~~“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözü ile özetlenen liberalizm dünyada önce ekonomik sistem olarak kendini gösterdi, şimdilerde eğitim modeli olarak gündemimize girdi. Ortaçağ Avrupa’sının baskıcı yapısında Rönesans ve Reformların ortaya çıkması sosyolojik olarak doğal bir sonuçtur. Bu haliyle özgürlüğün merkeze alınması anlaşılır ve kabul edilebilir. Özgürlük kendi içinde bireyciliği de getirdi. Birey devletten de   devletin kurumlarından da önde gelir. Birey amaçlarına kendi aklını kullanarak ulaşır. Herkesin birbirine hoşgörü göstermesi esastır. Üretim ve tüketim dengesi serbest piyasada kendi doğal sürecinde oluşur. Liberalizme göre devlet güvenlik, adalet, eğitim, sağlık, alt yapı hizmetlerini görmelidir.

2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığında yapılan sistem ve müfredat değişimi ile yapılandırmacı bir sisteme geçildi. Ders müfredatları hafifletildi ve henüz devam eden bir süreç başladı. Bilgi herkese aynı içerikle verilir fakat kişiler bu bilgiyi eski bilgilerinin üzerine inşa eder. İşte buna yapılandırma ,kendine göre yeniden tanzim etme diyoruz. Kısaca Mevlana’nın dediği gibi: “Sen ne söylersen söyle, söylediğin karşıdakinin anladığı kadardır.” Bu yeni modele göre insan en iyi kendisini bilir ve kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılar. Okul ve öğretmen hayatımızdaki öğrenme yollarını öğretmeli, öğrenme içeriğine fazla karışmamalıdır. Her öğrenci kendi gelişimini kendisi belirlemelidir. Sosyal hayatta rekabet kişisel gelişimi zorunlu kılar. Kendini sürekli yenilemeyenler, sosyal ve ekonomik hayatta kaybetmeye mahkûmdurlar

“Kişi kendi gibi bilir herkesi ”  sözünde olduğu gibi en büyük erdem kişinin kendini bilmesidir. O zaman kendini tanır, kendi gelişimin yönünü istediği istikamete yönlendirebilir. Aksine kişi sistemin oyuncağı haline gelir ki  o zamanda kullanılan pozisyonuna düşer. Bilgiyi öğrenmede her bireyin kendine özgü bir öğrenme stili ortaya çıkar. Yeni bir bilgi, olay veya durum ile karşılaşan birey önce bu yeniliği özümsemeye çalışır. Bildikleri ile kendince açıklamalar yapar. Şaşırdığı, hayret ettiği yeni duruma uyum sağlamaya azmeder. Var olan durum ile gerçekleşen durum arasında bir denge kurulur. Sürekli değişen şartları özümseyen, bildikleri arasındaki doğal uyumu gören ve kendi ile değişen arasında denge sağlayan kişiler hayatta mutlu ve başarılı olurlar.

Yaklaşık on yıldır uygulanan yeni sistem maalesef ne öğrencilerimize ne de okullarımıza başarı ve huzur getirmemiştir. Bunun en önemli nedeni bana göre ilk ve ortaöğretimin zorunlu olmasıdır. Zorunlu eğitimli liberal eğitimin mantığına terstir. Zorla okullara aldığımız öğrencilere zorla öğretmeye çalıştığımızdan ne öğreten ne de öğrenen verim alamamaktadır. Kendi içinde çatışan, bilgiyi dayatmak zorunda bırakılan öğretmen ve öğrenciler sonucunu hiçte tahmin edemeyecekleri amansız bir savaşa sürüklenmektedirler. Bu savaşın kazananı da üzülerek söyleyelim yoktur. Aksine toplum olarak hepimiz gerim gerim geriliyor ve kaybediyoruz. Sonuçta verilen diplomalar dünyanın huzurunu getirmiyor. Eğitim seviyesi her geçen gün artarken dünyanın kronikleşmiş sorunları da çözülmedi ve çözülmeyi bekliyor.

Ben yetkili olsam zorunlu eğitimi anaokulu ve ilkokullar dışında kaldırırım. Herkesin istediğinde gidebileceği okulları açarım, öğrencilere olabildiğince çok seçenek sunarım. Açık öğretim sisteminin kalitesini artırmaya çalışırım. Herkese rastgele belge vermektense isteyene en kaliteli eğitimlerden sonra belgeler tanzim ederim. Bilen, uygulayabilen, yapabilen mesleğini seven kişiler yetiştirirdim. Kişisel gelişimini sağlayamamış kendini gerçekleştirememiş bireyler toplumda mutsuz ve çaresizdirler. Zorunlu okullarda “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” devri bizi toplumsal intihara götürmektedir. Düzen olmayan yerde kargaşa olur. Düzen ise kurallarla sağlanır. Kuralları uygulamaya çalışanların başları ağrıdıkça hepimizin başı ağrımaya devam edecektir. Ne dersiniz? ([email protected])