2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Ortak Sınavlar’ı geçtiğimiz Nisan ayının 26 ve 27’sinde uygulandı. Gündem o kadar yoğun ki; ne hikmetse “eğitim” asıl önemi ile bir türlü gündem olamıyor. Kamuoyunda gündeme gelse de sadece “Evet evet, eğitimde başarılı değiliz.” Modu ile gündeme gelebiliyor. Neresinde başarısız? Niçin başarısızız? Bu başarısızlığa nasıl çözüm üretiriz?.... gibi soruları ne soran var, ne de bu soruların muhatabı.

             Ortak Sınavlar’ın yapıldığı günün akşamı haber bültenlerini izliyorum. Muhabir mikrofonu okul bahçesinden çıkan öğrencilere yönlendiriyor. “Sorular nasıldı?” Öğrenciler; “Türkçe ve din kültürü soruları kolaydı. Matematik biraz zordu.” gibi cevaplar veriyor. Asıl önemli cevap diğer öğrencilerden geliyor. “Artık özgürlüğümüze kavuştuk. Ne test çözeceğiz, ne kursa gideceğiz. Artık ders çalışmaya son.”

           

            Bu cevap karşısında yüzüme buruk bir tebessüm gelip oturuveriyor. Öğrencileri ne kadar sınavlardan uzaklaştırdığımızı söylesek de gerçek, tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyor. İmtihan stresi öğrencilerimizin tüm benliğini sarmış. Anne-babalar ve eğitimciler “Şu ortak sınavları bir atlatın o zaman rahata kavuşacaksınız.” güdülemeleri öğrencileri maalesef yanlış yönlendiriyor.

 

            O sevinen masum öğrencilerimiz bilmiyorlar ki; orta öğretime başladıklarında da önlerinde dağ gibi büyüyen bir üniversite sınavı ile karşı karşıya kalacaklar. Belki de biliyorlar da bilmemezlikten gelmekteler. Üniversite aşaması belki de orta öğretime geçiş için yaptıkları çalışmadan çok daha zorlu ve çetin geçecek bir aşama. Buradaki hayal kırıklıkları da bu çetin çabalamanın büyüklüğü ile doğru orantılı olarak çok daha büyük olma durumunda.

 

            Bu zorlu sınavlardan geçip iyi veya hasbelkader istemedikleri bir bölüm de olsa üniversiteye yerleşmekle de iş bitmiyor. Sınav hala öğrencimizin önünde aşılması zor bir engel olarak duruyor. Tüm öğrencilerimizin nerede ise tamamına yakını; toplumun genelinin yönlendirmesi sonucu, bir devlet kademesinde görev alabilmek adına KPSS duvarını aşmayı planlıyor.

 

            Öğrencilerimizin geneli; yeni projeler üretmek, yeni icatlara yönelmek, kendi işini kurup zirveye ulaşmak gibi dertlere maalesef sahip değil. Varsa yoksa KPSS engelini aşıp mutluluğu yakalamak. Tabi tüm bu engelleri aşıp, KPSS’yi de yenen öğrencilerin ne kadar mutluluğu yakaladığı kocaman bir soru işareti olarak yine karşımızda durmaktadır.

 

            Uzun lafın kısası, hemen herkes eğitim konusunda bir fikre sahip; kendisinde söz söyleme hakkı buluyor. Fakat eğitimciler, bu konunun uzmanları ise susuyor, çözüm yollarını göster/e/miyor. Şu an önümüzde tüm çıplaklığı ve çarpıklığı ile sınav uygulamaları dikilmekte. Öğrencilerimize sınavları geçmeyi değil; hayata sarılmayı, mücadele ederek mutlu olmanın yollarını gösteremiyor muyuz ne? Eğitimcilerin, eğitimde başarıyı yakalamak isteyenlerin asıl odaklanması gereken noktanın buradan başladığını düşünüyorum.

       

            ***

            Bu arada eğitimde herkesin hem fikir olduğu bir nokta daha var. Öğretmen atamalarında “mülâkat” adaletli bir durum değil. Bana sorarsanız bence de doğru değil. Hem geçtiğimiz yıllarda sınavlarda yolsuzluk yapılmasının nelere mal olduğu ortada iken; iyi niyetle bile olsa, akıllarda soru işaretlerine neden olan mülakat sistemi yeniden düzenlenmelidir.     

 

https://twitter.com/ekremaytar