Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD / OİSİDİ)’nin, yaklaşık 70 ülke arasında 2000 yılından beri yaptığı ve adına da PISA dediği bir eğitim değerlendirmesi var. Üç yılda bir yapıldığı için buna ben izninizle “PISA Trienial’i” diyeceğim. Bienale benzetirsek daha havali olur zira.

PISA’nın açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” imiş. 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları becerileri değerlendiriyormuş. Amacı ise “gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymak” imiş*.

PISA’nın son yapılan değerlendirmesinde Türkiye’nin fen, matematik ve okumada 2003'ten beri yükselen puanları düşmüş ve 12 yıl önceki sonuçların bile altına gerilemiş. Sıralamada ise Türkiye, 70 ülke içinde fende 51'inci, matematikte 48'inci, okumada 49'uncu olmuş.

Sonuçlar üzerinden birkaç gündür epey malzeme çıkartıldı. Medyada konuşulacak yeni konular, yeni açıkoturumlar; siyasette iktidar açısından yeni hedefler ve vaadler, muhalefet açısından yeni eleştiriler…

Ben şahsen gösterdikleri bu başarı (sızlık) dolayısıyla tüm öğrencileri kutluyorum. Şaka yapmıyorum. Hepsiyle gurur duydum. Demek 2003 yılından beri aynı yerdeler. Helal olsun evlatlarımıza.

Niçin böyle düşündüğümü anlayamayanlar için izah edeyim. PISA dediğimiz ve ülkelerin batı tipi eğitim sistemine ne kadar adapte olabildiklerini ölçen bu sınavda başarı sıralamamızın yükselmesi şu anlamlara gelecek:

   1-Artık çocuklarımız kapitalist düşünce tarzına daha iyi uyum sağlıyorlar.

   2-Daha seküler bir zihin yapısına sahipler.

   3-Değerlerini geleneklerinden, dinlerinden ve öz değerlerinden çok batı değerlerinden alıyorlar. Bu konuda geçmiş yıllara göre daha becerililer.

   4-Yüzlerini batıya daha fazla dönmüşler. Binlerce yıllık Türk ve İslam geleneğinden beslenen kaynakları daha fazla kısılmış.

   5-Batının üretici, doğunun tüketici olarak konumlandığı yeni dünya düzenine daha fazla uyum sağlamışlar. Batının istediği gibi düşünen, yazan, anlayan, tüketen bir yapıya daha çok yaklaşmışlar. Kapitalist tornaya sokulmaya hazır hammadde, kapitalist mangalda (pardon barbekü diyecektim) kızarmaya hazır terbiyeli biftek olmuşlar.

Ama bunlar olmuyor. Olmuyor işte olmuyor. PISA sıralamasında bir türlü yükselemiyoruz. Biz buradan, batı dünyası oradan sıkıştırıyor, bizim gençler direniyor. Her ne kadar çok fazla yıpranıyorlarsa da, giderek elimizden kayıyorlarsa da direniyorlar.

PISA’nın okuma yazma becerilerini ölçtüğü kısmın örnek sorularına bir göz atayım dedim**. Aman Allah’ım! Ya da Oh My God! Yukarıda yazdıklarımda ne kadar da haklıymışım! Üşenip de bakmayanlar için soru örneklerinde kullanılan başlıkları sizinle paylaşayım:

   1-Atina’da Demokrasi (5 soru)

   2-Metrotransit (4 soru)

   3-Varış Yeri Buenos Aires (4 soru)

   4-Macondo (4 soru)

   5-Afrika Yürüyüşü (4 soru)

   6-…

Verilen metin ve sorulan sorular ALES’te sorulsa isyan çıkar. Ayrıca öyle bir metin ve öyle ustaca kurgulanmış sorular var ki çocuklar soruları cevaplamak için beyinlerinden ateş çıkartırken fark etmeden kapitalist mesajı alıyorlar. Şairin dediğinin tersi oluyor: “Mağluptur bu yolda galip”.

Okuma yazma becerisi konusu tek başına bir araştırma konusu. Bir öğretim programı düşünün ki el yazısı dayatması yaparak yıllarca öğrencileri okumaktan ve yazmaktan soğutmuş. Daha birinci sınıfta üst düzey psiko-motor beceri gerektiren şekilleri küçücük parmakların tuttuğu kalemlerden bekliyor. Yapamayınca da başarısızlık psikolojisini en şiddetli şekilde yaşatıyor. Artık birkaç cümlelik net yönergeleri bile okuyup anlamaktan aciz bir nesil var. Bu onların suçu değil. Yıllardır Milli Eğitim’in en üstündeki kadrolarının dayatmasının doğal bir neticesi. Gençlerimizden PISA gibi bir ölçme aracından iyi performansla çıkmasını beklemek, öncelikle bu beklenti içinde olanların PISA mantığına uyum sağlayamadığını gösteriyor.

Daha on beş yaşındaki çocuklarımızı biz TEOG ile, el alem PISA ile, doktor baskül ile, terzi mezüre ile ölçüp duruyor. Herkes de kafasındaki ölçüye uyup uymadığına göre etiketliyor. Bu arada gürültüye giden ahlak, maneviyat, dürüstlük gibi değerlere oluyor.

Keşke gençlerimizi seküler sınavlardan geçirip etiketlemek yerine gerçek değerlerimizi, ahlakımızı, geleneklerimizi aşılamaya gayret edip gençlerin kendi kendilerini ölçebilecekleri bir toplum oluşturabilsek. Çünkü ahlakın içinde çalışkan olmak da var, ilim öğrenmek de var.

Kendilerine hiç öğretilmeyen, hatta öğrenmemeleri için özel müfredatlar ve kitaplar geliştirilen bir gençlik, PISA gibi bir ölçüm aracında beklenen bir sonuç veriyor. Demek ki bizim gençlerde anormal hiçbir durum yok. Her şey normal.

Aferin gençler. Allah yardımcınız olsun.

 

*: http://pisa.meb.gov.tr/?page_id=18

**: http://pisa.meb.gov.tr/wp-content/uploads/2015/02/pisa-ornek-sorular-okumabecerileri.pdf