Genellikle insanlar dinlemenin bir eğitim etkinliği olmadığını; konuşulduğu zaman, dinlemenin de hemen ardından geldiğini, soluk alıp verme gibi istem dışı bir süreç olduğunu sanırlar. Günlük yaşantımızdaki dinleme yaşantılarının bazısına göz attığımızda, bu varsayımın ne kadar yanlış olduğunu anlarız. Karşılıklı konuşmalarda zaman zaman iletişim kopukluklarına rastlanır. Çoğu zaman sosyal ilişkilerde  “Affedersiniz, söylediğinizi tekrar edebilir misiniz?”, “Galiba, siz beni dinlemiyorsunuz.” gibi iletişimin gerçekleşmediğini belirten tepkilere rastlamak mümkündür. Bu ve benzeri durumlar dinlemenin işitmeden farklı oluşunun açık bir göstergesidir.


O halde dinleme nedir? İşitme ile dinleme arasındaki ilişki nasıldır? Öncelikle bu iki kavramı açıklığa kavuşturmak gerekir. İşitmek, dinlemek değildir. İşitme, istemimiz dışında da gerçekleşebilmektedir. Yani, işitme dinlemeksizin ortaya çıkabilir. Dinleme ise kişinin tercihine bağlı olarak, seçerek ve isteyerek algıladığı bütün seslerdir. İnsan kulağı istese de istemese de hemen hemen bütün sesleri beyindeki ilgili merkezlere ulaştırır. Dinleme, duyulanları algılamak için dikkat ve özen göstermektir. Gerçek dinleme, duyulanların zihinde bir anlam kazanmasıdır. İşitme, bizim isteğimiz, irademiz dışında gerçekleşirken dinleme, belli bir amaç doğrultusunda yapılan ve öğrenilmesi gereken bir beceridir.


Dinleme ile ilgili beceriler, ana dil edinmenin temeli olarak kabul edilir. Çocuğun, çevresindeki insanlarla bilinçli ya da bilinçsiz olarak kurduğu ilk ilişkilerde dinlemenin önemli bir rolü vardır. Dinleme, sosyal hayatta konuşma, okuma ve yazma kadar önemli ve gerekli bir beceridir. Dinleme, bilgi birikimi elde etme, daha önce kazanılmış deneyimlerden yararlanma yollarından biridir. İnsan ilişkilerinin çoğu konuşma ve dinlemeye dayanır. İnsan evde okulda, sokakta çarşıda, pazarda  dinleme etkinliği ile iç içedir. Öte yandan, kültürel hayatımızın öyle yönleri vardır ki tek taraflı olarak dinleme ile ilgilidir: Konferans, açık oturum, panel izleme; meydanlardaki siyasî konuşmaları izleme; radyo dinleme gibi.


Dinlemenin önemini değerlendirmenin bir yolu, bir insanın dinleyici olarak her gün dinlemeye ne kadar zaman harcadığını bilmektir. Yapılan araştırmalar zamanımızın büyük bölümünü dinlemeye harcadığımızı göstermektedir. Bir günlük zaman dilimi içinde radyo dinleme; televizyon ve sinema izleme; resmî konuşmaları, anonsları ve yönergeleri dinleme; sohbet sırasında, sınıf ortamında konuşmaları dinleme gibi çeşitli dinleme durumlarının sıklığı, bu durumun göstergesidir. Bir grup üniversite birinci sınıf öğrencisinin, bir günlük zaman dilimi içerisinde okuma, yazma, konuşma ve dinlemeye harcadıkları miktar tespit edilmiştir. Sonuçlar şöyledir: Dinleme %42, konuşma %25, yazma %18, okuma %15. Başka üniversitelerdeki benzer araştırmaların sonuçları biraz farklıdır; ancak her durumda en uzun süreyi “dinleme” almaktadır. Dinlemeye konuşma, okuma yahut yazmaya harcadığımızdan daha fazla zaman harcarız. Bu ifadeden, dinlemenin konuşma, okuma ve yazmadan her durumda daha önemli olduğu sonucu çıkmamasına rağmen, günlük hayatımızda bu kadar çok zaman alan bir etkinliğin göz önünde tutulması ve incelenmesinin önemli olduğu açıktır.


Bildiklerimizin ve inandıklarımızın çoğunu dinleyerek öğreniriz. Okul öncesine ait bilgi dağarcığının azımsanamayacak bir kısmı dinleme yoluyla edinilmektedir. Okul döneminde de öğrenciler, bilgileri daha çok dinleyerek öğrenirler. Okula ilk başlayıştan üniversiteye kadar, eğitimimizin çoğunu öğretmen ve arkadaşlarımızı dinleyerek ediniriz. Akademik başarı için de yeterli düzeyde dinleme becerisi gerekmektedir. Derslerimizin çoğunda elde ettiğimiz başarılar, bir okuyucu ya da yazıcı olarak becerilerimize bağlı olduğu kadar, hatta ondan daha çok, bir dinleyici olarak kazandığımız becerilerimize bağlıdır. Hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan dinleme becerisine yeterince sahip olup olmadığımızı yaşadığımız iletişim sorunları ve ilişkilerimizdeki derinliğe bakarak anlamak mümkündür. Maalesef ülkemizde en büyük sorunlardan birisi artık okuma yazma ve eğitim oranlarındaki düşük sonuçlar değil, biri birini dinlemeyenlerin sayısının sanılandan daha fazla olmasıdır. Ne dersiniz? ([email protected])