatanımız.

Hani bin yıl İslam’a bayraktarlık yapmış kutlu insanların memleketi. Yüzde bilmem kaçı Müslüman olan ülkemiz.  

Şimdi siz “sadede gel birader!” diyeceksiniz, geliyorum efendim:

Müslüman ülkede, Müslüman memurun en doğal hakkı iken; büyük girişimler sonucu zar zor kazanılan bu hak, birilerini fena halde rahatsız etmiş anlaşılan.

Sanırsınız ki bunlara zorla Cuma Namazına gitme yasası çıkarılmış. 

Malum, bunlar “özgür” bireyler, kendi özgürlüklerinin tehlikeye düşmesini istemezler tabi. Hem çoook eşitlikçidirler(!) Onlara göre şimdi Cuma Namazına gitme hakkı verilirse, gidenle gitmeyen arasında eşitsizlik olur. Onun için efendim, kimse gitmesin bu mesele de kapansın(!)

Bunların eşitlik anlayışı budur!

Bilenler vardır muhakkak: Yıllar önce Bulgaristan’a Sosyalizm geldiğinde, eşitliği sağlamak için, bütün kaloriferli evlerin peteklerini sökmüşlerdi. Eşitlik olacak ya(!) zavallı birkaç saftirik solcu “Yahu madem eşitliği sağlayacağız, neden kalorifersiz evlere kalorifer döşemiyoruz?” diyecek olmuşlardı da garibanların kellesi uçmuş ve “devrim” ilk önce evlatlarının başını yemişti (!)

Bunların eşitlik anlayışı budur. Kafa bu kadar basıyor yani!

Çok şey beklemeyin, incik deyiveren ben size…

Yine mesleğimin ikinci yılında, daha “sendika” nedir bilmez iken, bir gün kelli felli birkaç kişi gelip beni üye yapmak istemişlerdi. Allahtan o günlerde o sendikanın adı bazı haberlerde dolaşıyordu da bir hata yapmadık. Uzun uzun nasıl özgürlükçü, nasıl eşitlikçi, emeğe çeşitliliğe ve inançlara ne kadar saygılı olduklarını anlatmışlardı.

Aramızda şöyle bir diyalog geçmişti:

- Söyledikleriniz çok güzel şeyler. Ancak birkaç gün önce sendikanızın sınava başörtüsü ile girmeye çalışan öğrenciler ve buna yeteri kadar sert cevap vermeyen görevliler hakkında yargıya başvurduğunu duydum.

- (Yanaklar al al!) kem küm, onlar bireysel şeyler falan filan lak luk lık! Bizim de başörtülü üyelerimiz var canım. Ama bazıları siyasi simge olarak kullanıyor.

- Peki, diyelim ki, sizin bir üyeniz başörtüsü ile çalışmak istese, sonuçta sizin üyeniz ve siyasi simge olarak da kullanmıyor, ne yaparsınız?

- He, ha, hı, hi…

 

Bunlarla daha çok maceram var, gün gelir anlatırım inşallah.

Ama şunu iyi bilin ki, bunların özgürlük anlayışı bu kadar. Kendi özgürlükleri, sadece kendi özgürlükleri…

Yine bunlardan biri (yıllar önce), maalesef meslektaşım, okulda gayri ahlaki davranışa teşebbüslerini bizzat gördüğüm bir kız ile bir erkek öğrencime sadece nasihatte bulundum diye bana etmediği lafı bırakmazken, “onların özgürlüğüne karışamazsın” mavalına… Birkaç gün sonra başörtüsüyle okula gelen öğrenciye göz yumdum diye de; “Canım, herkes kafasına göre davranamaz, kurallar var!” tafrası ypmıştı.

Bunların özgürlük anlayışı bu kadar kardeşim. Onun için kaale almaya değmez lakin ben almış bulundum. Kusura bakmayın.

Şimdi kimi mahkemeye koşar, kimi bilmem Putin’e…

Şaşkın bunlar, İran’a bile gideni olur!

Cuma Namazına gitmek “insan” olan hiç kimseyi rahatsız etmez. Tıpkı Peygamber Efendimizin (s.a.v.)’in Kâbe’de namaz kılmasının kimseye bir zarar vermediği gibi.

Ama birilerinin farklı çıkar hesapları varsa onu bilemem.

Olur ya, adamın dedesi Çanakkale’de veya Kurtuluş savaşında tarafımızdan öldürülmüşse ve intikam hissi ile hareket ediyorsa, orası ayrı.

Yoksa şimdi buna itiraz eden bir İngiliz, bir Yunan veya bir Rus olsa, valla halk yeni bir Kurtuluş Savaşı başlatır.

Ama ne çare ki isimleri Ahmet, Mehmet, Ali, Veli… Halkımız âlicenaptır, sahte de olsa, bu isimler hürmetine ses çıkarmıyor.

Sonuç olarak hep beraber “La Havle” çekiyoruz dostlar:

La havle!