Türk siyaseti, bürokrasisi, sosyal hayatı ve hatta halkın tamamının parasına muhtaç ticaretçisi bile… Ev sahiplerinin elinde tüm halkın varlığını yok sayan bir zihniyet ile seksen küsur sene boyunca millete rağmen yine milletin ensesinde boza pişirme tragedyasıdır asıl hikaye. Bu psikoloji o kadar kolay terk edilebilir bir ruhsal durum değildir. Hastalık derecesinde bir benimseme ve dışlama öyküsü barındırır bu diyalog. Ülkenin malum isim ve kesim olarak isimlendirdiğimiz odağının sür git sahiplik duygusu tedavilik bir süreçtir aslında. Ama her nedense konuyu neredeyse herkes çözüm merkezli ele almama ve dile getirmeme konusunda gizli bir işbirliği yapmışçasına tüm kesimler ilgisiz durmaya devam etmektedir.

          Öyle ki İslamcı mı dersiniz yoksa sadece şuurlu müslüman kesim mi dersiniz ya da siyasal islama düşman kılınamamış ehli namaz veya ehli kitap (Kur’an) vatandaş mı dersiniz o bile bu konuda duruma razı bir performans sergilemektedir yıllar boyunca. E tamam siz ev sahib iseniz biz de kiracıyız demek istermişler gibidir. En azından kiracı olarak ta haklarımız var bunu biliyoruz demeye getirmekten öteye geçememiştir. Millet hiç acele etmemiş ve derinden derine iç bir mücadele yaşatmış ama kendisinde beklenmeyen bir olgunlukla sabrederken baskın kesimin dayatmalarından bir çoğunu zamanla benimsemek zorunda kalmıştır. Özellikle de kendisinin tanımadığı ve içine tam da sindiremeyeceği oranda başkalaşmayı ve ahlaki değişim ve dönüşümü kabullenmek, kanıksamak durumda olmuştur. 

           Üzücü olan bu ülkenin içinden çıkardığı Necip Fazıl gibi milli tohumun içi olduğunu ortaya koyan ve farklı şekillerde sahiplik sendromuna kafa atan bir şahsiyet neredeyse kutsanacak kadar sevilir, anılır ama bir türlü anlaşılmaz. Hatta bizzat kendisinin ismi bizce ve çoklarınca malum bir talebesine ’’ Beni bir tek sen anladın sen de yanlış anladın’’ dediği rivayeti sanki tüm toplum bireylerine ayrı ayrı bir gönderme gibi durmaktadır. Hatta Sezai Karakoç bile o kadar eserine ve yazısına rağmen bir kısmında dolaylı bir kısmında ise direkt ifade ederek artık kiracı hissiyatından vaz geçilmesi gereğini bizim tarafa ısrarla söyler ama duyan olmamıştır sanki. Bu önder şahsiyetlerden sadece biri siyaset erbabı olması dolayısıyla açık ve seçik ifade etmiştir. Özal değil tabi ki. Onun da toplumun bu yakasına faydalı hizmetleri olmuştur. Hakkını teslim edelim.

           Yakın zamanda yaşanan Müfredat değerlendirme oturum tarzı bir çalışmada yüzüne gözüne bulaştırdığı çalışmayı ve yanlışlarını savunurken Gaye’si anlaşılmayan vatandaşın tavrında ki Sahiplik duygusunu irdelemişti Eğitim Bir Sen Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Kolukısa. Her yerin her şeyin uzun yıllardan beri devam eden sahipleri var. Ve diğeri, öteki asla ona ulaşmamalı / ulaşamamalı. Çünkü O bizim duygusu. Bize layık diğerine değil. Sadece bizim olmalı ortaklık asla söz konusu bile edilemez. Hele ki onlara tamamen terk edilemez. Demokrasi dedikse o kadar da değil. Zaten cahil toplumun verdiği oy la onun ki bir olabilir miydi.

           Artık bunları aştık demeye çalışıyorduk ki yeniden hortladı. Daha doğrusu halının altında tutuluyormuş. Yani her lazım olduğunda çıkarılabilirliği olan bir hastalık virüsüdür. Hatta Avrupaya Türkiye’yi şikayet ederken de Babasının kendisine verdiği evde belli bir süre oturmak üzere yerleşmiş kardeşinin ‘’Ev benim’’ deyişini şikayet eden küçük çocuk gibi davranan koca koca adamlar ya da siyasiler bile var. Netice itibariyle siz onların değerlerinden kendinize pay çıkarıp saçma sapan meselelerde bile Atatürk olsa sizi şöyle azarlar ifadeleri bile o kesimin ön kabul şekline gelmiş olan ev sahipliğini desteklemekten öte bir işe yaramamaktadır.

          Toplumun tüm kesimlerinin ortak kararı ile bile değiştirilmesi mümkün olmayan yasaların varlığı söz konusu iken gerçekten özgürlükten bahsetmeye devam edecek mmiyiz orta oyunu gibi. Her fırsatta ve her vesile ile hortlayan değer düşmanlığına karşı yürütülen faaliyetlerin akameti hususunda, argümanlarımızın her geçen gün daha çok zaafiyete uğratılma değirmenine en çok ta biz kendimiz yine su taşıyoruz. Tükettiğimi değerler sadece bizim değil aynı zamanda tüm toplumumuzun değerleridir. Ahlaklı olmak ve millete karşı vefalı, saygılı olmak her geçen gün daha fazla zaafiyete maruz bırakılmaktadır.

          İşte tüm bunlar bir taraftan eskiye benzeme bir taraftan daha beter hale gelip onların değerlerine sığınarak oralardan destek arama ihtiyacını doğurmaktadır. Eskiden zulmedenler onlar mazlum bizlerdik. Şmdi zulmeden biz olmuşuz ve zulme maruz kalanlar ise her taraftan oluvermiş. Hatta bazen kendi insanımıza daha çok zulmederek ulaşılmak istenen hedefe yönelik basiretsizlerin ve meziyetsizlerin önünü temizlemek adeta modalaştırılır olmuş. Eskiden bizim camia olarak bilmediğimiz ve diğerlerinin yaptığı gibi maalesef.

        Bu ülke ve her ülke öncelikle orada yaşayan herkesin ortak mülküdür, değeridir. Buna bir itirazı olan yoksa konuyu kapatıyoruz.

        Bu ülke uğruna canını verenlerindir…

        Bu ülke yeri geldiğinde silaha elleriyle dur diyenlerinidir…

        Bu ülke tank karşınına bedeniyle çıkanlarındır…

       Tanklar durdurulup her şey bittikten sonra bile üç beş gün kafasını dışarı çıkaramayan özentiler şimdi kahramanlık destanları yazıyor… Yazık…

Vesselam

Cevat YEK

26.09.2017 00:35