Geçenlerde Tramvayda bir vatandaş ile istemeden de olsa kulak misafiri olduğum siyasi eleştirileri dolayısıyla hafif atıştık. Seksen küsur yıllık bir devletin hem de kendi fikirdaşlarının yapıp etmeleri sonucu kangren olmuş bir çok meselenin dahi tüm vebalini mevcut hükumete yüklemek için bir çaba içerisinde olunca müdahale şart oldu. Yaptığı eleştirilerin büyük kısmının hakikati yansıtmadığını söyleyince zıvanadan çıkmaya başlayan emekli bayan öğretmenin içinde taşıdığı hınç ve hırs tüm türkiye aleyhtarlarına yeter dercede idi. Ortam gerilince ben de sert konuşmak zorunda kaldım bir miktar.

          Herkesin beklediği neredeyse bu. Milli Eğitim üzerinden siyaseti dizayn etmek çabası. Hem de işten anlayan analamayan herkes ‘’Canım işte herşeyde başarılı olsa da Eğitimde başarısız bunu kabul edin’’ diyor. Neden başarısız olduğunu sorsanız bir adım ötede tıknefes şey tıkfikir olacak farkında değil. Türkiye’nin en büyük kurumsal örgütü olan Milli Eğitim Bakanlığı öğrencisiyle, öğretmeni ve diğer çalışan ekipleriyle hantal yapı olarak sürdürdüğü yılları olan bir kurum. Şimdilerde gerek kadroların değişikliği gerek bilgi çağının getirdikleri dolayısıyla o eski hantallığı üzerinden atma gayretinde. Ama hükümeti ekonomi ya da terör gibi çok daha zor icraatların olacağı yerler dolayısıyla yıkmayı hatta sarsmayı bile başaramamışların en büyük umudu MEB. Ortaya çıkan skandalların sebebi biraz da bu.

          Aslına bakarsanız başlıkta ki bu ifade bir çok açıdan cesaret isteyen bir başlık. Hem eski dilde hem eleştirel içerikli bir ifade ve uzun bir müddettir bizim camianın ya ölçülü yapmayı beceremediği ya da hiç yapamadığı bir acı hakikati ifade eder. Yani bizi biz eleştirmedikçe ve bizim yanlışlarımıza bizim doğrularımızdan bir cevap bulmaya çalışmadıkça diğerlerinin yanlış eleştirilerini istemsizce doğru kabul istikametine yöneleceğimiz aşikar. Öyleyse önce biz kendimizi çek etmeliyiz ki biz bizden derman üretilebilsin. Büyükler derler ki bin bilsen de bir bilene danış. Elbette yapılan iş ve işlemler açısından sorumluluk sahibi insanlar ellerinden gelenin en iyisini yapmak için azami gayret gösteriyordur. Ama bir ya da bir kaç çift gözün göremediğini seksen milyonun gözüne sokunca o işte ki yanlış ortaya çıkacaktır.

          Şimdi şöyle bir soralım. Cumhuriyetin kuruluşundan beri böyle bir kitap fiyaskosu yaşanmış mıdır? Ya da yaşanan bu travmatik durumun tercümesi nedir? Seksen küsur senedir ortada duran Türkiye Cumhuriyeti hiç böyle bir saldırıya maruz kalmamış idi ki buna benzer bir durum da yaşansın tabii olarak. Adamların savaş silahları kalem, kağıt, sınav, test, ve her tür eğitim öğretim materyali idi en başta. Bunlar daha sonra silaha sarılan bir terör örgütü olduğu için içeride de bir çok insanı aldatmayı başarmışlardı. Kaldı ki özellikle Milli Eğitim Bakanlığı tarihinde görülmemiş çapta büyük işler yapıyor olmasına rağmen mesele kitap sayfalarına sızan bir kaç ahlaksız figürün varlığına kilitlenmiş oldu.

