Kafkas Rüzgarı

        Geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi akşamı Kadir Has Kongre Merkezinde Kayseri Kafkas Derneği tarafından tertip edilen gecede muhteşem gösteriler sahnelendi. Ben de Kafkas kökenli olduğum için geceye iştirak ettim. İyi ki de etmişim. Damarlarımdaki kan hızlandı desem yeridir. Müziğin o eşsiz tınısı adeta insanın kulağındaki pası siliyordu.

       Bu yıl Kayseri Kafkas Derneği’nin 50. Yıl dönümü anısına tertip edilen geceye katılımın son derece yüksek olması beni ziyadesiyle memnun etti. O büyük salon ağzına kadar doluydu.

       Çerkeslerin tarihten bu yana bozulmadan gelen gelenek ve göreneklerinden oluşmuş, yazısız kuralları var. Bunlara kendi dillerinde "xabze" deniliyor. Bu kurallar örfidir. Hayatı bütünleşmiş yasalara göre düzenleyen bu kurallar, o cemiyetin tüm yapısını şekillendirmektedir. Tüm Çerkesler küçüğünden büyüğüne bu kurallara son derece dikkat ederler. Çünkü bunların yaptırım gücü, kişilerin onlara olan bağlılıkları ile bütünleşir.

        Salona girdiğiniz andan itibaren asırlar boyu süregelen Çerkes geleneklerini gözlemlemek mümkündü.  Örneğin kitap ve yöresel ürünler için kurulan stanttaki görevliler her gelen konuğu nazikçe selamlayıp baş misafir gibi karşılıyorlardı.

       Sahnede ise bizleri geleneksel kıyafetleri ile iki sunucu karşıladı; kıyafetleri asaletlerine asalet katan sunuculardan biri Çerkes dilinde diğeri de Türkçe olarak sunum yaptılar. İki dilli yaşamın güzelliği sahnede bir kez daha sergilenmiş oldu.  

       Bu tarihi eşsiz geleneğin, her şeyin hızlıca tüketildiği günümüz modern kültüründe dahi yaşatılıyor olması bizler için çok anlamlı olmakla birlikte geleceğe dair son derece umut verici.

        Gecenin konuklarından olan Talas Belediye Başkanı Sayın Dr. Mustafa Palancıoğlu Bey mikrofona geldi ; “Ben Çerkesleri çok seviyorum. Hemen hemen her programlarına katılmaya çalışıyorum. Hatta ten rengimden dolayı beni ve çocuklarımı Çerkeslere benzetiyorlar. Bu özgün Kafkas kültürünün kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşması ve geleceğe taşınması adına dernek faaliyetlerini önemsiyorum ve elimizden gelen her türlü desteği göstermeye gayret ediyoruz.” açıklamalarında bulundu.

        Kayseri Kafkas Derneği’nin bu güzel organizasyonu vesileyle Kafkas Kartalı İmam Şamil'in ismini yâd etmek, şanla şerefle dolu mücadelesini de analım isterim.

 

İmam Şeyh Şamil Kimdir?

       Kazakların hatmanı(komutan) Duruşenko “Yenilmeyen bir millet tanıyorum. O da Kafkasyalılar” demekten kendini alamadığı milletin efsane komutanını yakından tanımanızı istiyorum.

        1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde doğan gerçek adı Ali olan bu çocuğun küçük yaşta amansız bir hastalığa yakalanması sonucu tez iyi olsun, korunsun anlamında Şamil ismi de lakap olarak babası tarafından verilir.

        Küçük yaşından itibaren sıkı bir eğitim görmüştür. Medrese tahsili yaparak dinî ilimlerde büyük ilerleme kaydetmiş ve zamanın âlimleri arasına girmiştir. İslam için seve seve canını ortaya koyan yiğit insanlar diyarı Kafkasya’nın namlı bahadırlarından silah kullanmasını, ata binmesini öğrendi. Delikanlılık çağına girdiğinde bileği bükülmez bir yiğit olduğu anlaşılmıştı.

         Şeyh Muhammed’den sonra üç imamdan biri olan İmam Şamil’in1834’de “Şeyh Şamil” olarak Kafkas halkının başına geçerek Rus ordusuna kök söktürmeye başladığında 38 yaşında idi. Kafkasya’nın imamı, lideri olan Şeyh Şamil önderliğinde Müslüman Kafkas ahalisi, devrin en modern silahlarıyla ve sürüler halinde saldıran Moskoflara karşı kahramanca karşı koyuyorlardı. 

