Geçmişte cennetten yer satarak kendi insanlarını köleleştiren Batı; kitle iletişim araçlarının fazlalaşması nedeniyle küçülen dünyada hükmünü sürdürmek için kendine tüketici köleler yarattı.  Yarattığı bu köle ordusunu yönetmek için de kitle iletişim araçlarını dibine kadar kullandı.

 

Orta yaş ve üzerinde olanlar bilirler; televizyonlarda, onun da öncesinde siyah beyaz oynatılan filmlerin tamamında tütün ve türevlerini kullanan artistlerle karşı karşıya kaldık. Bir sıkıntının ardından yakılan sigaranın dertlerimizi hafifleteceğine; başarının ardından yakılanınsa sigara tüketerek o kahraman gibi güçlü olabileceğimiz yalanlarına inandırıldık.

O gün için fark ettirilmeden empoze edilen düşüncelerin, bugün aslında ne kadar yanlış olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ne var ki bu durumun benzerine ülke olarak şahit oluyor, farkında olmadığımızdan mıdır nedir, alkış tutuyoruz. Belki tahmin edenleriniz olmuştur. Evet, şu son dönemde tv ekranlarını dolduran millet ve memleket temalı diziler.

Star, Kanal D hatta Fox! 16 Nisan’ın son çeyreğinde sözde milli diziler ile atağa geçtiler. Kimisi “yola geldiler” kimisi “korktular” kimisi de başka bir şeyler dese de genel itibariyle dizilere karşı bir sempati oluşmuş durumda.

İşte tehlike de tam bu noktada başlıyor. Geçmişte Aşk ı Memnu ve Fatmagül’ün Suçu Ne? gibi Türk aile yapısı, örf ve adetlerimize zarar veren diziler sayesinde toplum nezdinde güvenirliğini; gezi olayları vb durumlar karşısında takındıkları tavırlar ile de tarafsızlığını yitirmiş bu medya guruplarının bu dizi serileri ile ne yapmaya çalıştıklarını analiz etmek lazım.

FETÖ’nün yayın organı STV’nin dizileri ile hücrelerine nasıl talimatlar verdiğini her geçen mahkemede duyuyor,  öğreniyoruz. Öte yandan hem toplum hem de bilim adamları nezdinde TV’nin en etkili propaganda aracı olduğu bir gerçek. Durum böyle iken söz konusu dizilerin her bir sahnesinden her bir repliğine dikkat edilmesi gerekliliği hasıl oluyor.

Ülker’in şaka konulu sosyal medya reklamı tazeliğini koruyorken bu endişelere kapılmak hiç paranoyaklık olmasa gerek. Kaldı ki şaka reklamının müziğini tersten dinlediğimde “yok artık, bu da paranoyaklık” tepkisi üzerine değerli bir büyüğümün “Osman, son yüzyılın en büyük ve hain gizli örgütü ile mücadele ediyoruz!” uyarısı beni bir kez daha silkmişti.

Bu çerçevede düşündüğümüzde bu dizilerle amaçlanan söz konusu medyanın marka algısını “milli ve yerli” kavramı ile bütünleşmesini sağlamaksa; bunu bir nebze olsun başarmış durumdalar. İşte bu noktada da uyarıyoruz! Zira söz konusu dizelerdeki kahramanların ağızlarından çıkacak sözler veya kritik anlarda verecekleri kararlar “kitlelerin benzer durumlarda verecekleri kararları belirleyecektir.”

 

Öyle ise söz konusu dizilere başta olmak üzere çok büyük kitleleri kısa sürede etkisi altına alabilecek kaynaklara dikkat etmeli Büyük Türkiye yolunda her türlü psikolojik harbe hazır olmalı kısacası 15 Temmuz sonrası nöbetlerimiz gibi 16 Nisan ve akabinde 7/24 uyanık olmamalıyız.

Osman Gökhan ÇAM - www.osmangokhancam.com