Kaoslar, çıkış yolunu gösterecek fikirlerin doğması için önemli fırsatlardır. Kurtuluş için insanları düşünmeye, değişik çözüm yolları bulmaya sevk eder. Kaos çözüm yollarını üretemez ve olması gerekenden uzun sürerse belirsizliğe dönüşür. Belirsizlikler ise umutsuzluğa, yorgunluk ve yılgınlığa sebebiyet verebilir.

Belirsizliğin en açık göstergesi sık sık değişen karar ve uygulamalardır. Bir ülkenin eğitim sistemi ve uygulamaları  ile ilgili belirsizlikler, diğer konulardaki belirsizliklerden çok daha kötü sonuçlar doğuracaktır.  Eğitim alanındaki çözüme kavuşturulamayan ve belirsizliğin kollarına bırakılan her sorun bir yamaçtan yuvarlanan kar topu gibi katlanarak büyüyerek ülkenin geleceğini, umutlarını ve var olan sermayesini yutacaktır.
 
Eğitimin nedemek olduğu hususunda,az çok bilgi olan herkes, dershanelerin çocuklarımız için ne kadar zararlı kurumlar oldukları konusunda, hem fikirdir.  Dershaneye giden öğrencilerin tek amacı vardır. Ama bu amaç öğrenmek, üretmek, düşünmek üzerine değil, en kısa yoldan doğru kutucuğu işaretlemek üzerine kurgulanmıştır. Dershanelerin öğrencinin sosyal, sanatsal, sportif, ruhsal gelişimine en ufak bir katkısı yoktur. Bu kurumların ne kadar gerekli olduğu konusunda öyle bir hipnotize edilmişiz ki… Dershanelerde yapılan pratikleştirme çalışmalarının, eğitim olup olmadığını tartışmayı bile abes saymışız.

Eğitimin, özünde okulun asıl amacı, bireyin kendisini gerçekleştirmesine yardımcı olmak, onu içinde yaşadığı toplumun yararlı bir üyesi haline getirmek; kişiye etik değerler ve bilgi kazandırmanın yanında sosyalleşmesini sağlama, iletişim, girişimcilik, problem çözme, kendini ifade etme, düşünme vb. becerilerini geliştirerek hem bireysel hem de evrensel bir kültüre sahip, sağlıklı bir insan olmasına yardımcı olmak değil midir? Dershanelerin böyle amaçları var mıdır? Bireyi monotonlaştıran, düşünme, yerine bir takım öğretilmiş ip uçları ve çok soru çözmenin getirdiği pratikleşmenin yardımı ile hızlı bir şekilde doğru şıkkı karalama üzerine kurulmuş bir yapının insana verebileceği ne olabilir?

Çocuklarımızın hafta sonlarını kâbusa çeviren, gelecek ve sınav kaygısını depreştiren, öğrenciyi çevresi ve kendisiyle barışık olmayan insan tipine dönüşmesine neden olan bu sistem,  ne yazık ki okullarımıza bir tümör gibi yerleştiriliyor.

Milli Eğitim Bakanlığı dershaneleri okula çevirirken, okulları da dershaneleştirmeye başlamıştır. Çözüm bulamazsak okullar dershane olacaktır ama dershaneler okul olamayacaktır. Ne demek istediğimi temel liseye dönüştürülen kurumların reklam afişlerine bakarsanız anlarsınız.

Okulları dershane işine bulaştırmak çok büyük bir hatadır. Neden mi?
  1. Okullarda yapılan dershanecilik faaliyetleri istenilen başarıyı!!! yakalayamaz. Çünkü okul öğretmenlerinin başarı için gerekli motivasyon araçları ve onları layığı ile çalıştıracak baskı unsurları yoktur. Bir dershane, başarısız öğretmenini hemen işten çıkarır, maaşını başarısına göre ayarlar. Çünkü kendisine para ödeyen veliye hesap vermek ve devamını sağlamak için de, başarısını kanıtlamak zorundadır. Ama okullardaki öğretmenin böyle bir kaygısı ve tasası olmayacaktır.

  2. Dershanelerin arkasında güçlü bir yayın evi desteği ve başarı takip sistemleri vardır. Okullarda ise böyle bir sistem kurmak, çeşitli nedenlerden dolayı, mümkün değildir.

  3. Dershanelerin mekânsal ve donanımsal olarak MEB’in okullarından yüz yıl ileridedir. Hizmetlisi olmadığından içine girilemez tuvaletleri, donuk iç karatan, duvarları çatlak, örümcekli karanlık mekânları ile korkutucu yerlerdir okul binaları. Mekan farkı algı farkını doğuracağı için aynı mekanda dershane eğitimi vermek başarıyı!! azaltacaktır.

                 Daha bunlar gibi onlarca sebep sayabiliriz. Ama yerimiz buna müsait değil.

 MEB’in okulları tükenme noktasına gelmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı okullarına güvenin kalmadığının en açık göstergesi, 230 bin öğrenciye verilecek teşvik primi için 600 binden fazla kişinin müracaat etmesidir.  Teşvik başvurusunda bulunanlardan, köyler ve özel okulun bulunmadığı ilçelerde yaşayanlar ile maddi durumlarındaki yetersizlik nedeni teşvikli de olsa özel okula çocuğunu gönderemeyecekleri çıkarsanız, rakamın korkunçluğu daha açık ortaya çıkacaktır.

Başta, Sayın Bakanımız Nabi AVCI ve Bakanlığın her kademesindeki eğitim yöneticileri, ellerini başının arasına alıp düşünmelidir.  Eğitime  ayrılan bu kadar ödeneğe rağmen, neden insanlar, devlet okullarından kaçıyor?