Dünya giderek yaşanılamaz hale geliyor. Bunun sebebi sayıca kötülerin çoğalması değil, çok olan iyilerin olaylar karşısında duyarsız olmasıdır. Cumhurbaşkanımızın “dünya 5’ten büyüktür” sözü dünyanın direksiyonunu elinde tutan güçlere karşı bir haklı çıkış, sorunlara karşı bir duyarlılık ifadesidir. Her alanda önemli gelişmelerin olduğu dünya duyarlılık konusunda her geçen gün geriye gidiyor. Peki, duyarlılığımız neden gelişmiyor? Sorun nerede ve biz ne yapmalıyız? Bu ve benzeri soruların cevabını verdiğimizde dünyamız daha güvenilir ve yaşanabilir olacaktır. İnsanlık günümüzde ilim ve teknolojide zirvede iken bireysel mutluluk ve toplumsal huzurda dipte bulunuyor. Kısaca madden zirve, manen dipteyiz.

 

İnsan iç âleminde de, içinde yaşadığı çevrede de güven bunalımına girmiştir. Bunun sonucu olarak hem kendine hem de çevresine güvenmemektedir. Evlerimiz, iş yerlerimiz, okullarımız güvenlik merkezli yapılarla doludur. Demir kapılardan, jilet tellere, güvenlik kameralarından, alarm sistemlerine, özel güvenlikten, asker ve polis sayımızdaki önemi artışın sebebi güven içinde yaşamak arzumuzdur. Evinde, mahallesinde, ilçesinde, kentinde, ülkesinde güven içerisinde yaşayamayanlar kişilik kırılmasına uğramakta karar verirken zorlanmaktadır. Sağlıklı kararlar veremeyenler aşırı strese girmekte rüzgârın önündeki yaprak misali oradan oraya savrulup gitmektedir. Çarpık hayatlar, çarpık ilişkiler ve çarpık kişilikler çevremizi kuşatmaktadır.

 

Bir varlığın aslını, fıtratını bozduğunuzda yalnız ona kötülük yapmıyorsunuz aynı zamanda onunla birlikte yaşayan ve ilgili sistemini de işlemez hale getiriyorsunuz. Böylece dünyada birimizin yaptığı diğerlerimizi de etkilemektedir. Japonya’daki bir kuşun kanat çırpması Amerika’da fırtınaya sebep olabilmektedir. Bir kötülüğe karşı tavrımız “elimizle düzeltmek, dilimizle düzeltmek, kalbimizle buğz etmek” sonuncusu imanın en alt derecesi kabul ediliyor. O zaman bize düşen imanlarımızı gözden geçirmek. Yanlışlar karşısında net bir tavır sergilemek olmalıdır. “Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar” ifadesi imansızların durumunu anlatır. İman şahadet etmektir, şahitlik etmektir. Doğruyu söylemek, dürüstlüğü göstermektir. Doğru şahitlik etmeyenin güvenilmezliği ortadadır. Bir şeyin aslını bozmak dinden, imandan çıkmaktır.

 

Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi dalgalı denizde yoluna devam etmektedir. Bu gemiye mensup olanların bir kısmı gemiyi batırmaya çalışırken diğerleri de nemelazım derse sonuç aşikârdır. Gemi eninde sonunda batacak ve herkes kaçınılmaz sona ulaşacaktır. Geminin huzurunu birlikte alacağımız tavırlar belirler. Huzur kaçıranlara karşı yapacaklarımızı yapmadan güvende olamayız. Haksızlık karşısında susanlar haklarıyla birlikte şereflerini de kaybederler. Şerefini kaybedenlerin kaybedecek başka hiçbir şeyleri kalmamıştır. Ortalama her 100 yılda bir değişen insan kuşağının gelecek nesillerden emanet aldığı dünyamız binlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Emanet olarak düşünmemiz gereken varlıklarımız bizi terk etmeden ellerimizin altındaki her şeyi ihya etmemiz   şarttır. Aksine   son yüzyılda geldiğimiz nokta kıyamete doğru hızla yol aldığımız gerçeğidir.

 

Medeniyet ve kültürümüzün bize bıraktığı en önemli miraslardan birisi insanlık ailesinin her ferdinin değerli olduğudur. Bir insanın kurtulması âlemdeki her şeyden daha fazla önemlidir. Üretmek ve tüketmek olarak görülen bir sistemde insanın sıradan bir makinaya indirgenmesini doğru kabul etmiyoruz. İnsan bir alem, Adem alem içinde, alem Adem’in içinde. Yaşadığımız, etki ettiğimiz ve etkilendiğimiz her yerde olup bitenlerden sorumluyuz. Hayatın anlamını bireysel ve kamuda ortaya koyacağımız doğru tavırlarla belirleyeceğimizi unutmayalım. İyilerin rahat ve huzuru kötülerin eylemlerinin etkisizleştirilmesinden geçer. Değilse duyarsız bir dünyada hiç birimiz huzur ve güven içinde olamayız. Ne dersiniz?