EĞİTİM YÖNETİCİLİĞİNİN ZEVALİ

          -Eee çok çalışınca aferin de diyorlar mı?

          En çok birbirini teselli eden çalışan kesimin ifadesi olarak karşımıza çıkar. Bu şevk kıran ifadeler gün oluyor ki hiç beklenmedik ağızlardan çıkabiliyor. Hatta çalışmayan ama çalışır gibi görünen ya da sırf bir yerlerin şirinleri olanların şımartıldığı ve beceriksizliklerine rağmen örnek gösterildiği bir ortamı yaşıyorsanız çalışma azminiz kırılmaz mı Allah aşkına? Aslında çalışmaya, emeğe ödülün nasıl ve nereden beklendiği önem arz ediyor bu aşamada. Diğer bir ifadeyle dakikalarca vakit ayırdığınız bir velinin sizden çok iyi bir muamele görmesine rağmen gidip hayatı boyunca üç rakamı bir araya getirememiş bir kişi olarak şaşırmadan 147’yi araması durumu var iken mesela. Her şeye rağmen azminiz kırılmaz mı?

          Veya en güzel ifadelerle canım, evladım diye ünlediğiniz öğrenciniz azıcık canını yakan bir hadise yaşadığında gözlerinizin içine baka baka hatta sorun kendisinden kaynaklı olsa dahi öfkeli cümlelerle okulu sevmediğini söylüyorsa. Elinizden geldiğince emek verip güzelleştirdiğiniz okulunuza ve yapılanlara zarar verilip bir de üstüne okulunuz sürekli farklı okullar ile, öğretmenler eskisi ve başka okullarda çalışanlar ile kıyaslanarak irdeleniyorsa. Öğrenciyi öncelemeniz öğretmenin, Öğretmeni sahiplenmeniz velinin zoruna gidiyor ve her konuda iyi niyetiniz su istimal ediliyorsa. Kişisel hırsları yüzünden devletin işerini yaparken işiniz yokuşa sürülüyorsa denk ve üst istikametlerden.

          Şahsi çıkarları için ve adam yerine konmuş olmak için bile olsa haksız olduğu meselelerde dahi inatla okulla ve idareyle didişmek meraklısı veliler yada müzmin hasımlar söz konusu ise. Çocuklara uyguladığınız her tür eğitimi ya da düzen ve disiplin uygulamalarını minik algıları ile eleştirip kendi çocuğunu okula, öğretmene ve idareye karşı isyana teşvik eden bir veli profili varsa. Çocukları için okulda bir şeyler yapılmasını isteyip sonra gerekli desteği okuldan esirgeyen bir ilgili (!) veli grubu varsa. Üstelik ciddi harcamalarla okula kazandırılan eşyaların bir gün sonrasında uğradığı ciddi tahribat söz konusu ise. Armut piş ağzıma düş diyen bir öğrenci, veli ve çalışan ekibiniz varsa. Yapması gereken nöbeti angarya olarak görüp çocukların sağlık ve güvenliğini ciddiye almayan öğretmeniniz varsa. Dersine giriş için ille de iteklenmesi gereken ekibiniz sizi çileden çıkarıyorsa. Her hafta en az bir iki öğretmen mutlaka hastalanıyorsa (!). Allah şifalar versin…

          Sırf birilerine şirin gözükmek ve havalı olmak adına veliyi külfete sokan uygulamaların aferin aldığı ancak okula, veliye ve devlete külfet dahi oluşturmadan icraatler yapıyor olmanız bir değer taşımıyorsa. Ve sırf birileri ile iyi geçinmek ve kendi adına bir zarar gelmemesini temin etmek adına çevrede ortamı paylaşanların; ahlaksız yapılara, zalimlere karşı sessiz duran çoğunluğun içerisinde yaşıyor olsanız. Üstüne üstlük sizden iyilikten başka bir şey görmemiş olanlar bile bu güçlerin karşısında selamı vermekten çekiniyor olsa. Sırf size selam verdi diye ahlaksızca baskıya uğrayan mazlumların olduğu bir ortamı yaşıyorsanız. Eline fırsat geçse devleti soyup soğana çevirecek olanların, hatta zihinsel olarak hain grupların içinden geliyor olsalar bile bir kuru iyelik / üyelik ile en değerli insanlar haline getirilişine tanık oluyor olsanız bile. Veliyi soyup soğana çeviren anlayışın devamlılığını eğitimde kalite faaliyeti kılıfına sokabiliyor ise ve aferin alabiliyorsa birileri. Dışarıda kimin ne dediğinin bir önemi olmaksızın kafalar kuma gömülmüşse hele…

