İnsan eskiyi özler de bu kadar olur mu yani bilmem. Ama elimde değil ne yapayım. Her şey yapmacık, iğreti ve sevimsiz bir biçim ve form kazanmış. Hiç birşey eskisi gibi doğal değil. Bozulmuş kokuşmuş ve itici bir vaziyet almış durumda. 80 ler diye bir dizi vardı hani; o dizinin bu kadar tutulmasının asıl sebebi de bu zaten. Eskiye, doğala ve içtenliğe özlem.

          Dostluklar vardı eskiden hem de karatı çok yüksek elmaslar değerinde. Komşuluk vardı, arkadaşlık vardı her yaştan insanın paylaştığı. Yokluk vardı her evin, ocağın şükürle yok saydığı. Tüm zorluklara ve yokluğa rağmen çok güzel değerlerimiz vardı ve hayattaydı. Vefa, muhabbet, diğerkamlık ve vermek vardı karşılıksız. Almaktan başka bir arzusu olmayan, kendinden başka sevdiği olmayan insanlar bu devrin meselesi.

          Dost sırdaştır, dert ortağıdır, yandır, arkadır ki diğeri ondan güç alır. Dostu var olanın hiç bir sıkıntısı büyük değildir. Yine onun hiç bir neşesi yalnız değildir. Varlık ve yokluk gününde yanında, her işinde yardımındadır dost. Bir derdi olsa o da onun gibi dertlenir ya da en azından bir çare arar. Dost öyle yüce öyle hoş bir varlıktır ki yerini alelade birileri ya da sıradan ya da gel geç arkadaşlıklar dolduramaz.

          Bu hususa dair çok hikayeler dinlemiştir herkes ama kimi can kulağı ile dinlerken kiminin yan kulağından giren diğerinden çıkar gider haldedir. Onun için şer ittifaklarını dostluk sanacak kadar basitleşir ve seviyesi düşer bu ve benzeri güzel kavramların.

          Makamsız şarkı güzel olmaz ve dinlenmez. Ama insan öyle mi? Makam’lı(!) da olsa Makam’sız da olsa insan; İnsan ise, dost ise güzeldir, konuşulur, sohbeti dinlenir. Makamı (silah; bela) olmayan dostlar vardır. (Makamları olsa da varlık sebebi olmayanlar.) Az da olsa etrafınızda size dayanan sizin de yaslandığınız birileri. Azizim derken dostuna hususi bir izzet ikram eden. Üstadım derken gerçekten ve yürekten bir değer yükleyen kardeşine. Şimdilerde bu kavramları bile hafife alan türedi mücahitler(!), dava adamları(!) var. Mübarek bize dua eder misin derdi arkadaşlar; artık ‘O kim ki bana dua etsin de kabul olsun’ düşüncesi var. Halbuki mü’minin bir birine duası reddedilmez diye bilirdik. Ne oldu Din mi değişti yoksa biz mi?

          Mesela bizim ‘Fantastik Dörtlümüz’ vardı. Vardı dememe bakmayın hala var elhamdülillah. Sadece biraz uzaklaştık mekan bakımından. Güven, Süleyman, Fevzi ve ben. Dördümüz de kılcal damarlarda farklı yapılarda yetişmiş ama ortak derdi olan ve bir birini Allah rızası için seven arkadaşlardık. Bizim beraber olduğumuz ikinci dereceden başka arkadaşlarımız da vardı. Onlar da en az bu iç halkada ki insanlar kadar samimi ve güven doluydu. Arkamızdan iş çevirileceğine, ya da kendi menfaati için bir diğerini satacağına ihtimal yoktu; birileri söylese kimse inanmazdı. Bir asır öncesinden bahsetmiyorum ha bir kaç yıl öncesinden. O zaman neredeyse herkes böyle idi zaten.

          Aslında yakın zamana kadar devam eden güzellikler bunlar. Hatta Anadoluda hala devam ediyor olduğunu düşündüğüm, umduğum bir çok yer var. Olmalı ama; olmalı zaten. Aksi halde bizden ne kalır ki geriye. Tüm umudumu buna bağladım ki bir gün anadoluya yolu düşünce belki asaleti varsa aklına gelir bu dimağı bozulanların. Bizi değiştiren; bozan şeyin adını herkes farklı söylüyor. Kimi güç zehirlenmesi, kimi hırs, kimi menfaat, kimi dünyevileşme diyor.

          On yıl kadar önceydi sanıyorum. Bir yakınımın siyaset işleri ve adaylık süreci için Ankara yollarını arşınlıyordum. O günlerde eskilerden tanıdığım bir Prof. Dr. Vekil hocamızla da selamlaşır idik. Ankaraya gitmek olur da Hoca - Vekil bir tanıdık aranmaz mı? Aradım kısa bir selamlaşma ardından meramımı anlattım. Sayın vekilim beni aday sanmış nasihat etti. Emin misin, kendine güveniyor musun, bozulmayacağına emin misin gibi sorular sordu. Ben durumu arz edince;

          - O zaman O’na bunları sen sor ve cevabı Evet ise gayret etsin, yoksa vazgeçsin dedi.

          Aradan geçen onca süre zarfında anladım ki gerçekten ateşten gömlek olan siyaset hele de o günlerde şimdiye nazaran çok daha masummuş. Şimdi sadece siyaset değil bürokrasi, ticaret, hatta sivil toplum, vakıf, dernek ya da sendikalarda bulunmak için bile bu soruları sormak gerekir hale gelmişiz de ağlayanımız yok.

