Çağımızda insanoğlu bilim ve teknikte zirvede ancak insanlıkta daha çok almamız gereken yol var. Hayatımız her geçen gün varlıkla birlikte kolaylaşması gerekirken nedense giderek zorlaşıyor. Bunu yapanlarda maalesef bizleriz. Öyleyse başlığımızdaki soruyu sorduğumuzda neden ideal insan yetiştiremiyoruz?  Aklı  selim herkesin bu soruyu kendine sorduğunu ve cevabını aradığını düşünüyorum. İçinde yaşadığımız dünyayı kendimize dar yapmamızın sebebi nedir? Güven bunalımının bizleri götürdüğü noktada anlam arayışımız daha da bir anlamlı oluyor.
            İnsanın dünyaya geldiği yer ailedir. Ailenin varlık sebebi de neslin devamıdır. Eşler birbirlerini nesilleri devam ettirme düşüncesiyle olduğu gibi kabul ederler. Birlikte çocuk yetiştirir mürüvvetini görmek isterler. Genel olarak baktığımızda aile ocağında büyüyen çocuk anne baba tarafından kendilerince en güzel biçimde yetiştirilir. Topluma katıldıktan sonra olumlu ve olumsuz yanlarıyla halkın ya huzurunu kaçırır ya da olumlu katkılar sunar. Çağımızda huzur kaçıranların huzur verenlerden daha çok olması bizleri kaygılandırmaktadır. Kısacası ailesinde iyi yetişmeyen kişiler toplumsal tehdide dönüşmektedir.
 Aileden sonra birey okulla tanışır. Anaokulundan üniversiteye kadar her kademede alınan eğitiminde tartışılması şarttır. Ülkemizde herkesin kendi kişisel gelişimini dilediği gibi sağlayacağı sözde eğitim kurumları mevcut olmasına rağmen hakikatte bu amacın gerçekleşmesini sağlayacak ortamlar ne yazık ki pek azdır. Okullar bindirilmiş kıtalara, eğitimciler öğrenci bakıcısına dönüşmüştür. Her şeyi öğretme aşkına kaptırmışız kendimizi, öğrettiğimizi sanıp oyalanıyoruz. Bilgiyi versek bilinç veremiyoruz. Öğretiyoruz, ancak her doğru bilen bildiğini doğru yapabilen olamıyor. Model alınanlar vasatı temsil etmiyor. Model alınması gerekenler ise dikkat çekmiyor.
             Kültürümüz kozmopolit, değerlerimiz değersizleşmiş, zan üzerinde hezeyanlar üretiyoruz. Sevgimiz taraftarlığa nefretimiz düşmanlığa dönüşüyor. Gerçeğin aşığı olacağımıza âşıkların acı gerçekleri filmini oynuyoruz. Hak ve halk aşığı olacağımıza zevklerimizin tutsağı olmuşuz. Dünyanın merkezine koyduğumuz benliğimiz tüm ilişkilerimizin belirleyicisi oluyor. Ben varsam her şey gerçek ben yoksam her şey yalan. Hayatta her şeyin bir değeri olacağını kabul edeceğimize fiyatı üzerine değer biçiyoruz. Satın alamayacağımız şeylerin olacağını akıl edemiyoruz. Yukardakilere bakıp komplekse aşağıdakilere bakıp havalara giriyoruz. Ne oldum delisi olduğumuzdan haberimiz bile yok.
             İlim bilmenin de, âlim olmanın da yolu kendini bilmekten, haddini bilmekten geçiyor. Asıl sorunumuz âlimlerimizin bu hikmeti dikkate almadan hadlerini aşmalarından kaynaklanıyor. Okumak kişinin ilmini artırsa da cahilliğini azaltmıyor. Hatta az bilenlerden daha fazla çok bilenlerin cahilliği bu halka zarar veriyor. Yeni bir şey söyleyeceğim derken gerçekleri çarpıtmak asla ilim olmaz. Bilim adamı bilginin namusunu, şerefini korumak zorundadır. Bilginin amele dönüşmesi kişinin söylediğini yaşamasıyla mümkündür. Fatih’ ler yetiştirmek için önce Ak Şemseddin’ leri yetiştirmeliyiz.
            Başlıktaki sorunun cevabına tekrar gelecek olursak burada en masumu yavrularımız, aile, okul, çevre ve kültür ise hiçte masum değildir. Yeniden düzelmemiz kendimize gelmemiz için önce kendimizi sonra ailemizi, daha sonra çevremizi imar etmeliyiz. İnsanı düzeltince kâinat düzelir. Bu burada söylendiği kadar kolay olmuyor. Bunun için bir adayış gerekiyor. Adanmak ancak bedel ödemeyi göze almakla gerçekleşir. Bilmek,  yapabilmek ve ilkelerde samimiyet bütün mesele bunları yaşamak. Erdemli insan olmak için dengeli, adil, dürüst ve samimi olmak gerekir. Bu günün fakirliği adam gibi adam sayısındaki azlıktır. Az olanlar değerlidir. Değerli olanların değerini bilerek işe başlamak daha doğru olacaktır. ([email protected])