İnsanın değerini anlamada sorunlar yaşayan ve insanı insanın kurdu olarak görecek kadar ileri giden batılı anlayış, insanlığa çok ağır bedeller ödetmiştir.

Batılı kapitalistlerin doymak bilmeyen hırsları, kendi topraklarının dışına taşarak sömürge imparatorlukları kurma ve bu topraklarda yaşayan insanları köleleştirmeye kadar gitmiştir. Başka toplumların insanlarına değer vermeyen batılı sermaye sahipleri, kendi insanını da çok düşük ücretlerle çalıştırarak sömürmekten geri durmamıştır. Bunun karşısında ezilmekten usanan insan yığınları, birlikten ve üretmekten doğan güçlerini patronlarına karşı kullanmaya başlamışlardır. 1842’de İngiltere’de baş gösteren ilk işçi direniş hareketleri daha sonra diğer sanayileşmiş ülkelere yayılmıştır.

Emeğinden başka sermayesi ve gücü olmayan işçiler için, o dönemler, en etkili sonuç alma yolu iş durdurma eylemleriydi. İşçiler bu yolla, çalışmayarak ve işletmenin çalışmasını önleyerek patronu zarar uğratıp yola getirmeye çalışmışlardır. Çalışmadıkları her gün patronun zarar etmesi demekti ve 1900’lü yılların başında etkili bir yöntemdi. Şunu da belirtmek gerekir ki bu eylemleri yapanlar, toplumun en yoksul ve eğitimsiz kesimi idi. Ne kamuoyu oluşturacak araçlara sahiptiler ne de siyasetçiler üzerinde etkili olabilecek ağırlıkları vardı. Bu günün insanlarının ellerinde ise müthiş bir sosyal medya gücü vardır. Seslerini duyurabilecek birçok kanala sahiplerdir.

Uluslararası Çalışma Örgütü, grevi bir işçi hakkı olarak görse de, bunun öğretmenler açısından “ahlaki boyutu” kamuoyunda tartışılmamış ve tartışılmasına gerek bile duyulmamıştır. Her toplumun kendi değerler kategorisi vardır. Bizim ülkemizde öğretmenli “kutsal” meslekler zümresine dâhildir. Öğretmen, toplumda örnek gözü ile bakılan, aydın, güvenilir vb. sıfatlarla taltif edilen bir topluluktur. İnsanlar beklentileri oranında hayal kırıklığına uğrarlar. Öğretmenden beklenen davranış elbette hakkını savunmasıdır. Ancak bu hak arama yöntemleri, insanları hayal kırıklığına uğratmamalı ve toplumsal platformlarda karşılığı olmalıdır.

Eğitim çalışanlarının grev kastı ile okula gelmemesi, devleti veya hükümeti cezalandırmaktan çok öğrencileri cezalandırmaktır. Boş geçen dersleri idareciler doldurmak zorundadır. Lakin idarecilerin aynı anda birçok sınıfta olmaları mümkün olmadığından, sınıflar tamamen kontrolsüzdür. Bu sırada birbirlerini yaralayacak davranışlarda bulunan öğrenciler olduğu gibi okuldan kaçarak, denize veya göle giden; dışarıda uygunsuz arkadaşlar edinen çocuklar da olacaktır. Toplumsal olaylarda, sorumluluğun dağılması nedeni ile okula gelmeyen öğretmenin herhangi bir öğrencinin ölmesi, yaralanması, kötü ortamlara girmesi vb. bir durum meydana geldiğinde kimse vicdani sorumluluğunu üstlenmeyecektir.

Öğretmensiz geçen derslerin, çocuklarda davranış bozukluklarını tetikleyip kalıcı hale gelmesine neden olması da bu tarz eylemlerin diğer bir negatif sonucudur. Bir gün dersi boş geçen sınıfı toparlamak neredeyse üç gün sürmektedir. Heba olan zaman ve emektir.

Okula gelmeyerek yapılan eylemler çalışanlar arasında ayrımcılığa veya vicdanen rahatsızlığa sebep olmaktadır. Bu tür bir eyleme katılmayan öğretmenin, eyleme katılan meslektaşlarının şimşeklerini çekme ihtimali çok yüksektir. Ayrıca eyleme katılmadığı için kendisini kötü hissetmesi de muhtemeldir. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Öğretmenlerin okula gelmemesi ile devletin kaybedeceği hiçbir şey yoktur. Aksine ek ders vermekten kurtulduğu için devletin karınadır. Ayrıca bu tarz eylemler, karşı tarafa mağdur rolü oynama fırsatını altın tepside sunmaktadır.Öğretmenler hak ararken her şeyden önce halkı yanına almalıdır. Okula gitmeyerek toplumun şimşeklerini üzerine çekmekte ve aldığı maaşı hakketmediği kanısı uyandırmaktadır.

Öğretmen sendikaları barışçıl, etkili, ses getirecek ve toplumu yanına çekebilecek eylemler tasarlamalı ve mesai saatleri dışında bu faaliyetlerini gerçekleştirmelidir. Sadece maaşa odaklanmış eylemler yerine, eğitim ortamlarının iyileştirilmesi, sınıf mevcutlarının azaltılması, hizmetiçi faaliyetlerinin artırılması vb. konularda da dikkat çekecek eylemler gerçekleştirmeleri hem kendi hem de kamunun yararına olacaktır.