Bugün bir mayıs

İşçinin, emekçinin, çalışanın, memurun, geçici veya kayıtsız garibanın…

Kısacası herkesin bayramı…

Veya öyle var sayalım!

Gün boyu bu konuyla ilgili haberleri ve olayları takip ettikten sonra âcizane şu izlenimleri edindim:

A)İŞÇİLER:

1-Milyonlarla işçi, çalışan, emekçi, memur vs…

Umutla bekledikleri bugün, taleplerinin dikkate alınmasını ve seslerinin duyulmasını beklediler ama nafile…

2-Neredeyse yüzde sekseninden fazlasının üyesi oldukları sendikaların dertlerine derman olmasını beklediler ama bekledikleri ne kadar gerçekleşti, meçhule…

 

B)SENDİKALAR:

1-Her ay işçilerin, emekçilerin, çalışanların maaşlarından kesilerek doldurulan kasalarından ne kadarını bu insanların taleplerini dile getirmek için kullandılar, tartışılmadı…

2-Memur Sen'i hariç tutacak olursak işçilerin talepleri yerine, kulu kölesi oldukları sermayenin borazanlığını yaparak gündemi saptıran özellikle sol sendikalar yine şaşırtmadı…

3-Mesela tabiplere ait bir birlik “akp’yi süpüreceğiz, halkın doktoru olacağız diye pankart açtı!

Hâlbuki Allah da biliyor kullar da görüyor ki; bu tabipler on yıl öncesine kadar halkı muayenehanelerine davet ederek ayaküstü söğüşleyen, hastanede garibanların ölüsünü-dirisini rehin tutan ve tefeci gibi zorla boş senet imzalattıran kişilerdi.

Ama şimdi utanmadan sağlık sektörünün halkın emrine sunanlara kafa tutuyorlar. Asıl amaç, bunlar gitsin de o eski tefeci günleri geri gelsin.

Halkın doktoru olacaklarmış, peh! Siz ancak halkın kenesi olursunuz!

4-İşçi kılıklı bazı komünistler “Şeriatı ve Faşizmi Yeneceğiz” diye pankart açtılar. Hem de tarihin en büyük faşistlerinin komünistler olduğu gerçeğini bilen cümle âlemin gözlerinin içine baka baka…

Şeriata gelince; Nemrut, Firavun, Ebu Cehil ve dâhil daha nice kodamanlar bu lafı çiğneyip durdular da kendileri rezil olmaktan kurtulamadılar. Simdi de siz çiğneyin bakalım.

Sonuç olarak; işçilerin maaşlarını ve çalışma şartlarını gündeme getirmek yerine lağım ideolojilerini empoze etmeye çalıştılar, hem de o işçilerin parasıyla…

5-Bir kısım sözde solcular da “İmam Hatipler Kapatılsın” yazılı pankartlarla yürüdüler. Yani anlayacağınız yine işçilerin parasıyla kendi kör ideolojilerine çanak tuttular. Yine işçi hakkı, işçi maaşı, işçi kazanımlarının lafını bile etmediler.

6-Son olarak sendikalara dönecek olursak; bu yapıları sürdüğü sürece işçiyi, çalışanı, memuru vs. sömürmeye, onların verdiği paralarla saltanat sürmeye, paranın çoğunu lüks makam araçlarına, yeme içmelerine ve gezmelerine harcamaya devam edecekler.

Bence hükümet, özellikle şimdiki hükümet; bütün sendikalardan çok daha fazla işçiyi, memuru, emekçiyi ve garibanı düşünüyor. Baksanıza üç dört ay içinde sendikaların aklına bile gelmeyen birçok güzel düzenleme yapıldı. Kendi adıma minnettarım. İnşallah çok daha güzel işler yapacaklar.

 

C)MEDYA:

1-Hepsi değil ama önemli bir kısmı yine bildik rezil ve kasıtlı yayınlarıyla halkı ve algılarını yönlendirmeye çalıştı.

2-Gün boyu haberlere baktım. Mesela bir milyona yaklaşan üyesi ile Türkiye’nin en büyük konfederasyonu olan Memur Sen’in Kahramanmaraş çıkarmasını ya hiç vermediler ya da en son küçük bir haberle geçiştirdiler.

Ama üye sayıları yetmiş bin olan bazı sol sendikaların yüz iki yüz kişilik marjinal gruplarının işçi hakları ile ilgisi olmayan ideolojik saplantılarını öve öve bitiremediler.

“Yerin dibine batın e mi!” dedim defalarca…

3-Bu rezil medya sayesinde kısmen de olsa işçinin, çalışanın, emekçinin ve memurun hak ve taleplerini seslendiren Memur Sen’in sesi yeteri kadar duyulmadı. Diğer sendikaların ise zaten işçi, çalışan ve memur diye bir derdi yok. Bu ülkenin Müslüman halkına ve onun seçtiği hükümete çemkirip durmalarını abarta abarta verdi…

 

SONUÇ OLARAK;

1-İşçinin, emekçinin, memurun ve garibanların talepleri yine kısır tartışmalara kurban gitti. Bu talepleri dile getirmeye çalışanların (Memur Sen gibi…) sesi kuru gürültü ile boğuldu.

2-Din devlet ve vatan düşmanları arkalarına aldıkları çöplük medyaları ile dünya kamuoyunda istedikleri algıyı yaratmak için olmadık şaklabanlıklarla gün boyu milletin değerlerine çemkirdi.

3-Çalışanın ve emekçinin temsilcisi olması gereken sendikalar yine diktatörlük bakiyesi yapılarıyla derde deva olamayacaklarını ispatladı.

4-Bir çalışan olarak ben: “Bu gariban halkın güveni ve teveccühü ile yine onlardan biri olan Sayın Cumhurbaşkanım, halkın temsilcisi hükümetim ve yine bizden biri Sayın Başbakanım; sizden Allah razı olsun. Bu halkın da bu çalışanın da âcizane benim de bu dünyadaki güvencemizsiniz. Sizi seviyor ve size güveniyorum. Bizi ancak siz anlıyorsunuz.” dedim bütün kalbimle.

Sürç-i lisan eyledikse af ola!