          Elbette bu kadar da olmaz ama diyenleri duyar gibi oluyorum ama ahlaksız bir mücadelede ne tür tedbir alırsanız alın çaresiz anların olmasını engelleyemezsiniz. Son dönemde bizim en iyilerimizin bulunduğunu düşündüğümüz Milli Eğitim Bakanlığı çalışanlarının bir kalemde silinmesine razı olacak değiliz. Özellikle bürokraside ve Eğitimde isim yapmış değerli insanların hizmet ürettiği Bakanlık ve Taşra teşkilatlarının baskı altına alınma isteği çok normaldir. Öyle ki yapılan bazı iyi işlerde eleştiri yapılınca savunma refleksinin sürekli açık tutulduğunu görmek te üzücüdür. Adam saldırırken hem kendisine hem de eleştirdiği devletin bürokratı olan kişiye konum belirliyor. Karşısında cevap veren kişi ister siyasi olsun ister bürokrat olsun hem muhatabının hem de kendisinin yeri konusunda bir itirazda bile bulunmuyor. Tam bir ön kabulle ve neredeyse özür beyan edercesine ve aslında biz öyle yapmak istemedik dercesine cevap vermeye çalışıyor olmasıdır manidar olan.

          Muhalefetin istediği de bu zaten. Zaman kaybettirerek enerjiyi düşürmek ve yapılabilirliği olan bir çok icraatı engellemek. Böylelikle zayıf düşürdükleri Milli Eğitim bakanlığı üzerinden hükümete ve siyasi yapının taraftarı olan seçmene yani İslami duyarlılığı olan bilinçli insanlara ayar vermeye devam edebilmek. Uzun yıllardan beri yapageldiklerinin devamlılığını sağlayarak egosantrik tatmin yolunu bulabilme umudu için yapılan bir hezeyan çırpınmalarına dönüşmüştür meseleye yaklaşımlar. Halbuki bu tavırların karşısında onların daha önce millete rağmen yaptıklarına azar azar işaretle tepeden cevap verilmelidir. Doğru olanın bu olduğu cesurca savunulmalıdır. Ne müfredat ile ilgili çalışmalarda ne de diğerlerinde asıl istenen hedefe ulaşılabilmiş değildir. Ama yapılanlar da az değildir. Olana sahip çıkıp daha iyisi için çok daha fazla çalışılmalıdır.

          Teog’un kaldırılması meselesine geçmeden önce hızlı karar vermek devletler için bazen hayati değerde olup onun reflekslerine işaret eder. Ancak bazen amacın oluşumunda ya da işin hedefine ulaşmada çarpışmalar oluşturmak suretiyle bir çok emeği de ber heva edebileceği de düşünülmelidir. Yaşanan hiç bir şey yaşandı bitti saygısızca denip bir kenara konmuyor maalesef şarkılarda olduğu gibi. Muhalefet ve art niyeliler bu çarpışmaları not ediyor ve günü geldiğinde masaya süreceklerinden kimsenin kuşkusu olamasın. Büyük ihtimalle çok sayıda yerleşme problemi Sayın Cumhurbaşkanına ulaşınca siyasi kimliği dolayısıyla hızla sorun giderme refleksi ile konuyu ele almıştır. Şimdi çocuklar Üniversite sınavının da akıbetini merakla ‘’Ben şimde ne yapacağım, neye göre çalışacağım’’ diye sorup duruyor.

          Yaşananları tarafgir olarak irdelediğimde izah buluyorum veya en azından arıyorum. Ama dışarıdan bakmaya çalıştığımda ortaya kocaman bir izmihlal çıkıyor gibi. İşte muhalif duruş tam da buna odaklanmış vaziyette. Hadi şimdi bir de bu açıdan düşünüp meselelere çözümlerimizi bir de bu açıdan ele alalım. Ne kadar çok iş yaptığınız kadar, ne kadar başarılı olduğunuz kadar ne kadar falso yaptığınız ne kadar açık verdiğiniz de önemlidir.

          O zaman buyrun bir de burdan bakın.

          Milletin değerlerinin yüceltilmesi ve yaşatılması hatta ümmetin selameti için eğitimli yeni ve cesur nesillerin inşası için ufuk kazandırıcı bir bakış açısı ile yapılan tüm çalışmaların alanda sahiplenilmesi çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında okul yönetimlerine ve öğretmenlere büyük vazifeler ve sorumluluklar düşüyor. Yukarılarda alınan kararala ve yapılan düzenlemeler ancak sahaya ve hatta evlere yansırsa bir kıymeti olabilir ancak. Dolayısıyla isteyen istediği istikamete bol bol eleştiri yapsın, istediğinin işini beğenmesin ama önce herkes kendini eleştirsin ve kendi işini beğenip beğenmediğine ya da beğenilip beğenilmediğine bir baksın derim ben.

          Gerisi hep lafı güzaf…

          Vesselam

          Selehattin Duman

          Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.

          08.10.2017