Milli Eğitim Bakanlığı, verdiği eğitimin niteliği ile niceliği arasında bir an önce tercih yapmak zorundadır. Niteliği düşmüş bir eğitim hem yanıltıcı hem de tehlikelidir.

Bütün vatandaşlarına belli bir düzeyde eğitim vermek ve bu düzeyi olabildiğince yükselmek her devletin amacıdır. Bunun için gelişmiş ülkeler çeşitli politikalar üreterek bu amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Yani gerçekçi ve ulaşılabilir hedeflemeler yaparak ihtiyaç, istihdam dengesini kurmaya çalışırlar. Bu dengeyi kuramayan ülkeler, geleceklerini tehlikeye atmış, o geleceği inşa edecek nesillerini de heba etmiş demektir.

Bu gün dünyanın birçok yeri kan gölüne dönmüş, şiddet yaygınlaşmış, radikal hareketler kuvvetlenmişse bunun en önemli sebebi istihdamı desteklemeyen, üretimden çok ideolojiye hizmet eden eğitim sistemleridir.

Okullarda verilen eğitimin birçok hedefi vardır. Kültürlenme, meslek edindirme, hayata hazırlama, zihniyet değiştirme vb. Bir ülke olabildiğince çok vatandaşını eğitmek için sınıf mevcutlarını şişirir ve sınıfta kalma gibi eleme sistemlerini bloke ederse; okulu hak etmeyen ve okumak istemeyenleri zorla sınıflara tıkarsa; okumak isteyen diğer öğrencilerin başarısını düşürür ve öğretmenlerini çalışamaz hale getirirse eğitsel hedeflerine ulaşamaz.

Eğitim kalitesini arttırmak ciddi planlama ve emek isteyen bir projedir. Bu amaçla öncelikle yapılması gereken iş, istihdam alanlarını belirleyerek okulların dönüşümünü sağlamak, derslik sayılarını arttırarak sınıf mevcutlarını düşürmek, okulu öğrencileri için cazibe merkezi yapacak mekan ve alanlarla donatmak olmalıyken, sınıf mevcutlarını şişirerek nicelik üzerine yoğunlaşılmıştır.

Bu gün ülkemizde pek çok alanda kalifiye işçi, ara eleman bulunamıyor. Binlerce gencimiz işsizken yurt dışından doktor getirip çalıştırmayı düşünüyoruz. Maalesef uçaklarımızı Yunan pilotlar uçuruyor. İleri teknoloji şirketlerimiz yabancı mühendislere emanet. En iyi olduğumuzu iddia ettiğimiz inşaat sektöründe bile yabancı mimar ve mühendislere muhtacız. Okullarımızdan mezun olanlar bırakın yabancı dil konuşmayı, kendi dillerini bile daha doğru düzgün kullanmaktan acizler.

İngilizler 'İstatistikler yalan söylemez' diye iddia ederler; Amerikalılar ise “ancak aptallar istatistik inanır” diyerek istatistiklerin ne kadar güvenilmez olduğunu vurgularlar. TÜİK’in 2013 verilerine göre; yüksekokul veya fakülte mezunlarının sayısı 5 milyon 913 bin 187 (yüzde 11); lise veya dengi okul mezunu 12 milyon 96 bin 830 (yüzde 22) kişi var. Bu verilen rakamlara bakarak, Türkiye’nin kalkınması için ihtiyaç duyduğu eğitimli insan sayısının yeterli olduğu söylenebilir. En küçük ilçelere bile açılan niteliği tartışmalı yüksek okullar, bütün illere açılan fakülteler, kalabalık sınıflardan olumsuz öğrenmelerle mezun olmuş öğrenciler bu sayının besleyenleridir. Bu tablonun ne kadar yanıltıcı olduğu ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZ SAYISININ FAZLALIĞINDAN BELLİ.

Eğitim kalitemizin yerlerde süründüğü bir gerçek. Herkesi yarım yamalak eğitmek yerine, eleme sistemini yeniden dizayn ederek, sınıf geçmeyi zorlaştırarak, çalışan üreten öğretmenlerin motivasyonlarını ve kurumlarına bağlılıklarını arttıracak projeler geliştirerek niteliğe yatırım yapmalıyız. Yapmazsak ne olur mu? Aynen şimdiki durum gibi olur.