          Normal bir cemiyet hayatında selam verecek insanların değer vermeyi düşünecekleri türden en küçük bir eseri olmamış olanların adam yerine konabilmek uğruna aidiyetlerini kullanarak itibar devşirmelerine rağmen. Ne aklı ile ne ahlakı ile bir değer oluşturmayacak türden bireylerin topluma ahlak zabıtalığı yapıyor olmalarını görmenize rağmen. Hala direnç gösterebiliyor ve aşkınızdan bir şey kaybetmiyorsanız bir sorun olabilir. Ya ‘’Aferin’’ beklenecek doğru adresi çok iyi bulmuşsunuz demektir, ya da gerçekten gözleriniz kör kulaklarınız sağır olması ihtimali üzerinde durulmalıdır. Acilen bir hekime müracaat Koca kaca adamların küçücük işler için yalanlar söylediklerine şahit oluyor ve hala hayatta kalabiliyor iseniz büyük bir direnç gücünüz olduğu söylenebilir.

          İşte tam da aranan adam sizsinizdir. Çünkü harama ağzı kapalı, yalana kulağı tıkalı, gayri meşruya gözü kör olabilmek çok ama çok büyük bir erdemdir. Kurulduğu günden beri talan edilen bir ülkeye sahip çıkmak adına örgütlenenlerin içine sızan art niyetlilerin talanı kendi istikametine çekmekten başka bir derdi olmayacak hale gelmelerine tanık olupta çıldırmıyorsanız; bu ve benzeri işlere rıza göstermeyip erdemli olmak için direniyorsanız. Evet erdem; hem de öyle kolay kolay elde edilemeyecek türden bir riyazet gerektiren bir erdem. Ancak bu zamanda kaldımı ki riyazet ya da çilehane falan. Bir zamanlar değiştirmek için dünyayı; alemin önde yazarlarından dünyalarca kitap okurduk ama. Üstadın Çile’sinin, Cemil Meriçi’in Kırk Ambarı’nın ve İsmet Özel’in Erbain’inin ne dediğini anlamamış olabilir miyiz acaba? Riyazet olmadan bu çile çekilemez, kırk ambar dolmaz, Erbain çilesinin dar hücrelerinde daralır ve çıldırırsınız. Kırk yıllık muhasebedir Erbain bir cihetle. Okumak, yazmak, eğitmek, eğitimi çekip çevirmek ve yaşamak her biri birer çiledir ve saadettir. Çekilen hiç bir çile zayi olmaz eğer Hak rızası için olmuş ise. İşte o zaman saadetin kapısı aralanmıştır.

          Okullar ya da ticarethaneler, sınıflar ya da evler, okul bahçesi ya da kıraathaneler, öğrenciler ya da sokak çocukları… Ne farkı var ki hepsi yaşıyor ve nefes alıyor kendi dağarcığına izafeten. Oteller ya da batakhaneler ne farkı vardır aynı işret olduktan sonra. Aynı ibadet aşkı olduktan sonra ister dükkan ister medrese. İster cami ister okul ister gasil hane. İmam-ı Azam tüccar bir alimdi ama cihanı tuttu namı. Yolundan giden sayısınca, ictihadının beheri için ecir ile müşerreftir. Okul koridorlarından cennete açılan kapı olduğu kadar çöp arabasının kulpunda iman nezaheti vardır. Salih amel imkanı olduğu gibi ğayri salih amel de her zaman ihtimaldir. Hz. Nuh’un oğlu için Kur’an böyle diyor. Ya da çocukların iç aleminde oluşturduğunuz manevi neşve kadar ecriniz olacağı gibi kaçırdığınız neşve kadar da cezayı bekleyin.

