15 Temmuz kanlı darbe girişiminin üzerinden bir ay geçti.Cumhuriyet tarihinde darbelerin ardı arkası kesilmiyor.Rejimin adı sözde demokrasi ancak istemediğimiz kişiler bizi yönetmeye başlayınca birileri çıkıp darbe yapmayı kendinde hak görebiliyor.Darbe bize göre önce denizde yüzen gemide delikler açmak ve sonrada o gemiyi kurtarmaya soyunmaktır.Fakat 15 temmuz alışılmışın dışında şartları oluşturamadan, olgunlaştırılmadan yapılmış ve milletin kararlığı ile bastırılmış bir kalkışmadır.Ülkemizdeki bu darbe geleneği neren geliyor?Geçmişimizde bir sorun mu var? Darbeleri kim neden destekliyor? Bütün bu sorularının mutlaka bir cevabı olmalıdır.Yaptığımız araştırmalarda 1947 yılının Aralık ayında yapılan bir anlaşma dikkat çekiyor.

27 Aralık 1949 tarihi, Türk Milli Eğitim tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte, ABD ile yapılan eğitim ile ilgili anlaşma, Fulbright Eğitim Komisyonu Türk çocuklarının geleceğinin Amerikalıların ellerine nasıl da teslim edildiğini gösteren en önemli belgelerden birisidir. Bu anlaşma ile Türk eğitim sistemi neredeyse tamamıyla ABD'lilerin insafına ve inisiyatifine bırakıldı. Birisi de çıksın desin ki, "Arkadaş yok böyle bir şey. Nereden uyduruyorsun, nereden çıkarıyorsun bunları? " Hadi o birilerini geçtim, Türkiye'de milli eğitimden sorumlu bir bakanlık var sanıyorum. Böylesine iddialı bir konuda bir yetkili, bir sorumlu da çıksın desin ki, "Türk Milli Eğitim sistemini bu millet belirler.Dışardan müdahale edilmesine izin vermeyiz. Milli Eğitim sistemini de, müfredatı da biz belirliyoruz.." Üstüne üstlük bu komisyon üyelerinin arasında Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey bürokratı da var. İsim geçiyor. Buna rağmen bir tepki yok.

Bu iddiayı 'Atatürkçüler Yenildi' isimli kitabında dile getiren yazar Yılmaz Dikbaş, Fulbright Eğitim Komisyonu hakkında başka ayrıntılar da veriyor. Örneğin sözü edilen anlaşmanın birinci maddesi şöyle: "Türkiye'de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır." Fulbright Eğitim Komisyonu'nun en kritik maddelerinden biri de kuşkusuz 5. maddesi. Ne var peki Fulbright Eğitim Komisyonu'nun 5. maddesinde? Okuyalım; "Türkiye'deki Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD'nin Türkiye'deki misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir." Anlaşmanın bu maddesi yetkilerin kime devredildiğinin en açık göstergelerinden birisiydi. Bir başka ayrıntı daha vermek istiyorum. Bu ayrıntı da en az Fulbright Eğitim Komisyonu kadar önem arzediyor.Milli Eğitim Bakanlığı personel politikalarından ders programlarına, çeşitli lise, yüksekokul ve enstitülerin açılmasına kadar pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen 'Milli Eğitimi Geliştirme Komisyonu'.dur.

27 Aralık 1949 tarihinde, yani İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde,Türk çocuklarının eğitimi resmen Amerikalılara teslim edildi.ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan bir Eğitim Komisyonu kuruldu.Bu komisyonun adı Fulbright Eğitim Komisyonu idi.Sekiz üyeden dördü Amerikalı, dördü de Türk'tü.Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemekti. Gençler bir milletinin geleceği demek değil midir? Türk ulusunun geleceği olan gençlerin eğitimi, yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu.Bu kadarla kalsa neyse, komisyon herhangi bir konuda karar verirken oylar 4 evet, 4 hayır çıkarsa ne olacaktı? Çözüme bakınız; O tarihte Ankara'da bulunan Amerikan Büyükelçisinin vereceği oy, belirleyici olacaktı.Çok açık değil mi, Türk gençlerinin ne tür bir eğitimden geçeceği, derslerde hangi konuları ne tür boyutlarda öğreneceği, Amerikalılara bırakılmıştı. Bu tür bir uygulamayı, ancak sömürge ülkelerinde görebilirsiniz. 27 Aralık 1949 tarihinde kurulmuş olan Fulbright Eğitim Komisyonu, 67 yıldır aralıksız yürürlükte kalmıştır.'

Komisyondaki isimlere dikkat! 'Bakın size, 2012 yılında Fulbright Eğitim Komisyonu'nun kimlerden oluştuğunu sayayım:

        * John Tomas Maccarthy (Başkan), ING Bank Türkiye Müdürü,

        *Scott F. Kilner, ABD İstanbul Başkonsolosu,

        * Mark A. Wentworth, ABD Büyükelçiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müsteşarı,

        * Kaya Arıkoğlu, Mimar ve Şehir Tasarımcısı, Arıkoğlu Arkitekt Ltd. Şirketi, Adana,

        * Prof. Dr. Ahmet Ademoğlu, İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü

        * Engin Soner, Dışişleri Bakanlığı İkili Kültürel İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı,

        * Doç. Dr. Ömer Açıkgöz, Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü

        * Prof. Dr. Ekrem Tatoğlu, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü   

         Dikkat etmişsinizdir. Sekiz kişilik Fulbright Eğitim Komisyonu'nun 4 üyesinin Amerikalı, 4 üyesinin de Türk olması gerekirken, 2012 Komisyonunda sadece 3 Amerikalı bulunmaktadır. Yani dengeler değişmiş midir? Hayır. Komisyonun Türk üyelerinin tamamı Amerikanın has hizmetkârları olduğundan, artık Amerikalılar için üye sayısının 4'e 4 olması gerekirken 3'e 5 olması hiçbir önem taşımamaktadır.Son 60 yılın yüksek Komutanları da Fulbright Eğitim Komisyonu'na karşı tavır almamışlardır. Türkiye’yi darbelerin yapılageldiği ülkeler arasından çıkarmak istiyorsak önce eğitimini ABD’nin boyunduruğundan kurtarmamız şarttır.Adına yakışır bir milli eğitim sistemini kendi değerleriyle kurmalıyız.Türkiye NATO üyeliğinden çıksın, AB üyeliğinden vazgeçsin gibi laflar etmek yerine Türkiye ABD ile imzaladığı 27 Aralık 1949 tarihli “Fulbright Antlaşması” nı en kısa zamanda iptal etmelidir.Yeniden dirilişin ilk muştusu bu olmalıdır.Ne dersiniz? ([email protected])