          Bundan üç - beş yıl önce ısrarlar ve ricalar ile vakfa yada sendikaya davet ettiğimiz mütevazi insanların üyeliğin ötesine birazcık geçtikleri zamanı görmeyin gitsin. Bu tipler malum o adreslerin etkili yerlerine geldikten sonra yaşadıkları değişimi görünce kendimizden ve yaptığımız çalışmadan soğumaya, pişmanlık yaşamaya başlıyoruz. Adeta daha önce; yirmi yıl boyunca var olamamışlığının acısını çıkarırcasına zalim ve saygısız bir kimliğe giren bu tipler çakma reis modları ile kimseyi beğenmemeye başlamaları ve gücü yetenleri saygısızca aşağılamaları üzücü. Bulundukları her ortamın tadını tuzunu kaçıran ve bu tür davranışları yapanların; son derece vaka-i adiyyedenmiş gibi kolayca yapabilir hale gelmiş olmaları. Geri kalanların da aynı şekilde kendilerine ya da diğerlerine yapılan bu davranışları normal görmeleri düşündürücü.

          Kibirli bir yöneticimiz olan bir ortamda şu ifade dökülmüştü dilimden bir zamanlar. ‘’Ankara galiba toplumun en iyilerini barındırıyor.’’ En azından - bazen rol yaptıkları düşünülüyor olsa da- muhataplarına karşı mütevazi ve saygılı davranıyor vekiller ve sair üst düzey yöneticiler. Neyse oralarda takılıp kalmayalım. Konumuz dostluk. Hadi biraz daha dostluktan bahs edelim.

          Eskiden şöyle iyi böyle hoş biridir diye şehadet ettiklerimiz vardı. Şimdi böyle mi ya? Herkes bir diğerinin kuyusunu kazmak için Payitaht dizisinde ki Mahmut Paşa olmaya o kadar hazır ki. Aman Allahım. Bütün insanlar çıldırdımı? Yahu kendisinden başka iyi, sağlam kimse kalmamış gibi davranıyor herkes. Sırf konumu dolayısıyla saygı duyulan ama gram adamlığı olmayan ne kadar çok insanımız türemiş. Sadece makamı olmadığı için hakettiği saygı kendisinden esirgenen ne güzel insanlarımız var halbuki. Mahza Allah rızası için koşturan ve hiç bir dünyalık beklentisi olmayanların hafife alındığı bir zamanı yaşıyoruz.

          Dost olmak, arkadaş olmak, meslektaş olmak. Aynı kimliği ya da aidiyeti taşımak zorunda olduğumuz ne kadar art niyetli ya da daha basit bir ifadeyle kötü insanımız varmış meğer. Makamın sahibi olanların çevresinde ki insan sayısı makam gittiğinde eğer tamamen sıfıra iniyorsa mesele menfaat ile ilgili olmaz mı? Ya da diğer bir ifadeyle makamla gelen / başlayan dostluk (!) onun gidişi / bitişi ile biter gider. Ama şimdi ülkenin en başında ki makamlara oturmuş insanların bile saygısızlıklara maruz kaldığı ve yalnızlaştırıldığı bir zamanı yaşıyoruz maalesef. Davaya karşı açık ihanet olması dışında kimse dışlanamaz, afaroz edilemez bizim kültürümüzde ama. İnancımızda olmayan bu tür davranışların kökeni belli. Düne kadar övdüğü kişiyi şimdi bir hesap uğruna kötülüyorsa erdemli bir birey aklını ve vicdanını kontrol etmelidir.

          Makamı yükselme durumu olan dostlara herkes ‘’bizi unutursun artık’’ diye takılırlar. O garip te saf saf ‘’olur mu yahu öyle şey kardeşim’’ deyiverir. Halbuki söyleyen asıl kendisi unutmaya gönüllüdür. Kendisi de gitse yüksek makama, bir arkadaşı da gitse unutmayı düşündüğü için öyle söylüyor. Normal bir insan unutmaz. Ama içi deli gibi ihtiras dolu ise o başka. İşte asıl mesele de bu sanıyorum. Nerede olduğunuzdan daha çok oraya nasıl gittiğiniz ve orada nasıl durduğunuzdur asıl mesele. Gerisi hikaye…

          Dostluğun Makamı Hicaz ise ya da letafet ise Makamın Dostluğu da aynı istikamette olur sanki…

          Makamı yükselen kardeşlerimizi biz de biraz aşağılık kompleksi ya da kıskanma ile yalnız bırakıyor olabilir miyiz? Onların yalnızlaşması alandan haberlerin kesilmesine ve daha fazla hata yapmalarına sebep olmaz mı? Biz kendimiz ve milletimiz adına her makamda dost ve kardeş bildiklerimizi yüceltmeden, yanlışını usulünce ve sünnete uygun bir şekilde kendisiyle paylaşırsak bu dostluklar daha da güçlenecektir. Makamın gerektiği saygınlığı koruyarak irtibatı koparmayalım arkadaşlarımızla. Ya da üst makamlarda olan kardeşler mütevazi bir biçimde irtibata geçelim mi eski dostlarla. Hatta eski dostları hemen şimdi sebepsiz bir şekilde sadece hal hatır sormak maksatlı arayalım olmazmı?

          Hadi birbirimizi yeniden sevmek için bahane üretelim olmazmı?

          Vesselam

          Selehattin DUMAN

          Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.

          17.05.2017 01:23