Eğitimin Kadri Bilinmeyen Kahramanları

Görev tanımlarında ders okutmanın yanında diye başlayan ve ikinci görev olarak yapılan müdürlük atamalarında ?okulu ?öğretmenliğine ve okul müdürlüğüne denmesi de asıl görevin öğretmenlik olduğunu,müdürlüğünde pamuk ipliğiyle bağlı olduğunu gösteriyor. Peki hiçbir artısı, güvencesi olmayan bu işe olan talebin artmasını bu gün nasıl açıklayacağız? Burada benim düşüncem öğretmenlik mesleğinin günümüzde yapılmasında karşılaşılan güçlükler ile mesleki doyumun tatmin edici düzeye henüz gelememiş olmasının çok fazla etkisi vardır. Çevremizde dikkat edilirse en fazla sınıf öğretmenlerinin idareci olduğu görülür. Normal de mesleğe gönüllü değil de zorunlu giriş yapanları da eklediğimizde idareciliğe olan isteğin artması normal karşılanmalıdır.

Okullar açıldı.Veliler çocuklarının ihtiyaçlarını borç harç tamamlayarak okula gönderdi. İki aylık tatilden dönen öğretmenler ders başı yaptı. İlk günlerin en telaşlı isimleri okul müdürleri herkesten daha çok heyecanlıdır. İyi bir başlangıç yapabilmek adına onlarca koşuşturmaca sonunda okul, eğitim ve öğretime hazır hale getirilmiştir. Okulların ilk günleri ya kayıt parası basının gündeminde.3 bin ,5 bin liraya kayıt yapılır mı böyle? Veliler resmen soyuluyor. Yetkililer göreve! Okullar parasızdı hani? Herkes baktığı yerden konuşuyor. İşin aslını sorarsanız size açıklayayım. İlkokullarda, ortaokullarda(İmam-Hatip Ortaokulu hariç) özel idare bütçesi dışında hiçbir doğrudan devlet tarafından verilen bir ödenek bulunmamaktadır. Liselere verilen ödeneklerde ise ödeme kalemleri dışına çıkılamamaktadır. Özel idare bütçesi ise okul yapımı ve okulların tadilatlarına zar zor yetmektedir. Okulların gelirleri ise varsa okul kantinleri, veli bağışlarından oluşmaktadır. Bunlar da oldukça sınırlı bir imkândır.

Bir taraftan zorla bağış almayın diyen yetkililer diğer taraftan çocuğunu en güzel biçimde yetiştirmek isteyen ve okulları zorlayan veliler arasında kalan okul müdürleri yokluk içinde bin bir riskle mesuliyetin verdiği aşırı bir sorumlulukla görev yapmaktadırlar. Devlet imkânlarının yeteriz kaldığı, yetkililerin çaresiz kaldığı dönemlerde kendini ateşe atarak riskler üzerinden okulunu yönetmeye çalışan can siper hane okul müdürleri zaman zaman vatandaşla devlet arasında kalıp ara dayağı yemektedirler. Verilmeyen yetkiler bir yana her şeyin hesabının hem yetkililerce hem de vatandaş tarafından soruluyor olması ayrı bir dramdır.

Milli eğitim bakanlığı ülkemizin en dinamik bakanlığıdır. Temel hedefi ülkenin insan kaynağını en güzel biçimde yetiştirmek olan bu bakanlığın uç beyi olarak nitelenen okul müdürleri bakanlığın emir ve talimatlarını da ilk uygulayan kişidir. Her değişikliğin toplumda oluşturduğu buhranın ilk alıcısı olmak ve sahada uygulamadan kaynaklanan sıkıntılara göğüs germek hiçte kolay değildir. Vatandaşla çatışmak, onu yeniliğe alıştırmak, değişimi ve dönüşümü en az sancıyla atlatmak bayağı bir gayret istiyor. Eğitimciler içinden de zaman zaman muhalif seslerin yükseliyor olması kurum ikliminde poyrazların esmesine neden olabiliyor. Sert rüzgârlar çürük elmaların dökülmesine yol açtığı kadar bazen verimliliği olumsuz etkileyebiliyor.

Kum torbası gibi gelenin gidenin yumruk attığı bir işi yapmak, ağır koşullarda okulları yönetmek oldukça zordur. Bu gün okumadan bilgi ve fikir sahibi olan bir çok haddini bilmez vatandaş okul yöneticilerine karşı insafsız eleştiriler yapabilmekte, bazen tribüne oynayan yetkililerde bu şom ağızlıların gazına gelebilmektedir. Okulda öğretmen açığının olması, hizmetlinin bulunmaması çok can sıkıcı bir durumdur. Bütün bu yokluk ve sıkıntıların içinde temizlikten eğitim öğretim kalitesine her şeyin hesabının sorulduğu bir makamda oturmak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Her yerde, her kurumda istisnalar olabilir. Eline, beline ve diline sahip olmayanları ayrı tutarsak okullarımızda çok zor koşullarda görev yapan okul müdürlerini eğitimin kadri bilinmeyen kahramanları olarak nitelendiriyorum.

İlhami FINDIK

([email protected])