İnsanların toplum içinde yaşamaları, diğer kişilerle sosyal ilişkiler kurmaları, onlara bir takım avantajlar sağlar, bazı yükümlülükler ve ödevler getirir. Sosyal ilişkilerde beliren bu ödevler ve yükümlülükler toplumsal bir güce sahiptir. Yerine getirilmemeleri halinde toplumda tepki uyandırır, bazı durumlarda toplumu temsil eden kamu otoritesinin, yani devletin harekete geçmesine neden olur. Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara, sosyal düzen kuralları denilmektedir. Toplum yaşamını düzenleyen, başlangıçta aynı nitelikte sayılıp uzun bir tecrübe ve uğraşı sonucunda türleri birbirinden ayrılan sosyal kuralları başlıca dört grupta toplamak mümkündür. Bunlar, din, ahlak, örf ve adet, hukuk kurallarıdır.     

             Din kuralları dediğimizde İslam dininin kurallarını kastediyoruz. İslam dini insanlığa gönderilmiş ve bozulmalara karşı korunmuş son ilahi dindir. Dinimizde bir eksiklik, bir noksanlık olmamasına rağmen kurallara uyulmaması bizlerin kişisel hatasıdır. Ahlak kurallarını da içermesi ile birlikte güzel ahlakı hedefler. Örneğimiz, rehberimiz peygamberimizdir. Sahabeler, âlimler ve diğer güzel insanların hayatlarını öğrenme imkânımızda mevcutken peki neden kuralların dışına çıkıyoruz? Bu sorunun cevabını birazdan vermeye çalışacağız. Kitabımızda yaptığımız ve yapmadığımız her bir görevin karşılığında hesap vereceğimiz de bildiriliyor. Bu da hukukun yazılı olması ve taraflarca bilinmesidir. Örf adet olarak yüzyıllardır oluşmuş bir kültüre sahibiz. Din konusunda bizden kaynaklanan yanlışlarımızda nesillerden nesillere aktarılmış, maalesef. Tüm bunlardan varacağımız sonuç kendimizi madden ve manen tanırken içinde yaşadığımız toplumu da iyi tanımak ve anlamak mecburiyetindeyiz.

            Köklü bir tarihe, sağlam bir inanca sahip bir millet olarak asrımızda küresel dönüşümün lokomotifi olmak varken, AB’den, ABD’den ve diğerlerinden medet bekleme gafletini nasıl izah etmeliyiz? Bu sorunun karşılığına toplumun her kesiminden farklı cevaplar alabiliriz. Biz eğitimci olarak bu soruna doğumdan ölüme aldığımız formal ve informal eğitimlerin toplamının sonucu olarak bakıyoruz. İtiraf etmek gerekirse başarısızlığımızı kabul ediyoruz. Bu ön kabule eğitimcilerimiz itiraz edebilirler. Ancak her öğretim yılında 180 iş günü, zorunlu toplam 12 yıl sonunda aynı konuya defalarca değinmemize rağmen en büyük eserimiz, gençliğimizin içinde bulunduğu durum ortadadır. Yeni nesil teknolojinin mucidi olacağına esiri olmuştur. Değişimin öznesi olamayanlar, değişimin nesnesi olmaktan kurtulamazlar.

             Bir kabile devleti değiliz elbette. Fakat iş yaparken, iş yaptırırken aldığımız ölçütler ilkel kabile devletlerinden farklı değil. İşi ehline verin diyen bir inanca tabi olan bizler bir makama atama yaparken ırkına, mensubiyetine, cemaatine, en insani tercihlerine bile bakıp bizi de görebilecek kişileri seçmeye çalışıyoruz. Benim adamım olsun çamurdan olsun anlayışı zihinlerimizde hala yer işgal ediyor. Yanlışlar yapılınca da saflığımızdan dem vuruyoruz. Adalet hakkı teslim etmektir. Hakkı hak edene vermezsen adaletin sözde kalır. Zulmün olduğu yerde huzur kaybolur. Hukuk herkesin ortak paydası olmalıdır. Avukat tutma, hâkim tut sözü de bize aittir. Kuralların her vatandaşa işlemediği bir yerde kural tanımazlık alır başını gider. Trafikte gördüklerimiz kuralsızlığın kural olduğunu göstermeye yeter de arta bile. Kurallar önce ailede sonra okullarda öğrenilir. 

              Kurallara önce büyüklerin uyması gerekir. Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma anlayışı tam bir şeytan mantığıdır. Kuralsızlığın kural olduğu her yerde toplumsal huzur alabora olur. Huzuru kaçanlar ver huzur kaçıranlar birbirine karışır. Sınıfında kuralları koyamayan ve bu kuralları öğrenciler arasında işletemeyen bir öğretmenin toplumdaki keşmekeşlikten şikâyet etmeye hakkı yoktur. Evinde çocuğunu terbiye edemeyen anne babaların tüm suçu eğitimcilere atamasının da bir anlamı yoktur. Toplumda kurallar var ve uygulama yoksa orada krallar vardır. Kral ise istediğine istediği gibi davranma hakkını kendinde görür. Şimdi etrafınıza bir bakın lütfen kurallar mı hâkim yoksa krallar mı? Ya da kraldan çok kralcılar mı? Takdir ve yorum sizin… ([email protected])