Eğitim herkesin dilinde. İki anlamda da kullanıyorum bunu. Biri dile düşmek anlamı diğeri ise sadece dilde, gönül meseleye lakayt anlamında. Neden mi? Çünkü herkesin bir şekilde muhatap olduğu ve en değerlisi olan evlatlarını, geleceğini ilgilendiren bir konu da anın çün.

        Şimdi ele alacağımız konu müfredat dediğimiz meseleye geçmeden okullar ve eğitim süreçlerinin geldiği nokta ile ilgili bazı bilgileri değerlendirelim kısaca. Okul dediğimiz yapı bir çile hane olmaktan çıkmıştır. İlk yıllarda çalıştığımız kurum binaları geri kalmışlığın ağır kokularını yüzümüze çarpar vaziyette idi. Gelinen nokta itibariyle arınmış bir manzaranın keyfini sürdüğümüzü söyleye biliriz. 

        Sınıf mevcutları itibariyle seksen kişilik sınıflardan otuz, kırık aralığı sevindirici. Hem de sekiz yıllık kesintisiz eğitim garabetinin ardından devrim niteliğinde dört artı dört on iki yıllık zorunlu eğitime geçilmiş olmasına rağmen. Bu arada özellikle milletimizin hassas olduğu hafızlık eğitimine rahatlamalar sağlayıcı düzenlemeler şükran duygulanın zirve yapmasını sağlamıştır.

        Mesele iyi kalemleri sayarak aferin alma verme meselesi değildir. İmam hatip liseleri konusunda alanda ki eğitimcileri bile ufkuna aşan bir yaklaşımla hedefler belirleyip sağlam adımlar atılmasını sağlayan Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanlık yetkililerine derin bir teşekkür içerisindeyim.

        Ülkemizin kurulduğu günden beri bir çok ülkede olduğu gibi eğitim bir koz ve silah olarak kullanılmıştır. Şöyle ki; birçok aile çocuklarını eğitim ortamlarının mahzurlu fikir ve yaşantısından korumak için okutmamayı tercih etmek zorunda kalmıştır evvel emirde. Daha sonra oku/t/mak istediğinde de malum zihniyetin engellerine takılmıştır.

        Tüm totaliter rejimlerde en önemli hedef tek tip insan yetiştirme olmuştur. Bu çerçevede devrim tarihi dersleri konmuş ve eğitim eleştiri ve araştırma üzerine değil sıkı bağlılık ve teslimiyet üzerine kurulmuştur. Türkiye de uzun yıllar bu tavır ve tarzın sıkı takipçisi olmuştur. Hatta bu yapının daha sonra komşu ülkelere model olduğunu söyler Amerika Birleşik Devletler Pentagon danışmanlarından İranlı araştırmacı yazar Vali NASR.

       Onun söyleşi ile ifade edersek tabi özet olarak ‘Türkiye Kemalizm’i başarılı olunca önce İran’a ardından Irak ve diğer İslam ülkelerinde uygulamaya konulmasını sağladık. Artık İran Kemalizm’ini Şah Irak ve diğer ülkelerin Kemalizm’ini ise Baas partileri icra ediyordu. Amerika kendi menfaati için bu ülkelerle işbirliğini sürdürmek istiyor ise oralarda iktidar adayı olan İslamcılarla anlaşmanın bir yolunu bulmalı. Gerekirse küçük tavizler vermeli ancak istediklerimiz de almalıdır.’

        Bu örneğe neden başvurduğumuza kısa bir açıklama yapalım. Eğitim müfredatı dediğimiz şey gelecek nesillerin nasıl düşüneceğini, nasıl üreteceğini vb. şekillendiren bir temel taştır. Yapılan müfredat çalışmalarını merakla neticeye ulaşmasını bekliyoruz. Asla iyi niyet sorgulaması yapmak değildir amacımız. Samimi gayretleri takdir ediyor tüm kesimlerin taleplerini alma yöntemini destekliyoruz.

        Ancak bunu yaparken kendi milli hedeflerimizi ve medeniyet değerlerimizi, geçmişin birikimi ve cihanın geleceğini kuşatıcı bir biçimde verme gayesinin nerelerde olacağı merak konusudur. Sağlam bir inanç, güçlü bir vatan sevgisi, diğerini anlama, anlayış göstererek kabul etme ve her türlü sapkın düşünceyi ayırt etme becerisi ne kadar verilecektir. Sorgulayan ve araştıran, üretmeyi ve icat ve keşifler yapmayı özendiren bir yöntem aktarılabilecek midir yeni nesillere.

        Bu güne kadar konulmuş bazı derslerin kaldırılmayacağı ile ilgili zaruri açıklamalar kimin içini rahatlatmak üzere yapıldı ve en azından ıslah edilmeden bu derslerin devamının ne faydası olacaktır. Daha doğrusu kendi tarihi ile ilgili bile cahil bırakılmış bir toplum hala aynı bilgilerle nereye varacaktır. Başka ülkede Yalan Söyleyen Tarih Utansın diye ciltlerce kitap yazılmış mıdır bilmem ama bizde var. Tarihini bilmeyen bir millet olmamızın kime ne fayda sağladığı izahtan varestedir.

        Düşün dünyamızın tıkandığı en önemli alanlardan birisi kavramlarımızdır. Kendi tarihine yabancılaşmış insanımız dilinden de koparılmış olduğuna göre telafisi için neler yapılacaktır. Kendimizi ifade edeceğimiz, asırlar boyu bizim olan kelimeler yeniden uyduruk dilden kurtarılarak hayat bulabilecek midir? Ya da yeni, yerli kavramlar üreterek içini doldurarak anlamayı ve yeni bir mefkûre oluşturmayı başaracak bir doygunluğu özendirecek, öğrendiğini insanlığın menfaatine kullanırken kendi menfaatini öteleyecek bir değer yargısı kabul ve kazanımı mümkün olacak mıdır?

        Üretilen kavramlar gerektiği gibi algılanarak, bencil değil diğerkâm olmanın lezzeti hakkında farkındalık ve davranış gelişimi hedefi hangi boyutta olacaktır. Empati kavramını duyan, öğrenen hali hazırda ki insanımızın sürekli karşısında kilerden bunu beklemesi hatasının kavramın değersizleşmesini sağladığını gözlemledik. Şimdi benzer duyguları ayakta tutabilmek için yeni kavramlar üretiyor oluşumuz ve bunların eskilerinden daha hızlı yıpranıyor olması ne tür eğitimin sonucudur. Bu tespitler yapılmadan yapılacak bir müfredat değişikliği ihtiyaca ne kadar cevap verecektir bilinmez.

        Zorun ötesinde zor bir çalışma olduğunu kabul ediyorum. Uzun yılların birikmiş problemleri ve çağın getirdiği sıkıntılar ile beraber geleceği öngörme endişesi kuşatmış durumda. Bizim eski/meyen/ metotlarımız, milli değer kodlarımız ve yeni fark edilen, yöntemlerin bir harmanı olacak bu yolculuğun ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesi dileği ile;

        Aman dağ fare doğur(du diyecekler haklı çık) masın…

Selahattin DUMAN

Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl.Şb. Bşk. Yrd.

24.02.2017 03:15