          Anne olarak çocuğuna kahvaltı hazırlamayanlar okullarda eksik tespiti yapıp afilli cümlelerle şikayette bulunurlarken çocuklarının psikolojilerinin bozulduğu hakkında ki farkındalığının yükseklik cümleleri ile hava atabiliyor eğitimci arkadaşlara. Halbuki hadi burda aldattın ya ötede? Dinleyici merci cevaben iyi niyetle elbette çocuklarımız çok önemli ifadesi kullanılınca zaten olay bir sıfır yenik bir menzile taşınmış oluyor. Halbuki işler öyle yürümüyor. Söz’ün sahibi öğretmen bilge (öğreten) olmalıdır. Sus’un sahibi ebeveyn (veli) olmalıdır. Susabilse ve azıcık imkan tanısa hakikate ercektik hep birlikte ama… İşte tam da burada öğretmene saygı, muallime hürmet duymayan velinin çocuğuna, sevgi duyamayan öğretmen mazereti gündeme gelecektir. Hiç kimse mazeretlere sığınmadan ve diğerinin eksiği ile iştigal etmeden kendi vereceği hesaba odaklansa ah. Hatta herkes yerini ve işini bilse ve işi ehline teslim etse ve sadece elinden gelen desteği diğer istikamete esirgemeden bağışlasa, ikram etse…

          Yapmamamız gerekip yaptığımız ya da yapmamız gerekip yapmadıklarımızdan sorumlu olduğumuzu ve hesabın sadece emir yasaklar ile sınırlı olmadığını bilebilseydik. Emir ve yasakların ara yerinde mübah alanınıda bulunan nice güzelliklerin ihmali vebal olarak yeter. İlim öğretmenin şahsında eyleme dönüşürse devamlılığının kazandırılması ile ahlakı temellendirmiş olabileceğiz diye düşünüyorum. Bilgi var iken amelin olmaması, amel var iken ihlasın olmaması ve ahlakın bireysel ve toplumsal iflası nasıl izah edilebilirdi ki. Ne okul müdürlüğü ne başka yönetim vazifeleri yeni süreçlerde kişisel ahlakın korunabileceği yer mahiyetinde olamadığı gibi her geçen gün saygınlık açısından zevale gidiş artmaktadır.

          Hep birlikte Tanrı’yı öldürdük diyen Friedrich Nietzsche’nin dediğini farklı ifade edeyim. Hep birlikte Ahlakı, Değeri, Eğitimi ve Dava’yı öldürdük. Eğitimi, Eğitimciyi, Öğretmeni, Eğitim yöneticisini el birliği ile öldürdük, namazını kıldık, gömdük. Onun için Öğretmenlerden çalınan itibarının müdürlere bağışlanmasını kimse beklemesin. Toplumlar cezayı toplu keserler, veya uygularlar ve cezayı el birliği ile davet ederler. Bu yüzden ‘’ içimizde ki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım ’’ denmiştir. Cezayı hak ederken de toplumsallık söz konusudur. Biz insalık ailesinin bireyleri olarak içimizden gelen samimi bir hakikat sesi olmaya çalışıyoruz. Hakikatin ifadesi ifası kadar önemlidir. İfade; ifasının ortaya çıkmasının anahtarıdır.

          Mutlu müdürlükler, Öğretmenlikler, Ebeveynlikler...

          Ha bu arada sloganımız

          '' her dem soruyorum’’ nasıl edelim de eğitimciler olarak itibarımızı yeniden elde edelim? Öğretmen’in, Müdür’ün, Okulun… Dolayısıyla nereye gidersek gidelim yaptığımız iş eğitimin hangi kademesinde olursa olsun bu derdimize derman gerektir. İtibar, saygınlık; maaşla, giyimle, efelikle olmaz gibi geliyor. İtibar ilimle, hilimle, efendilikle ve amelle olur. Amel ihlas ile makbuldür.

          Bunları bir ezber edelim de sonra diğer sorunlara sıra gelir.

          Vesselam

          Cevat YEK

          02.02.2018 02.02