Kimi yerlerde “Ramazan eğlenceleri” yazılı ilanlar, pankartlar çarpıyor gözümüze. Ramazan ayı, eğlence ayı mıdır? Müslümanların bu gibi tuzaklara düşmemeleri gerekir. Bazı kuruluşlar iftar çadırları kuruyorlar. Bu çadırlarda iftariyeler verilip sözüm ona “Ramazan etkinlikleri” düzenleniyor. Dinimizin asla tasvip etmediği kişi ve kurumlar, buralarda iftara müteakiben ücretsiz konserler veriyorlar. Hemen belirteyim ki Allah rızası için olmak şartıyla Ramazan çadırları kurulmasına ve buralarda yüzlerce, bazen binlerce fakire yemek yedirilmesine karşı değilim, yapanları tebrik ediyorum. Ancak ihlasa dikkat etmek gerekir, yoksa sevabı olmaz. Yeni nesil Ramazan ayını bu gidişle eğlence ayı olarak yaşayacağa benziyor.

          Ermeni ve Rumların icrası “Direkler arası” çılgınlığı 21’inci yüzyılda Müslümanların eliyle geri gelecek. Vaziyet bunu gösteriyor. Yanlışlıkla icra edilen günümüz Ramazan çadır şenliklerinin getirdiği anlamsız eğlencelerin eski İstanbul azınlıklarının direkler arası eğlenceleriyle anlamdaş olması ne denli üzücüdür. Ramazan neşesini, cami içerisinde yaşayan Müslümanlara karşılık, o dönemin İstanbul azınlığı denilen Rum, Ermeni ve Yahudi gayrimüslim azınlığı da kendilerini direkler arası tabir edilen eğlenceleriyle avutarak o günün hâkim İslam kültürüne ayak uydurmaya çalışmışlardır. Ramazan etkinlikleri diye reklam yapıyorlar ve bir de bakıyorsunuz ki, bazı mekânlarda, şarkıcılar, türkücüler, mankenler, çalgılar, çengiler... Bunların Ramazan ayıyla, oruç ibadetiyle, İslâm diniyle bir ilgisi yoktur. Birtakım adamların ve kurumların Ramazanı özünden etmeye, kutsal kavramları mıncıklamaya hakları yoktur... Beylerimiz beş yıldızlı içkili bir mekânda verilen iftar ziyafetine gidiyor, sonra filan yerde çalgı dinliyor, daha sonra başka bir mekânda nargile tokurdatıyor. Sonra bu yaptıkları Ramazan etkinliği oluyor. Beyler biraz ciddiyet, biraz haya, biraz edeb!. Ramazan ibadet ayıdır, kendini ve toplumu ıslah etmek, dinî ölçülere göre iyileştirmek zamanıdır, hayır hasenat mevsimidir... Yüce İslâm dini müzik konusunda birtakım ölçüler, sınırlar, yasaklar koymuştur. İnsanları azdıran, gaflete düşüren, Allah’tan ve dinden uzaklaştıran, şehvetlerini kamçılayan müzik, dinimiz tarafından kötülenmiş ve müminlerin böyle musikiden uzak durmaları tavsiye edilmiştir. Edepsizliğin adını Ramazan Eğlenceleri koymuşlar. Ramazan eğlence ayı değildir, ibadet ve hayır hasenat ayıdır. İslâm’da eğlenmek yok mudur? Vardır ama dine uygun olmak şartıyla. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bizim şu halimizi görse acaba ne derdi? Aferin size mi derdi? Hiç sanmıyorum...

        Sabaha karşı bekçilerin davul eşliğinde okudukları maniler sahuru haber verir, sahur yemeği yendikten sonra yatılırdı. Minareler arasında kurulan mahyalar da on bir ayın sultanının renkli öğelerinden birini oluştururdu. Bir de ramazan övmeleri vardı ki evlere şenlik. Ünlü ağalar ünlerini daha da çok artırmak için ramazanlarda övülme yarışına girerlerdi. Bulgur pilavı ile hoşaf mideye indirilirken bir de kulaktan tatlı sözlerin verdiği hazzı duymak ağalar için bir keyif, bir tiryakiliktir. Pilavın yanında hoşaf olmayabilir. Fakat davul olmazsa yerini susam helvası bile tutamaz. Hiç ramazan keyfi davulsuz çıkar mı? Davulsuz ramazan tuzsuz çorbaya benzer.

          Eskiden ramazan aylarında iftar topu atılırdı, insanlar iftar vaktini televizyondan öğrenmezdi, on bir ay din karşıtı haberler yayınlayıp ramazan ayında dindar kesilen gazetelere aldanmazdı, fakirlerin evine hiç kimse görmeden yiyecekler götürülür, yapılan iyilikler reklam edilmezdi, insanlar birbirleri ile sohbet eder televizyonun karşısına mıhlanmazlardı, çocuklar babaları ile birlikte teravih namazına gider, namazdan sonra macun , kağıt helva ya da horoz şekeri yenirdi. Bayram sabahı bayram namazına gidilir dönüşte bayram şekeri alınırdı. Bayramda el öpmeye gelen çocuklara bir mendil içinde şeker ve harçlık verilirdi. Ama şimdi her şeyi unuttuk… Aslımızı unuttuk… Ramazan rejim ayı, bayram ise tatil fırsatı olarak görülmeye başlandı.

           Ramazan aylarının en önemli özelliklerinden biri de yardımlaşma duygusunun en yüksek seviyede hayata geçirilmesi idi. Yardımı yapanın o yardımdan faydalananı görmemesi, böylece yardım alan kişinin mahcup edilmemesi en önemli unsurdu. Bunun için sadaka taşı diye bir yardımlaşma çeşidi icat edilmişti. Yere dikilen yaklaşık iki metre yüksekliğinde bir taş sütunun tepesine bir oyuk açılır ve hâli vakti yerinde olan kişiler bu oyuğun içine para bırakırlardı, gece hava karardıktan sonra ihtiyacı olan kişiler oyuktaki paralardan ihtiyacı kadarını alır ve gerisini tekrar oyuğa bırakırdı. Yine ramazan aylarında uygulanan yardım çeşitlerinden biri de zenginlerin fakir bir mahalledeki bir esnafa gidip veresiye defterine borç yazdıranların borçlarını ödemesiydi. Parayı ödeyen kimin borcunu ödediğini bilmezdi, borcu ödenen ise borcu kimin ödediğini bilmezdi. Ramazan yardımlaşmanın en insani örneklerinin görüldüğü aydı, şimdiki gibi görgüsüzce yardımlar olmazdı. Ne dersiniz? ([email protected])