Kadim bir dostumla buluştuğumda derin, derin içini çekti. Bana tüm samimiyetiyle içini döktü. Derdini paylaştı. O söyledi, ben dinledim. Anlattıklarından o kadar etkilendim ki, bu duyguları yazıya döktüm.

Dostum söze şöyle başladı. Bizim Anadolu’da büyük kardeş ağabeydir- âbi’dir. Baba olmadığı zaman, baba vekilidir. Zaten onlarda bunu fıtraten kabullenmişlerdir.

Küçük kardeşim Mehmet’te bana hep ‘’âbi’’ derdi. En küçük sıkıntısında bana koşardı. Çözülecek problemlerinde hep yanıma gelir, desteğimi alırdı.

Ben de ağabeylik gereği olsa gerek, boğazımdan bir lokma Mehmetsiz geçmesini istemezdim. Acı ve sıkıntılarımı hissettirmezdim ama iyi hallerimi hep paylaşırdım.

Tıpkı bir ana, bir baba gibi o’na toz konsun istemezdim. Bazen bana isyan eder ağır laflar da ediverirdi ama ‘ben ağabeyim’ diye hazmederdim.

Gecemden gündüzümden, istirahatımdan fedakârlık eder, hep o’nun yüklerini üstlenirdim. Yine de pişmanlık duymaz, ibadet aşkıyla kol-kanat gererdim. O’nun büyümesi, yücelmesi için çaba sarf ederdim.

Bütün bunları dost ve ahbaplarımda bilirler. Örnekleri biraz daha sıralarsam belki riyaya girer, ecrini kaybederim diye düşünüyorum.

Gün geldi bizim Mehmet delikanlı oldu. İşte, adı üstünde delikanlı! Hayatı anlaması için sorumluluk yüklemeye başladım.

Kısa sürede hayata hızlı dalmaya, firen kullanmamaya başladı. Her şeyi ben bilirim havalarına girdi. Beni eski kafa olarak niteleyip kendisinin artık olgunlaştığını, geleceği iyi gördüğünü ispatlamaya koyuldu.

Belki basit gibi gelir ama arabanın her tarafını aksesuarla donattı. Dedim ‘‘kardeşim arabaya vuracağın her bir vida bu arabanın ömründen kısaltma yapar’’ dinlemedi, her tarafını deldi!

Arabayı artık bana vermez oldu. Bari hız limitini aşma dedim. Duyduğuma göre 140-150 yapıyormuşsun. Bu gidişle bir yere toslarsın. Hem kendine zarar verir, hem de arabayı hurdaya çıkarırsın. Sonuçta ben de acılara gark olurum. Ardından yetemedim.

Benden gizli işler çevirmeye başladı. Hani dedim ya! Delikanlı, her şeyi ben bilirim havasına girdi. Sağa-sola çarpmaya, bazen iradesi dışında çevreye zarar vermeye başladı. Zarar gören komşu benden hesap sorar duruma geldi. Abisin, sorumlusu sensin ya!

Yinede sineye çektim. Elinden tutmaya çalıştım. Bir düzineye yakın gençlerden arkadaş edindi. Bir ara yanlarına vardım. Yine ağabeylik görevi yapayım, bazı tavsiyelerde bulunayım dedim. İnanın Mehmet’in ağzından çıkan bir savunma kelimesine, dokuzu birden destek veriyor. Kendimi suçlu hissettim, sustum. Şair’in dizeleri aklıma geldi;

Başka âşıklardan almışsan nefes

Başka yerden, başka vadilerden es!

Dilim varmadı. Bu kadar emeğin, bu kadar hukukun sonu böyle noktalanamazdı. Dedim ya! Biz kardeşiz, ben ağabeyim. Aynı hanedeyiz. Hanemiz zarar görürse ikimizde zarar görürüz. O, bunun bilincinde değildi. Bunun farkına varan ben, acımı içime döküyordum.

Zamanla kardeşimin etrafındaki bu gençlerden bazıları yüksek rakımlı yerlere geldiler. Yüksek yerde oturunca tabi ki aklı ve zekası da yüksek sayılıyor! Kardeşimin akıl danesi olup onu kullanmaya başladılar. Ben ise deniz seviyesine yakın bir yerde çilemi doldurmaya devam ediyorum.

Dostumun derdi büyük. Karınca hikâyesi gibi bitmek bilmiyor. Yine de dostumun anlaşılması için dua ediyorum.

Dostumun son sözü; ‘’Kıssa da hisse vardır. Ârif olana bu bir nasihattir’’ şeklinde noktalandı.

                                                                                            Abdullah Yadigar-03/01/2015