Başka bir konuyla ilgili yazmak için bilgisayar başına oturduğum sırada kulak misafiri olduğum televizyon’dan bir haber yayıldı odanın içine; Sayın Milli Eğitim Bakanı, okullarda öğretilen eğik el yazısı uygulamasının kaldırılacağını, onun yerine dik temel harflerin öğretileceğini açıklamış.

Yıllardır el yazısı uygulamasının kaldırılması için yazıp çizen biri olarak üzüldüm doğrusu. Aslında sevinmem gerekirdi belki ama sevinemedim. Bunca yıldır el yazısı çilesiyle okumuş ve artık okuyup yazmaktan soğumuş milyonlarca öğrenci geldi aklıma. Yazmaya çalışırken ne yazacağını düşünemeyen, önündeki harflerin seslerini çıkarmaya çalışmaktan cümlenin başlını hatırlayamayan milyonlarca çocuk. Zaten klavyenin sihirli dünyasına kaptırdığımız nesilleri kalemden kitaptan iyice soğuttuğumuz öğrencilerimiz. O öğrencilerden üç tanesi benim evimde. Okuma yazma öğrenmeye başladıkları birinci sınıftan itibaren nasıl sistematik olarak “Okuma! Yazma!” örtük müfredatı altında şekillendiklerini bildiğim için üzüldüm.  

Sonra yıllardır eğik el yazısı güzellemeleri yapan akademisyenler ve eğitimciler geldi aklıma. Onlar adına da üzüldüm. Birkaç hafta öncesine kadar nasıl da emindiler kendilerinden. Araştırmış, düşünmüş ve kesin olarak bulmuşlardı el yazısının erdemlerini. Televizyonlar, gazeteler onlara açıktı. Onların sözü üstündü bizimkilerden. Ne de olsa meydan onlarındı. El yazısının bizim bilmediğimiz ve hiç anlayamayacağımız ne güzellikleri, ne güzel özellikleri vardı. Şimdi yok. Üzüldüm.

Bir de siyasetçiler geldi aklıma. Halka rağmen halk için girişilen bu el yazısı garabetini nasıl da sahiplenmişlerdi. Yıllar boyu tüm şikayetleri, uyarıları, feryatları duymazdan gelmişlerdi. Kendilerini yönlendiren akademisyenlerin etkisinde kalarak yanlışta diretmişlerdi. Akademik teoriyi, kategorik pratiğe tercih etmişlerdi. Ta ki yeni müfredatlar askıya çıkıp tüm yurttan askıdaki müfredatlarla ilgili eleştiri ve yorum almaya başlayana kadar. El yazısıyla ilgili gerçekleri o zaman görebildiler. Belki de “hayret!” dediler, “halkımız el yazısından memnun değilmiş!”. Günaydın… Buna da üzüldüm.

Aslında bu yaşadıklarımız yeni değil. Liselerde kredili sistem de böyle canhıraş savunuldu. Hatta bir yıl ders kitabı dağıtılmadı. Öğrenciler özgür olsun, istediği kaynaktan okusun dendi de televizyonda ne savunmalar yapıldı. Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı programında bunu savunanlar bir yıl sonra ortada yoktular. Çünkü uygulamadan vaz geçilmişti. Kesintisiz 8 yıl, katsayı uygulaması gibi nice dayatmalar geçmişin tozlu raflarında hatırlanmayı bekliyor.

Ha bir de şu var: Hep biz çocuklarımıza “bizim zamanımızda okul şimdiki kadar kolay değildi” der dururuz. El yazısı zulmünü yaşamış olan çocuklar da yıllar sonra çocuklarına aynı şeyi söyleyecek.