2014 yılı bütçe görüşmeleri meclisimizde devam ediyor. Eğitim   bütçesi büyüklük olarak birinci sıradaki yerini koruyor. Gelecek yılda en çok bütçe ayrılması hatta savunma bütçesini de geride bırakması kimseyi şaşırtmasın işin aslı öyle değil. Eğitim ordusu diyebileceğimiz öğretmenlerin mali ,özlük, mesleki ve diğer gelişimlerine katkı verecek bir bütçeden öte derslik sayılarının artırılması, bina yapılması, donatım malzeme alımı, Fatih projesi ve diğer harcama  kalemlerini içeriyor. İşin baş aktörü, lokomotifi öğretmenler toplu sözleşme gereği çam sakızı çoban armağanı ile teselli ediliyor. Toplumsal çözülmenin hemen hemen her katmanda kendini hissettirdiği günümüzde değişim ve dönüşüm mimarları yıllar önce tezgâhından geçtikleri ve şu anda etkili ve yetkili yerde oturanların insafına terkedilmiş durumdadır. Eğitimciler toplumun haddinden fazla sorumluluk yüklediği ve varlık yokluk arasında çile dolduran bir konumdadır. Hak ve sorumluluk terazisinin sorumluluk tarafı yıllardır ağır basıyor. Muallimler toplumdan hak ettiği karşılığı ne madden ne de manen göremiyor.

              Anayasanın Milli Eğitim başlıklı 42. Maddesinde devletin görevini tanımlıyor. “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.” Bu tanım iyi hoşta kılık kıyafet ayrımına uğramış on binlerin yıllardır çektiğine mi bakalım. Yoksa ilköğretimin zorunlu ve parasız oluşunu mu dillendirelim. Yukarıdaki iki ibarenin de ayağı yere basmıyor. Öğrenci kılık kıyafeti Kuranı Kerim dersi dışında eskisi gibi devam ederken konjonktürel  rahatlama gerçeği değiştirmiyor. Geçici bahar havası kimseyi aldatmasın. Eski günlerin özlemini çeken ve fırsat kollayanların bir daha asla dokunamayacakları bir yasal güvence yapmak gereklidir. Zorunlu eğitimin liseleri de içine alan ve 12 yıla çıkan durumunu da baz aldığımızda eğitimin parasız olmasını nasıl izah edeceğiz? İlkokul ve Ortaokullarda eğitimin parasız fakat hizmetler için aidat, bağış, kantinin ihaleye verilmesi ve diğer gelirlerin varlığını nereye koyacağız? Büyüklerimiz görünen gerçekleri daha ne kadar görmezden gelecekler. Liselerde, Din öğretimi veren okullarda eğitim harcamaları, temizlik maddeleri alımı gibi yılda üç beş kez ödenek gönderilirken zorunlu ve parasız eğitim kurumlarına özel idarelerden elektrik, su, internet, telefon faturalarını ödeme ve tamiratların yaptırılması dışında hiçbir kaynak gönderilmemektedir. Kısaca okullar okul müdürlerinin maharetine terk edilmektedir. Korkarak, çekinerek değişik isimler altında toplanan paraların yaraya pansuman yapıldığı gerçeği ortada dururken bu senede bütçede bu okullara ödenek verilmeyeceği hakikati gözlerden kaçmamaktadır.

                Okullarda zar zor görev yapan yöneticiler cumalarda, bayramda cemaatten destek isteyen imamlara benzediler.Cemaat camiyi kendisine yakın görürken, okulu devletin saydığından desteğini camiye yaptığı kadar yapmamaktadır. Bu durumda eğitim koçluğun yapması gereken müdürler bunun yerine müteahhitlik yapmakta okullarının derdiyle dertlenmektedir. Son yıllarda giderlerin artmasını da bu olaya ilave edersek durumu siz tahmin edin. Hizmetli yoksa ya da eksikse hizmet satın alma, güvenlikçi tutma, alarm ve güvenlik kamerası taktırma ve teknik servis desteği alma bunlardan bir kaçıdır. Şimdi bunların yanında elektrik panosunun rutin kontrollerinin elektrikçiler tarafından yapılması aksi durumda oluşacak problemden dolayı bizzat okul müdürlüğünün cezaya maruz kalması yeni bir tehdit olarak ortada durmaktadır. Bunun için yıllık kurum hizmet bakım sözleşmesi yaptırılmalıdır.

                "Bu senede bekâr gezelim" diyen bir türkümüz vardı, bir zamanlar. Eğitimciler 2014 yılı için bu senede bekleyelim diyecekler. Çığlık duyulana kadar, ses verilecektir. Bu da geçer yahu demiş ya birisi bizde öyle diyelim. Ancak unutmayalım herkesin bir dayanma gücü var ve bu güç sınırsız değildir. Etkili ve yetkili herkes özelde okul yöneticilerine genelde tüm eğitimcilerin sesine kulak vermelidir.20 milyona yakın öğrencisi ve 800 binlere varan çalışan sayısı ile dinamik bir potansiyele sahip bu kesim hak ettiği itibarı eninde sonunda alacaktır. Öğretmenler öksüz, okullar yetim bırakılmayı hak etmemektedir. Tarih verenlerin üstünlüğünü, vermeyenlerin/veremeyenlerin çaresizliğini kayıt edecektir. Okullar kendi yağında kavrulacak kadar öğrenci başı ödenek beklemektedir. Bu beklenti haklıdır ve yöneticilerin işlerini kolay kılacaktır. Bu ise önce okula sonra topluma pozitif yansıyacaktır.([email protected])