İNSAN HAKLARI HAVARİLİĞİ YAPAN BATI,

İKİ YÜZLÜLÜK YAPIYOR!

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Paris’te yaptığı 10 Aralık 1948 tarihli oturumda kabul edilmesini vesile addederek kutlanmaya başlanan bir gündür. Bugün de faaliyetlerini her gün televizyon ekranlarından kahırla takip ettiğimiz Batı uygarlığının 2. Dünya Savaşı’nda 75 milyon insanın ölümünün ardından ortaya koyduğu timsah gözyaşlarının bir yansımasıdır.

 

İnsanı manevi yönden tatminden aciz olan Batı uygarlığının büyük problemler karşısında attığı, tutarlılığını teminde de güçlük çektiği cılız adımlardan biri de 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’dür ve insanın değersizleştiği, milyonlarcasının ateşe, ölüme sürüldüğü bir atmosferin ardından insana, insan haklarına vurgu yapan bir yönelimi ifade etmektedir.

 

İnsanları rengine, ırkına, maddi varlığına göre tasnife tabi tutmayan, insanlar arasına ayrımcılık tohumları ekmeyen İslam medeniyetinin getirdiği huzur ve kardeşlik ortamını batı uygarlığı getirememiştir.

 

Batı uygarlığı insanlığın tamamı bir yana, Batı toplumunu da topyekûn mutluluğa taşıyamamıştır. Batı’da temel insan hakları yadsınmış, can emniyeti, mal emniyeti, ırz-namus emniyeti, nesil emniyeti ayaklar altına alınmıştır. Gidilen yolun çıkmaz sokak olduğunun farkına varan Batı aydını, insana doğru yönelen ama güçlü bir enerjiden yoksun yeni bir yaklaşımı meydana çıkarmış, kimi hakların standardını oluşturmaya ve hayata geçirmeye çalışmıştır. Bugün Batı medeniyetinin insan hakları bağlamında bize yönelttiği standartlar vaktiyle dünyaya ecdadımızın öğrettiği standartların kırıntılarıdır.

 

Batı uygarlıkları, insan hakları konusunda çifte standart uyguladı. Çünkü Batı dünyası, insan hakları havariliğini sadece kendi halkı için sergilemekte, Müslüman halklar söz konusu olunca kılını kıpırdamamayı vazife saymaktadır. Bugün dünyada en ucuz kanın Müslüman kanı olması bunun işaretidir.

 

Batı’nın emperyalist yaklaşımları nedeniyle, Müslüman halklar arasına nifak tohumları atmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan trajedi, Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşlarının umurunda bile olmamaktadır.

 

Dünyanın pek çok yerinde Müslüman halklar zulüm altında inlemekte; canı, malı, ırz-namusu ayaklar altına alınmakta, Batı kendi çıkarları için dünyayı adeta ateşe vermektedir. Geçmişte Bosna’da yaşanan vahşete seyirci kalınması; Batı’nın yüzkaralığı için yeter de artar bile.

 

Bugün Suriye’deki katliamlar, Mısır’daki alçak darbe; Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve halkı Müslüman ya da Müslüman halkların yaşadığı pek çok ülkede patlayan bombalar, Guantanamo gibi insan onurunun hiçe sayıldığı işkence merkezlerinin varlığı ve akan kanlar ‘İnsan Hakları’nın sadece lafının edildiği bir dünyayı resmetmektedir.