        Kafkasya’da istiklal meşalesi asırlara nam salacak bir kahramanın eline geçmişti ve yiğit insanlar İmam Şamil’in kumandasında zaferden zafere koşuyordu. O artık adını Kafkasya’nın dağlarına ve tarihin sayfalarına altın harflerle yazdıran, ömrünü milletinin hürriyetine ve İslam beldelerinin bağımsızlığına adamış şanlı bir mücahit, namı diyar Kafkas Kartalı İmam Şeyh Şamil’dir.

       “Sonunu düşünen kahraman olamaz, kuvvet ve yardım ancak Allah ü Teâlâ’dandır.” diyen İmam Şeyh Şamil aynı zamanda son derece muazzam bir hatiptir. Kafkasya’da ayrı ayrı hanlıklar halinde olan Müslümanları bir bayrak altında toplamayı başarmıştır.

        500 bin kişilik Rus ordusunu 10 bin kişi civarındaki ordusuyla 30 sene boyunca hezimete uğratarak dünyaya rezil etmiştir. Gerilla savaşının ilk ve bilinçli örneğini vermiştir. Savaş meydanlarının güçlü ve yiğit savaşçısı İmam Şeyh Şamil aynı zamanda usta bir silahşordur. Sol eli ile kılıç kullanma maharetiyle şöhreti vatan sınırlarını aşmış dünyada nam salmış efsane bir komutandır.

        Savaş meydanında “Allah Allah” nidalarıyla hücum ettiği sırada bir süngünün Şeyh Şamil’in göğsüne saplanıp arkasından çıktığı görüldü. Bir mağaraya çekilen Şeyh Şamil pek çok yerinden yaralanmış, kaburga kemiklerinin bazıları ve köprücük kemiği de kırılmıştı. Kaç gün kaç ay yarı baygın vaziyette yattıktan sonra kendine geldiğinde, annesini baş uçunda görünce, güçlükle;

“- Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?” 

 

diye sordu. İşte böylesine mümin bir insandı. Namazlarını ima ile kılarak, aylarca yatakta yatan Şeyh Şamil’in Cenab-ı Hakk’ın izniyle yaraları kapandı, kırılan kemikleri birbirine kaynadı, sıhhate kavuştu.

 

             Rus Çarı 2. Aleksandr bütün ordularını bu bir avuç kahraman üzerine salmış ve Şamil’i yenen kumandanlara büyük rütbeler ve mükâfatlar vaat etmiştir. Etrafında sağ kalan 400 kişi ile bu orduyu bile köyünde iki ay oyalamıştır.  Neticede etrafı kuşatılan bu köyde, çocukların ve kadınların açlıktan ölmemeleri için teslim olmuştur. Çar, bu büyük mücahide hayranlık duymakla beraber, korkusundan onu yıllarca sıkı bir göz hapsinde tutturmuştur. On yıl kadar bir konakta hapis hayatı yaşamıştır. Yıllar sonra Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in aracılığıyla ve oğulları rehin kalmak şartıyla hac farizasını yerine getirmek üzere salıverilir. 

        Hac yolculuğunda ilk durak İstanbul olur. Büyük bir kalabalık bu şanlı mücahidi büyük bir coşkuyla karşılar. İstanbul bir bayram günü yaşamaktadır. Aziz misafirleri şehirlerine teşrif etmiştir… Şamil’i getiren gemi Dolmabahçe sarayı önüne demirlemiştir. Büyük kahramanı bizzat Sultan Abdülaziz karşılamış ve onu büyük bir muhabbetle bağrına basmıştır. Sultan Abdülaziz sevincini şöyle ifade etmektedir: “Babam sultan Mahmut mezarından çıksa idi ancak bu kadar sevinç ve heyecan duyabilirdim!”

        Şimdi sırada Haccın rükünlerini yerine getirmek vardır. Cidde’den Mekke’ye varınca ilk iş Hac farizası için ihrama girmek olur. Hac farizasının bitiminde Medine’yi ziyaret etmek vardır. Hac’dan sonra büyük imam, Allah Resulü’nün komşusu olur.  Büyük bir izzet ve ikram’la ağırlanan İmam Şamil burada rahatsızlanarak 17 Şubat 1871’de Medine-i Münevvere’de ruhunu Rahmet-i Rahman’a teslim eder. Birçok Sahabe-i Kiramın metfun bulunduğu Cennet'ül Baki Mezarlığına defnedilir.  Moskof zulmüne boyun eğmeyen, esir yaşamı zulüm azleden, İslam’ın sancaktarı büyük bir komutandı o.

Allah mağfiretiyle muamele buyursun…

Yüce Mevla’mdan İmam Şamil’e rahmet, bizlere de insani ve İslami basiret niyaz ederim.  

 

 

Rafet URAL

[email protected]