Birtakım tuzu kuru Müslümanlar, vur patlasın çal oynasın, gel keyfim gel eğleniyor, zevkleniyorlar. Gençliğin, ülkenin istikbali, İslam dünyasının feci hali onların umurunda bile değil.

3. Dünya Savaşı kapımıza dayanmışken, dünyanın dört bir yanında coğrafyalar kan ve zulme düçar olmuşken, toplumda azgınlık, huzursuzluk, mutsuzluk, bencillik, her türlü kötülük almış başını gitmişken, patlamaya hazırlanan volkanın kraterinde piknik yapıyoruz.


Mikro ve makro bağlamda tüm hayatımızı ferdi, ailevi ve ictimai olarak en güzel, en adil şekilde düzenleyen Dinimiz İslam, büyük ölçüde hayatlarımızdan fiili olarak çıkıp gitti. Artık imanlarımız, gerçekten tehlikede. Sanki akıllar durmuş ve tutulmuş.

Münevverler, alimler yetişmiyor artık. Bilenler, bilmeyenleri uyarmıyor aydınlatmıyor. Bilmeyenlerse hiiç merak edip sormuyor. Sorsalar bile, işlerine gelmediği için önemsemiyor. Hakk’ın tarafındakiler benimsenmiyor, kendileriyle alay ediliyor, değersizleştiriliyor.

Azgınlıklar, büyük günahlar toplumu çepe çevre sararak pençesine almış. Ahlaksızlıklar, fısklar, fücurlar, içki, uyuşturucu, kumar, zina, fuhuş, teşhircilik, sapıklık, rüşvet, haram yeme, hırsızlık, adam öldürme rekora koşmakta. Faiz belası sıradanlaştı ve yaygın hale geldi.

Müslümanlar emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını terk ve tatil ettiler. Azgın ve saldırgan dinsizler, İmana, İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata ve mukaddesata saldırırken, birtakım sözde dindarlar, (yasal sınırlar içinde savunma yapmayıp) zillet içinde susuyorlar.

Entrikalara tenezzül eden, nefrete layık düşük ve müptezel birtakım insanlar, siyasette, bürokraside, stk larda; liyakatli makam sahiplerini yerlerinden düşürmek, yerlerine kendi adamlarını koymak için bin türlü dalavere çeviriyorlar. Yalan, iftira, komplo ile çeşitli makamlardaki veya makamları hak eden liyakatli kimselerin canlarını yakıyorlar, kariyerlerini yıkıyorlar. Oysa getirmek istedikleri kişiler, devirmek istedikleri kadar ehliyetli ve liyakatli değil ama bildiklerini okuyorlar.

Toplumda ne kadar oportünist (fırsatçı),  hedonist (hazcı), arivist (amaca giden yolda her şey mübahcı) varsa, ne kadar asalak, lüpçü varsa, şu anda çeşitli alanlarda toplum idaresinin sanki köşe başlarını tutmuşlar, zenginleşmenin, coşkuyla ve heyecanla devletin ve milletin emaneti olan ‘imkanları’ sağmanın telaşındalar.

" Peki kim suçlu?" dediğinizi duyar gibiyim, hemen söyliyeyim:

Suçun bir kısmı, elbette Devletin. Çünkü; Devlet, ahlak ve karakter eğitimi vermeyen, insan merkezli olmayan eğitim sistemi ile toplumu iyi eğitemiyor, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi iyi yetiştiremiyor. Böylelikle toplumda ahlakı ve âdil hukuku hâkim kılamıyor. Ben merkezci, konformist, emeksiz kolay kazanmayı ilke edinmiş nesillerle medeniyet inşa edilemez, adalet ve merhamet tesis edilemez.

Namuslu vatandaşlarla kalkınma olmaz diyen resmî ideoloji, aileyi yıkan, zinayı suç saymayan Medenî Kanun, toplumda hukuka olan güveni sarsan, kamu vicdanını tatmin etmeyen Ceza Kanunu suçludur.

Çocuklarını iyi yetiştiremeyen aileler suçludur. Büyük renkli medya suçludur. İnsanı hayvanlaştıran ateist Evrimciler suçludur.

Kendilerini Türkiye’nin asıl sahipleri sayan, kanını, canını vermiş, bedeller ödemiş çilekeş, fedakar Anadolu insanınını, ‘bidon kafalı, göbegini kaşıyan adam’ olarak gören “iki kimlikliler” suçludur. (Sıradan çifte vatandaşları kastetmiyorum, kasdımın ne olduğu zahirdir)

Mahallemizin çocuklarından, getirildikleri makamlarda vazifelerini doğru dürüst yapmayan, bozuk sistemin ve düzenin nimetlerini ganimet olarak görüp elde etmek için açgözlülükle, hırsla lüksün ve paranın peşinde sürüklenen seçkinler, kodamanlar, eşraf suçludur.

Tek bir Ümmet haline gelip râşid bir İmam’a biat ve itaat etmeyen, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayan bütün Müslümanlar suçludur!...

 

‘Peki ne yapmalı?’ sorusuna, inşallah yazının ikinci bölümünde cevap arayacağız?