Son dört yılın en çok gündemde kalan bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bunun sebebi 4+4+4 eğitim sistemi ile başlayan ve dershane yasasıyla zirveye çıkan ve adrenalin dolu zaman diliminin toplumun her kesimini etkilemesidir. Eğitim literatürde iki eşitleyiciden en önemlisi ve toplumun vazgeçilmezidir. Diğer eşitleyici ise artık internet olarak kabul görmektedir. Eğitim yalnız eğitimcilerin üstesinden kalkamayacağı kadar ağır ve öneme sahip bir alandır. Son yıllarda önemi daha da anlaşılan ancak ideolojik takıntılarla sık sık tartışılan eğitimde dönüşüm uygulamaları toplumda önemli çatışma alanlarının birini oluşturmaktadır. Özellikle yönetici görevlendirme süreci, şube müdürü atamaları, rotasyon uygulamaları, dershanelerin kapatılması değişimin en çetin yaşandığı alanlardır. Bu alanların yargıya taşınması ve yargı kararlarının etkileri bu günlerin yeni gündemi olmuştur.


7 Haziran seçimleri sonucunda tek başına iktidar çıkmayınca uzun zamandır sonuçlanmayan mahkeme kararları birbiri ardına sonuçlanmaya başladı. Bu kararların toplumdaki karşılığı daha çok konjonktürel   olarak algılandı. Hayat boşluk kabul etmiyordu, devlette egemenlik ya hükümetle ya da diğer kurumlar eliyle sağlanıyordu. Önce Danıştay iki konuda yürütmeyi durdurma kararı verdi. Okul müdürlerinin ilçe şube müdürleri ve ilçe milli eğitim müdürleri tarafından değerlendirmelerinde birlikte çalışma süresinin 6 aydan az olamayacağı hükmünün uygulanmasının gerekliliği yönünde Danıştay bir karar verdi. Yine okullardaki müdürlerin teklifiyle görevlendirilen müdür yardımcılarının daha objektif kriterlerle görevlendirmelerinin daha hukuki olacağı yönünde bir karar vererek atama hükmünün yürütmesini durdurdu. Bütün bunların anlamı artık yeni kurallarla görevlendirme yapabilirsin eski yöntem hukuki değildir, dedi. Anayasa da idarenin iş ve eylemleri yargısal denetime tabidir ve bu görevi Danıştay yapar. Yalnız yargı yeni bir kural getiremez deniyor. Ancak öyle içtihatlar geliştiriliyor ki maalesef bazen yargı kendini yürütmenin de yerine koyabilecek anlama gelen kararlara imza atabiliyor.


Yine geçen haftalarda Anayasa Mahkemesinin dershanelerin kaldırılması ile ilgili bir yasayı iptal etmesiyle yeni bir tartışma başladı. Milli Eğitim Bakanlığı eğreti duran ve eğitim sisteminin istenmeyen sonucu olan dershanelerin 2015 Eylül ayından itibaren kaldırılacağı yönündeki yasası iptal edildi. Fakat bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana bir yıldan daha uzun bir zaman geçmesiyle birlikte yapılan düzenlemelerle dershanelerin bir kısmı özel okula, bir kısmı etüt merkezine, bir kısmı temel liselere dönüştü. Bu arada kapanan dershanelerde oldu. Aslında dershaneler 1970’lerden bu yana eğitimcilerin gündemine girmiş ve sınavlarla birlikte öğrencilerin ihtiyaçlarına çare olmaya çalışmıştır. Bu gün görev başında olan binlerce öğretmen dershaneye gidip sınavlara hazırlanmıştır. Buraya kadar hiç kimse itiraz etmezken bir cemaatin dershanede öğrenim görmüş ve sonra devletin önemli makamlarına gelmiş kişilerin hiyerarşi içinde amirlerinden emir alıp yerine getirmeleri gerekirken başka yerlerden emir almaya başlamaları ve insan kaynaklarını kendi kurumlarının çıkarları doğrultusunda kullanmaları devleti harekete geçirdi. Dershanelerin kapatılmak istenmesinin temel sebebi bu çarpıcı sonuçtu. Devletine bağlı birçok kurumda bu güvenlik algısına kurban gitmek zorunda kaldı. Bu durum toplum vicdanında derin yaralara yol açtı.


Son yıllarda çok önemli değişimleri hep birlikte yaşarken bazen değişimin anlaşılamadığına da şahit olduk. Bunu çözen bazı kesimler mağdurları yanına alarak mevcut iradeye karşı kazan kaldırdı. Bu kesimler yargı kararlarını da kullanarak yeni manipülasyonlar peşinde koşmaktadırlar. Şu gerçeği hepimizin kabul etmesi gerekmektedir. Değişim zordur ve baş döndürür. İyi anlatılamazsa ters akım oluşturur. Memnuniyetsizlerle muhalifler bileşerek değişimi durdurmak isteyebilirler. Bizden uyarması gerisi büyüklerin bileceği işlerdir.([email protected])