Dostoyevski'nin ölümsüz  eserlerinden "Suç ve Ceza", XIX. yüzyıl Rusya’sından tüm zamanlara ve tüm toplumlara atılan bir çığlık... Düştüğü yoksulluk çıkmazında toplum kurallarının bağından kurtulduğuna inanan bir gencin hikâyesini anlatan Suç ve Ceza ahlâkın anlamını sorgular. Dostoyevski'nin yazın hayatının olgunluk döneminde kaleme aldığı Suç ve Ceza, Raskolnikov adlı gencin ahlâki hesaplaşması üzerinde yükselir: Raskolnikov öldürmeyi planladığı tefeciden aldığı parayı hayırlı bir amaç için kullanırsa, işlediği suçun doğasını kalıcı biçimde değiştirebilir mi? Hırsızlık ve cinayet gibi suçlar, "yüce amaç" larla işlenmesi durumunda cezasız kalabilir ve vicdanın yükünden kurtulabilir mi? Dostoyevski'nin en çok okunan romanı olan Suç ve Ceza, yayımlandığı günden bu yana insan ideallerini ahlâki ve felsefi sorularla sınamaya devam ediyor. Raskolnikov’un baltası kimileri için insanlığa karşı işlenmiş bir suçun, kimileri için de işlenmiş büyük suçların cezasının simgesidir. Öldürülen, zavallı yaşlı kadın mı, yoksa sömürü ve zalimliğin ifriti mi? Katil, kendini adaletin silahı olarak gören bir narsist mi, yoksa adalete sunulan bir kurban mı? Dostoyevski, kimi zaman Raskolnikov, kimi zaman bir fahişe, kimi zaman öldürülen yaşlı bir kadın, kimi zaman da cinayeti soruşturan bir savcının sesi olup; aslında sistemin herkese aynı yok edicilikle davrandığını gösteriyor.


Eğitim suçun önlenmesi, cezanın kullanılmaması için vardır. Fakat her yerde olduğu gibi suç ve ceza eğitiminde bir unsurudur. İlkokul, ortaokul ve liselerde zaman zaman öğrenciler tarafından belli suçlar işlenir ve bunlara karşı belli yaptırımlar uygulanır. Hatta ilköğretim öğrencileri 15 yaşının altında olduğu için işleyecekleri suçun içeriği ciddi değilse ceza vermek yerine affetmek seçilir. Bazen cezayı ehliyeti yok diye de pas geçildiği olur. Bu ise suç eğilimlerini artırmaya başladı. Freni tutmayan arabalara benziyor artık çocuklarımız. Affetmek iyi güzelde kendimize yapılınca kükreyip aslan kesilenler, başkalarına yapılınca bunlar çocuk demeyi seçebiliyorlar.


İlköğretim okullarında yaptırım gerektiren üç ceza biçimi var. Bunlar uyarma, kınama ve okul değişikliğidir. Uyarma ve kınama cezasını okul tarafından, okul değişikliği cezası ilçe milli eğitim müdürlüğünce verilir. Milli Eğitim Bakanlığı Okulöncesi ve İlköğretim Kurumları yönetmeliğinde Öğrencilerden beklenen davranışlar 52. madde de, yaptırım gerektiren davranışlar 55. Madde de açıklanmıştır. Öğrencilerin olumsuz davranışlarında uygulanacak yaptırımların uygulanmasındaki amaç caydırıcı olması, toplum düzeninin korunması, öğrencinin yaptığı olumsuz davranışlarının farkına vararak bu davranışlarının olumlu yönde düzeltilmesini sağlamaktır.


Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde öğrencilerin uyacakları kurallar ve öğrencilerden beklenen davranışlar 157. Ve 158. Maddelerde açıklanmıştır.163 madde de ise öğrencilere verilecek cezaların türleri belirtilmiştir. Bunlar kınama, Okuldan kısa süreli uzaklaştırma, okul değiştirme, örgün eğitim dışına çıkarma cezalarıdır. Kınama ve okuldan kısa süreli uzaklaştırma cezaları okul müdürünün, okul değiştirme cezası, ilçe öğrenci disiplin kurulunun, örgün eğitim dışına çıkarma cezası, il öğrenci disiplin kurulunun, onayından sonra uygulanır. Disiplin cezası gerektiren davranış ve fiiller 164. Madde de açıklanmıştır.


Her ne kadar yönetmeliklerde teferruatlarıyla açıklanmış olsa da okullarda uygulama imkânı bulunmayan yaptırımların getirdiği acı sonuç okullarda suç işleyenlerin cezasız kalması ve kamu vicdanını yaralanmasıdır. Ayrıca işlenen suçların önemli bir kısmı faili meçhul kalmaktadır. Öyle bir sistem var ki sanki suç işlemeyenler cezalandırılıyor. Suçluların cezasız kalması masumlara verilecek en büyük cezadır. Suç ve ceza dengesini iyi kuramamış toplumlarda güven ve huzur olmaz. Okullarda bu böyle de sanki diğer yerlerde farklı mı? Ne dersiniz? ([email protected])